Hazırlayan/ Saadet ERCİYAS


İzmir’in 1998 yılında kardeş şehir anlaşması imzaladığı Tel Aviv’le “kardeş bahçe” anlaşması da var. Sasalı Doğal Yaşam Parkı ile Tel Aviv Ramat Gan Safari Hayvanat Bahçesi arasında kentimizin ilk kardeş bahçe anlaşması 2007 yılında imzalanmış.

Nisan ayının ilk haftasında yıllar önce İzmir’den göç eden bir Sefarad Yahudisi ailenin düğün daveti üzerine İsrail’e gittim. Bir hafta kaldığım ülkede, İzmir’in kardeş şehiri TelAviv-Yafa’nın yanı sıra tüm dinlerin ortak buluşma noktası görkemli kadim şehir Kudüs’ü, §liman kenti Hayfa’yı, bir başka sahil kenti olan Aşkelon’u görme olanağı buldum.

İsrail 8,5 milyon kişinin yaşadığı küçük bir ülke. Bir yanı Akdeniz’i kucaklayan bir yanı çölle çevrili ülkede uçak havaalanına inmeye başladığı andan itibaren gördüğünüz yeşillik gerçekten etkileyici. “24 saat uyumayan şehir” olarak tanınan Tel Aviv, yeme içme mekanları, İzmir gibi hareketli sokak yaşamı, yükselen gökdelenleriyle tam bir turizm kenti.

Ülke olarak UNESCO ile yollarını ayırsalar da bu listede hala yer almaya devam eden insanlığın kültürel mirası Tel Aviv’deki Beyaz Evler’i, Bahai Bahçeleri’ni görme fırsatı buldum. Gökdelenlerin gölgesi altındaki Sarona Templer yerleşim alanından Aşkelon’daki kent müzesi ve muhteşem sahiline çok sayıda turistik yeri ziyaret ettim.

İki kentin benzer yanları

Tel Aviv’in “Gezmeden dönme listesi”nin ilk sıralarında yer alan Carmel Pazaryeri, bizim Havra Sokağı’nın neredeyse bir benzeri. Kentin Yafa bölgesinde yer alan Osmanlılar’dan kalma tarihi Saat Kulesi ise İzmir’in simgesi Saat Kulesi gibi 1901 yılında Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı onuruna yapılmış ve yüzyılı aşkın süredir de kente gelenlere doğru zamanı gösteriyor.

Osmanlılar’dan kalan eserlerin büyük çoğunluğu kentin Yafa olarak anılan tarihi bölgesinde ve dimdik ayakta. Bugün bir dinlence eğlence mekanına, alışveriş merkezine dönüşmüş “HaTachana" (İstasyon) adını taşıyan yine Osmanlılardan kalma Jaffa Tren İstasyonu ise hoş bir tarihi alan. Alanda iki tane ahşap yolcu bir tane de yük vagonu sergileniyor.

İsrail de Türkiye’den vize isteyen ülkeler arasında. İstanbul aktarmalı gittiğim için İzmir’den İsrail’e yolculuğum yaklaşık üç saat sürdü. TelAviv kentindeki ülkenin ilk başbakanının adını taşıyan Ben Gorion Havaalanı bir süre önce yenilenmiş, oldukça modern bir havalimanı. Havalimanında Rus turistlerin yoğunluğu göze çarpıyor. Bir de hemen her yerde görmeye alıştığım siyahlar giymiş, başlarında şapkaları ve bukleli saçlarıyla din adamları…

Cuma günü hayat duruyor

İsrail’de hafta başı Pazar günü. Dinin sosyal ve kültürel yaşamda ve hatta ticarette bile çok etkili olduğu ülkede hafta tatili Cuma ve Cumartesi günü yapılıyor. İsrailliler için Cuma, kutsal gün. Shabbat tatili Cuma günü güneş batarken başlasa da, saat 14.00’ten başlayarak her yerde neredeyse tüm hayat duruyor. O gün kesinlikle ateş yakılmıyor, muhafazakar aileler arabalarını bile çalıştırmıyor.

Et ve süt ürünlerinin birlikte tüketilmesinin dinen yasak olduğu İsrail’de, gıda ürünlerinde İslam dinindeki gibi “helal” belgesine benzer “koşer” belgesi olması zorunlu tutuluyor.

Dünyanın farklı ülkelerinde farklı kültürde yaşayan musevilerin göç edip ortak bir yaşam kurduğu İsrail’de ülke mutfağı da toplum gibi çok kültürlü.

Arap mutfağının yanı sıra Akdeniz kültürünün de hakim olduğu mutfakların değişmez lezzetlerinden biri humus diğeri Falafel. “İzmirli olarak boyoz gördün mü?” derseniz, ne yazık ki yanıtım “hayır” olacak.

Kadim şehir Kudüs

Din turizmi açısından son derece önemli bir kent olan Kudüs, İsrailliler için başkent. İlk kez gören herkes gibi benim de çok etkilendiğim Kudüs-Jerusalem için kullanacağım tek bir kelime var, inanılmaz…Üç semavi din; Müslümanlık, Musevilik ve Hristiyanlık için kutsal sayılan Kudüs, gerçekten görülmesi gerekli kadim şehirlerden biri. İsrail’de din turizminin merkezi, dünyanın en eski yerleşim alanlarından biri olan bu kutsal kenti yılda yaklaşık 3,5 milyon turist ziyaret ediyor.

Kudüs, İsrailliler için 1980 yılından bu yana başkent. Türkiye'nin yanı sıra Birleşmiş Milletler dahil çok sayıda ülke başkentliği tanımasa da başbakanlık, ülkenin tüm devlet binaları, resmi kurumları, bakanlıklar çalışmalarını Kudüs'ten sürdürüyor. Yaklaşık 800 bin nüfuslu Kudüs'ün yüzde 64'ü Musevi, yüzde 34'ü Müslüman,yüzde 2'si Hristiyan. Kudüs İsrail'de Müslüman nüfusun en yoğun olduğu kentlerden biriymiş.

Müslümanların kutsal alanı: Kubbet-üs Sahra

Müslümanlar için kutsal bir alan olan Mescid-i Aksa ve altın kubbesiyle Kubbet-Üs Sahra'nın bulunduğu Harem-i Şerif'e gidiyoruz. İsrail Askerleri'nin bulunduğu iki güvenlik noktasında küçük bir sorgulamadan geçiyoruz.Tam donanımlı İsrail askerleri yol arkadaşımın geçişini onayladıktan sonra benim pasaportumu inceliyor ve onay veriyor. Dükkanların kapalı olduğu, oldukça bakımsız bir pasajdan geçip ikinci güvenlik noktasına geliyoruz. Burada da kısa bir sorgulama yapılıyor. Ardından kutsal alana geliyoruz. Girişteki Müslüman görevli pantolonumun üzerine geçirmem için uzun bir siyah etek veriyor ve şalımla başımı örtmemi söylüyor.

David'in Kalesi'nden altın kubbesi parıl parıl ışıldayan, çinileriyle göz kamaştıran, Kudüs'ü tanımlayan tüm fotoğrafların en göze çarpan yapılarından biri Kubbet-üs Sahra'nın büyüklüğünü algılamaya çalışıyorum önce. Hızlı olmak zorundayım, birkaç kare fotoğrafın ardından içeri giriyorum. Ama öncesinde kapıdaki din görevlisi Kelime-i Şehadet getirmemi istiyor Müslüman olduğumu kanıtlamam için.

Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan tarafından 689-691 yılları arasında inşa edilen yapı İslam sanatındaki ilk kubbeli yapıymış.Dört kapılı sekizgen biçimindeki yapının tavan işlemeleri gerçekten baş döndürücü. İlk yapıldığında ahşap ve üstü kurşunla kaplı olan kubbe, Kanuni Sultan Süleyman zamanında altınla kaplatılmış. Dışarıdaki etkileyici Osmanlı çinileri de Kanuni Sultan Süleyman döneminde eklenmiş.

Kadınlar yerlerde oturmuş, kimi dua ediyor, kimi namaz kılıyor kimi de görkemli yapının fotoğraflarını çekiyor, öz çekim yapıyor. Müslümanlar kadar Hristiyanlar ve Museviler için de farklı anlamlar taşıyan Muallak Taşı üzerine inşa edildiği bilinen Kubbet-üs Sahra içinde bir Sakal-ı Şerif de bulunuyor. Hacer-i Muallak Taşı, Hz. Muhammed'in miraca çıktığı kaya olarak biliniyor.

Mescidi Aksa Harem-i Şerif bölgesinde ziyaret ettiğim ikinci yapı. Burası Müslümanların ilk kıblesi. Mekke'ye uzaklığından dolayı "aksa" yani en uzak adı verilen yapı Davut peygamber döneminde inşa edilmeye başlanmış. Mescidi Aksa'ya geldiğimde ikindi ezanı okunmaya başladığı için cami hızla kalabalıklaşıyor. Rehberim de saati gösterip zamanının dolduğunu söyleyince kapıdan başımı uzatıp birkaç kare fotoğraf çekebiliyorum. İsrail'de ezan sesini sadece burada duyuyorum.

Ağlama Duvarı

Harem-i Şerif'ten ayrılıp, İsrail askerlerinin iki kontrol noktasını ve bakımsız geçidi geride bırakıyorum. Arkadaşlarım beni dışarıda bekliyorlar heyecanla. Fotoğraflardan bir kaç kare gösterip Yahudiler'in Kotel - Batı Duvarı bizim Ağlama Duvarı olarak bildiğimiz bölgeye geçiyoruz hep birlikte. Orada görüyorum ki, Museviler için kutsal olan 18 metre yüksekliğindeki duvarla Harem-i Şerif aynı duvarı paylaşıyor. Duvarın uzunluğu 485 metreymiş.

Alan kuş uçumu mesafesinde ama inanç sistemleri iki farklı dünyaya sesleniyor. Oysa herkes aynı gökyüzü altında aynı Tanrı'ya dua ediyor diye düşünüyorum. Musevi kadın ve erkeklerin dua ettiği Ağlama Duvarı'nda (Western Wall) alan bir paravanla ayrılmış. Herkes huşu içinde dua ediyor burada da. Ellerinde kalem kağıt, yazılan dilekler kumtaşından duvardaki küçük deliklere yerleştirilmeye çalışılıyor. Kadınlar duvara arkalarını dönmeden geri geri giderek ayrılıyor alandan.

İsrail'de geçen bir haftalık ziyaretimden ayrılırken aklımda en çok kadim kent Kudüs ile Tel Aviv-Yafa'nın kilometrelerce uzanan kumsalı kalıyor.