Gezi/ Güler BİLGEN

Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev ziyaret sırasında duygu yüklü anlar yaşandı. Cumhuriyet Kadınları ve Lozan Mübadilleri Derneği’nden bir grup üye, pembe evin kırık beyaza boyanmasını üzüntüyle karşıladı ve köşkün bahçesinde İzmir Marşı’nı okudu..

Yıllar önce yaptığım röportajda, Balkan dernekleri yetkililerinden yaşanılan acıları dinlerken gözyaşlarımı tutamadığım, yazarken de bilgisayarın üzerine gözyaşı damlalarını akıttığım Balkan coğrafyasına gitmek istememe rağmen her defasında bir engel çıkmıştı.

Özellikle Bosna-Hersek’e Mostar’ı görmek için çok gitmek istiyordum. Nisan ayı sonlarında İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu’nun anlamlı bir proje kapsamında yaptığı duyuruyu hemen değerlendirerek gitmeye karar verdim.

Kavala’dan Selanik’e

Gezimizin ilk gününde Dedeağaç (Aleksandroupoli), Gümülcine (Komotini), İskeçe (Ksanthi) üzerinden ilerleyerek, Kavala’ya ulaştık. Liman, Su Kemerleri, İbrahim Paşa Camii, 19. yy. Neo Klasik yapıları, İmarethane, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Evi ve Heykelini gördükten sonra iki saatlik keyifli bir yolculuğun ardından, öğle saatlerinde Selanik’e vardık.

Selanik, deyince herkesin zihninde kuşkusuz Atatürk vardı. Selanik'e gelenlerin aklına ilk gelen şey Atamızın dünyaya gözlerini açtığı evi ziyaret etmek oluyor.

Biz de hemen Ata’mızın doğduğu eve koştuk. Görür görmez tanıdık evi. Ancak ilkokul kitaplarında okuduğumuz o pembe boyalı ev yerine karşımıza beyaza boyanmış bir bina çıkınca önce şaşırdık. “Atatürk’ün doğduğu ev bu mu?” dedik. Çünkü beyaza boyanmıştı. Müze açık, giriş ücretsizdi. Sadece adınızı soyadınızı ve geldiğiniz şehrin adını yazmanızı istiyorlardı bir deftere. Evde pek bir şey yok desem yalan olmaz. Daha çok, duvarlara asılan panolarda fotoğraflar ve yanında bilgiler veriliyordu. Kütüphanesinde bile Atatürk’le ilgili kitap sayısı o kadar azdı ki, iki üç rafta hepi topu 20-30 adet kitap ancak vardı. Oysa Atatürk hakkında yazılan kitapların sayısı yüzlerce, binlerce değil mi?

Lozan Mübadilleri ve Cumhuriyet Kadınları Derneği’nden oluşan bir grup, Ata’mızın doğduğu pembe boyalı evin beyaza boyanmasını üzüntüyle karşıladı ve tepki olarak gitar eşliğinde İzmir Marşı’nı seslendirdi.

Güzel Selanik

Ata’mızın evini ziyaret ettikten sonra Venizelos Heykeli, Bedesten, Hamza Bey Camii, Osmanlı dönemi Hükümet Konağı, Aziz Dimitri Kilisesi, Hamidiye Hastanesi, Osmanlı döneminin ilk Jandarma Süvari Okulu, Aristoteles Üniversitesi, Şadırvan, Rotonda, Galerios’ un Zafer Takı, Osmanlı Gümrük Binası, Aristoteles Meydanı’nı görüp, kentin sembol yapısı olan Beyaz Kule’de fotoğraf molası sonrasında otelimize yerleştik.

Selanik güzel bir şehir, herkes İzmir' e benzetiyor. Özellikle Kordon’u İzmir’e o kadar benziyor ki, bir an kendimi İzmir Kordon’da sandım. Gerçekten insanları, evleri, yemekleri müzikleri de benziyor.

Manastir’dan Ohri’ye

Bir gece konakladığımız Selanik’ten ayrılıyor, Florina’da kahve-çay molası sonrasında Yunanistan - Makedonya sınır kapısına ulaşıyoruz. Pasaport ve gümrük işlemlerini tamamlayarak Makedonya’ya geçiyoruz.

İlk durağımız Manastır. Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadiyi (Askeri lise) ziyaret ederek, Şirok Sokakta Osmanlı’dan kalan Orduevi, Eleni’nin Evi, Saat Kulesi, Manolya Meydanı, İshakiye Camii, Yeni Camii,ünlü türküye ilham olan havuz ve çeşmeyi görerek, Manastır’dan ayrılıyoruz.

II. Abdülhamid’in meşrutiyeti yeniden ilan etmesiyle sonuçlanan Jön Türk Devriminin öncülerinden Niyazi Bey’in memleketi olan Resne’de, Resneli Niyazi Bey Sarayı’nı görüp Ohrid’e ulaşıyoruz.

Osmanlı’nın Balkanlardaki önemli üslerinden biri olmuş, “Tanrı cenneti çamurdan yaparken, bir parça kopup Ohrid’in üzerine düşmüş” tanımlaması ile ünlü ve Unesco`nun Kültür Mirası Listesindeki meşhur Ohri şehrinde alışveriş yapıyoruz. Kiril Alfabesinin yaratıcıları Aziz Kiril ve Metodi, öğrencileri Aziz Naum ve Klemeus Heykelleri, neoklasik tarzda inşa edilmiş Osmanlı dönemi evleri, Ayasofya Kilisesi, Hacı Turgut Camii görerek gezimizi tamamlıyoruz.

Atatürk’ün babasının evindeyiz

Otelimizde aldığımız kahvaltı sonrasında Ohri Göl’ünün doğduğu SVT Naum’u ziyaret ediyoruz. Unesco’nun koruması altındaki tabiat harikası bölgeden, Ata’mızın Babası Ali Rıza Efendinin doğduğu, şu an müze olan evin bulunduğu, merkez jupa beldesine bağlı Kocacık’a hareket ediyoruz, ziyaretimizi gerçekleştirip

Kosova Sınır Kapısı’ndan Şar Dağı’nın kuzey eteklerinde dağlar arasındaki konumu ve klasik mimarisi ile tam bir Osmanlı kenti görünümüne sahip Prizren’e varıyoruz.

Mamuşka, Sinan Paşa Camii, Meryemana Kilisesi, Halveti Tekkesi, Mehmet Paşa Camii ve Hamamı, Taşköprü’yü görüp Kentin sempatik çarşısını gezdikten sonra bir ilköğretim okulunun Kosova’da “23 Nisan ve Ulusal Türk Günü” etkinliklerine katılıyoruz.

Öğrencilerin gösterisinden sonra hep birlikte İzmir Marşı’nı okuduktan sonra Türkiye’den getirdiğimiz kitapları teslim ediyoruz. Daha sonra davetli olduğumuz Kosova Ulusal Türk günü Resepsiyonu’na katıldık. Burada yapılan konuşmalarda üstü düzey temsilciler ve bakanlar tarafından Türkiye’den övgüyle söz edildi. Minnet duyguları dile getirildi. Gece geç saatlerde Karadağ’a hareket ettik.

Ortaçağ şehri Kotor ve Dubrovnik

Adriyatik kıyılarından Bar ve Petrovaç üzerinden Karadağ sahillerinin en gözde turistik kenti Budva’ya ulaşıyoruz, Sveti Stefan Adası’nı görerek Adriyatik’in sunduğu büyüleyici manzaraların tadını çıkarıyor ve KOTOR’a varıyoruz.

Surlarla çevrili eski şehirde, Deniz Kapısı, Silah Meydanı, Tarihi Saat Kulesi, Utanç Sütunu, Beskuca Sarayı, Aziz Triphon Kilisesi, “Dedikodu” Çeşmesi, Aziz Nikola ve Aziz Luka Kiliselerini, eski kentin önemli meydan ve malikânelerini görüp, Dubrovnik yönünde yolumuza devam ediyoruz. Kotor Körfezi’nin büyüleyici güzelliklerini görerek Hırvatistan’ın en önemli turistik merkezi olan Dubrovnik’e ulaşıyoruz. Eski adı Ragusa olan, Hırvatistan’ın Adriyatik sahilindeki Ortaçağdan kalma eserleri ile ünlü şehrini geziyoruz. Korunaklı bir yarımada üzerine kurulu ve etkileyici surlarıyla göz alan bu tarihi kentte, görkemli şehir surlarının ve kapılarının, Onofrio Çeşmesi, Fransisken Manastırı, 14. yüzyıldan kalma Eczane, Çan Kulesi, Orlando Sütunu, Aziz Blaise Kilisesi, Sponza Sarayı, Rektör Sarayı ve Tarihi Limanın görüleceği gezimizi tamamlıyoruz.

Mostar ve Saraybosna

Neretva Nehri üzerinde bulunan, 1557’de Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin’in inşa ettiği, ancak 1993’de Hırvat topçu ateşiyle yıkılan, daha sonra 2004 yılında Türkiye’nin de büyük desteğiyle orijinal malzeme ve dönemin inşa teknolojisiyle yeniden yapılan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Mostar Köprüsü ile gezimize başlıyoruz. Eski Hamam, Sultan Selim Mescidi, Koski Mehmet Paşa Camii, Kuyumcular Çarşısını görerek Mostar’dan ayrılıyoruz..

Osmanlı kervan yolunun bekçiliğini yapan ve bugünkü yarı terk edilmiş haliyle bile etkileyici olan, Osmanlı köyü Poçitel’de Türk çayı ve kahve molası vererek

Konjic üzerinden, Bosna-Hersek’ in başkenti Saraybosna’ya ulaşıyoruz.

İki asır boyunca Balkanların kültür başkentliğini yapmış, 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın Sırplar tarafından burada öldürülmesi üzerine Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı yer olan Saraybosna, barındırdığı dini çeşitliliği ile Avrupa’nın Kudüs’ü kabul ediliyor.

Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasındaki yıkıcı savaşlar sonucu büyük tahribata uğramış olmakla birlikte güzelliğini halen büyük ölçüde koruyor.

Saraybosna’ daki yürüyüş turumuza Bosna Savaşında günlerce yanan ve milyonlarca el yazması eserin yok olduğu Eski Kütüphane, Seher Köprüsü, İnat Evi, Hünkâr Camii ve 1914’de I.Dünya Savaşı’nın patlak vermesine sebep olan Franz Ferdinand suikastının yaşandığı Latin Köprüsü’nü görerek başlıyoruz. Eski kentin Avusturya bölümünde İsa’nın Kalbi Kilisesi, Sonsuz Ateş Anıtı, Pazar Yeri Katliamının yaşandığı Açık Pazar, Sinagog gibi eserleri, Türk bölümünde Ferhadiye Camii, Morica Han, Gazi Hüsrev Bey Külliyesi gibi eserleri görerek gezimizi tamamlıyor ve Saraybosna’nın sembolü olan Başçarşı’yı geziyoruz.

Belgrad ve Savaşın İzleri

Bosna Hersek-Sırbistan arasındaki Loznica sınır kapısına ulaşıyoruz. Sırbistan’ın ovalık bölümünde kurulu tarıma yönelik organizasyonlarıyla dikkat çeken köylerini görerek, Sırbistan’ın başkenti BELGRAD’a geliyoruz.

Sırpçada “beyaz şehir” anlamına gelen Belgrad, Pannonian Ovası’nın Balkanlar ile buluştuğu, Sava ve Tuna Nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş. Diğer birçok önemli yapının yanı sıra 1999 NATO bombardımanında yıkıldığı haliyle duran Genel Kurmay Binaları, Sırbistan Parlamentosu, Eski Saray, Terazi Çeşmesi, Cumhuriyet Meydanı, Öğrenci Meydanı, Bayraklı Camii, Leopold ve Despot Kapıları, Kale Meydanı, Tuna ve Sava Nehirlerinin birleştiği noktada bulunan Büyük Savaş Adası, Sokollu Mehmet Paşa Çeşmesi, Damat Ali Paşa Türbesi, İstanbul Kapısı ve Açıkhava Silah Müzesi ve Osmanlının kenti Prens Mihalio’ya teslim ettiği yerde yüz yıl sonra yapılan Anahtar Teslim Anıtı’nı görerek Belgrad’ın en canlı caddesi olan Knez Mihailova Caddesi’nde akşam yemeği sonrasında Macedonya’nın başkenti Üsküp’e hareket ediyoruz.

Türk kenti üsküp

Sabah saatlerinde tabiat harikası Matka kanyonunda çay-kahve molası veriyoruz, Üsküp’e hareket ediyoruz. Otelimize yerleşip Kentin ana meydan ve bulvarlarını, Rahibe Teresa Anı Evini, Macedonya Meydanı’nı, B. İskender, Çar Samuil ve Jüstinyen Heykellerini, Osmanlı yapısı Taş Köprü ve Davut Paşa Hamamının yanı sıra Kraliçe Olympia, II. Philip Heykellerini görüp Üsküp Türk Çarşısı’na giriyoruz. Kapan Hanı, Çifte Hamam, Murat Paşa Camii, Sulu Han, Mustafa Paşa Camii’ni görüp Türk Çarşısı’nda alışveriş ve gezinti yapıyoruz.

Yenİden yapilanan kent: Sofya

Daha sonra Sofya’ya hareket ediyoruz. Bulgaristan sınır kapısından, kısa sürede ülkenin başkenti Sofya’ya ve şehir merkezinde Aleksander Nevski Meydanı'na ulaşıyoruz. Balkanların en büyüğü olan Aleksander Nevski Katedrali’ni ziyaret ediyoruz. İsimsiz Asker Anıtı’nı ve şehre adını veren Ayasofya Kilisesi’ni görerek, turumuza devam ediyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’da askeri ataşelik yaptığı dönemde Yeniçeri kıyafetiyle katıldığı balonun düzenlendiği Orduevini, Rus Kilisesi’ni, ülkenin başkentinde bulunan parlamento ve elçilikler gibi resmi binalarını, bugün Arkeoloji Müzesi olarak faaliyet gösteren Mahmut Paşa Camii ve Roma dönemi Serdica kentinin kalıntılarını ilgili anlatımlar eşliğinde geziyoruz. Şehrin merkezi meydanı olan Nezavisimost (Bağımsızlık) Meydanı, Sveta Petka Kilisesi, Banyabaşı Camii, Avrupa’nın üçüncü büyüğü olan Sofya Sinagogu, Sveta Sofya Anıtı, Sveta Nedelya Kilisesi ve Aziz George Kilisesini (Rotonda), görerek turumuzu tamamlıyor ve Sofya’dan ayrılıyoruz.

Sonrasında eve dönüş yolculuğu başlıyor. Balkan Yarımadasında Meriç Nehri vadisinde ilerleyerek, Haskovo ve Harmanlı üzerinden Kapıkule sınır kapısına ulaşıyoruz. Edirne’de Selimiye Camii’ni ziyaret edip Keşan, Çanakkale yolu üzerinden gece İzmir’e ulaşıyoruz..

Geziyi organize eden İzmir Rumeli Kadınları Derneği Başkanı Gülay Şengül gezi sonrası söylediği şu sözler hala kulaklarımda çınlıyor:

“Savaş dönemlerinde ülkemize göç eden kimi Bulgaristan’dan, kimi Selanik’den, kimi Makedonya’dan, kimi Kosova’dan gelen Balkanlılar ve Rumeliler... Onlar ulusal birliğimizin temel taşları Onlar acı dolu hikayelerle büyüyen, özlem türküleri söyleyen ve yıllar boyu yüreklerinde Türkiye ve ayyıldız aşkıyla yanıp tutuşan soydaşlarımız... Onlar bizim canlarımız. Yerlerinden, yurtlarından, topraklarından edilen binlerce kardeşimiz, ağabeyimiz, bacımız, anamız, babamız. Yani hepimiz.”