Hazırlayan/ Serdar ÇELENK

Bir bakmışınız ki on yıllardır oturduğunuz kentinizi, yani kendinizi tanımıyorsunuz. Bunu ne zaman anlarsınız ? Dışardan bir konuğunuz geldiğinde. Ya sizden daha meraklı çıkar ve önceden araştırmıştır. Ya da size nereleri gezmesi gerektiğini sorduğunda, sizin hiç bir şey bilmediğiniz ortaya çıkar.

Bir bilge demiş ki, dünya da denizdeki kumdan bile daha çok olan tek şey “bahane”dir. Bahane bulmak kolaydır, önemli olan istemek ve yapmaktır.

Kentler insanlar gibidir. Tanımazsanız anlayamazsınız. Hergün önünden geçtiğiniz dükkanın asık yüzlü sahibinin ne kadar nemrut bir adam olduğunu düşünürken, bir vesile ile konuştuğunuzda, aslında onun ne kadar iyi kalpli ve yardımsever bir insan olduğunu anlar, kendinizden utanırsınız.

Turlarımda en çok duyduğum söz : “Yıllardır Kemeraltı’na gelirim, burada böyle bir şey olduğunu bilmiyordum.” Sadece Kemeraltı’nda bile sizin keşfetmenizi bekleyen binlerce değer var. Tanıyınca aşık olacağınız bir kenttir İzmir. Tarihi ile, insanı ile, mutfağı ve pek çok özgün değerleri ile.

Peki ne yapacağız ? Ne yapalım ki, kentimizi, İzmir’i daha yakından, derinlemesine tanıyalım. Bu soru önemli. Şimdi gelin bakalım, neler yapabilileceğimize bir göz atalım.

Önce okuyacağız. Günde en az bir yerel gazete. Yerel gazeteler size basit gelebilir, ama kentin ruhunu en iyi onlar yansıtır. Çünkü onlar buralıdır, bizdendir.

Kitap okuyacağız. İzmir ile ilgili yazılmış yüzlerce kitap var. Belki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yayınlarından başlamalısınız. Hem ucuz, hem de çok değerli kitaplar. Çankaya’da eski itfaiye merkezinin olduğu yerdeki APİKAM yani Ahmet Piriştina Kent Arşivinde bu harika kitaplara ulaşabilirsiniz. Hem de gelmişken, İzmir Kent Müzesi’ni de gezersiniz. Eminim İzmirlilerin yüzde biri bile bu ilginç müzeyi gezmemiştir.

Konak Belediyesi’nin her üç ayda bir çıkarttığı KNK Dergisini mutlaka okumalısınız. Sadece okumakla kalmayıp saklamalısınız. O derece değerli.

Her hafta bir müze gezmeyi kendinize hedef olarak koymalısınız. Olmadı iki haftada bir. Hem de varsa çocuklarınız ve torunlarınızla birlikte. Onlara da örnek olmak için.

İzmir için “müze fakiri” demelerine bakmayın. Dağınık da olsa değerli müzelerimiz var. Varyant’taki Arkeoloji ve karşısındaki Etnografya müzelerinden başlayabilirsiniz mesela. Hemen biraz yukarda da, Ümran Baradan Oyuncak Müzesi var, size çocukluk yıllarınıza götürecek. Fransız Konsolosluğu’nun binasındaki Arkas Sanat Galerisi dünya çapında sergilere ev sahipliği yapıyor. Alsancak Garı’nın karşısındaki MÜZİKSEV müzik enstrümanları müzesinde sergilenen çalgıların seslerini bile dinleyebilirsiniz. Az ilersinde Demir Yolları Müzesi de sizi geçmişe götürecek, nostaljik bir seyahat için hazır bekliyor.

Gündoğdu’daki Atatürk Müzesi’nde yakın tarihimizi anlatan sunumlar gerçekten çok öğretici. Bornova’da Etnoğrafya, Kitap ve Kağıt Sanatları ile Arkas Deniz Müzesine gerçekten hayran olacaksınız. Ege Üniversitesi Kampüsünde Doğa Tarihi Müzesi, Yeşilova Höyüğü ziyaretçi merkezi size milyonlarca yıldan alıp günümüze kadar getirip bırakıyor.

Peki Buca Kasaplar Meydanı’ndaki Mübadele Müzesini gördünüz mü ? Görmediğinizi tahmin etmiştim zaten. Oysa yüzyıllarca geçmişi bir küçük tahta valize sığdırıp, haftalar süren yolculuktan sonra, bilmedikleri bir coğrafyaya ulaşıp, hayatta kalma mücadelesi veren insanların yaşamlarını öğrenme şansınız olabilirdi.

Daha pek çok müze var İzmir’de görmeniz gereken. Hiç kimse bana müzeler pahalı demesin. Bunların bir çoğu ücretsiz. Turizm Bakanlığına bağlı Türkiye’deki tüm müzelere girmek için alacağınız Müzekart üç paket sigara parası.

Peki turlar ? İzmir Büyükşehir Belediyesi beş yıldır ücretsiz tarih turları düzenliyor. Şu an da devam eden Kemeraltı ve Kadifekale’den Basmane’ye Tarih turları var. Yeter ki siz kentinizi tanımayı isteyin.

Büyükşehir Belediyesi İzmirlileri deniz ile buluşturma çabasında. Cuma ve Cumartesi akşamları Bergama Vapuru ile yapılan nostalji turundan sonra, yakında anlatımlı körfez turları başlayacak. Tıpkı istanbul’daki Boğaz Tekne Turları gibi. Düşünsenize trafik derdi yok, yağmur yağdı, güneş yaktı sorunu da yok. Tekne kıyı kıyı denizin üzerinde kayıp giderken, siz yaşadığınız kentin tarihini ve semtlerini deneyimli bir rehberin sesinden canlı canlı dinliyorsunuz. Yanında bir de demli çay varsa, değmeyin keyfinize…

Milli Kütüphane başta olmak üzere pek çok mekan etkinliklere, söyleşilere ev sahipliği yapıyor. Sadece sizin kentinizi, yani kendinizi tanımanız için.

Bence siz bunların hiç birini yapmayın. Çünkü öğrendiğim her yeni şey, bana ne kadar cahil olduğumu hatırlatıyor. Utanıyorum. Siz de aynı duruma düşebilirsiniz…