Son günlerin en önemli olayı, Türkiye’nin kalbi, 16 milyonluk İstanbul’daki, Anadolu Adliyesi’nin başsavcısı İsmail Uçar’ın, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) yazdığı resmî bir yazı ile bir kısım yargı kararlarının yolsuzlukla, menfaat karşılığı verildiğinden şikayet etmesi ve yazının medyaya yansımış olması değildir. Bana göre en önemli olay, bu konuda MİT’in de bir çalışma yaptığına, cumhurbaşkanına rapor sunduğuna dair haber yazan gazeteci Tolga Şardan’ın, Avrupa yakasında görev yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmada Ankara’da yakalanması, SEGBİS vasıtası ile ifadesini alan İstanbul Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanmış olmasıdır.

Çünkü bu tutuklama, yargı sisteminin sorunlarının bir milli güvenlik meselesi olduğuna, bu konudaki gizli ve hassas bilgiler hakkında yazmanın gazetecilik bakımından risk taşıdığına dikkat çekmenin yanında, 2014 yılında “özgürlükler hakimleri” olarak takdim edilen sulh ceza hakimliklerinin halkın bilgilenme hakkına, ifade özgürlüğü başta sair temel hak ve özgürlüklere karşı bir tehdit olabileceğine, dezenformasyon suçunun gazeteciliği baskılamak için kullanılabileceğine dikkat çekerek toplumun farkındalığını artırıyor.

***

En başta söyleyelim ki Tolga Şardan’ın yazısı dezenformasyon suçunu oluşturmaz. Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde tanımlanan dezenformasyon suçunu işlemek için “gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yaymak” gerekir. Başsavcı Uçar’ın resmi yazısı ile ayyuka çıkan sorunlar, Şardan’ın yazısındaki bilginin gerçeğe aykırı olamayacağını gösteriyor. Üstelik yazı da yayınlanması da kamu barışını bozmaya hiç de elverişli değil. Zira Şardan, yargıdaki endişe verici durumu gidermek için devletin kurumlarının harekete geçtiğini söylüyor. Öte yandan gerçeğe aykırı bilginin “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle” yayınlanmış olması gerekiyor. Şardan’ın yazısı ise tam tersine, sayın Uçar’ın resmi yazısı üzerine ortaya çıkan endişe, korku ve panik halini gidermeye hizmet ediyor. Kaldı ki suçlu diyebilmek için Şardan’ın dezenformasyon suçunu işlemeyi kastetmiş olması gerektirir. Oysa yazısı, haber değeri taşıyan bir gelişmeyi kamuoyunun bilgisine getirmekten ibaret ve halkı bilgilendirmekten yani gazetecilikten başka bir şeye kastetmemiş olduğu ortada.

Tolga Şardan’ın yazısının önemini daha derinden kavramak isteyen okurlarıma, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla, 2011/1 sayılı davada verdiği, oldukça uzun ve kapsamlı beraat kararını okumalarını tavsiye ederim. Ayrıca Alman “Der Spiegel” dergisinin “Alman Bankası Türkiye’de yargıya rüşvet vermiş” mealindeki haberine erişmelerini ve bu tür haberlerin ülke imajımıza verdiği zarar ile her birimizin evimize götürdüğü ekmeğin kaç dilimini kopardığına kafa yormalarını dilerim.

***

HSK’nin faaliyet raporuna göre, 2022 yılı sonu itibariyle Türkiye’de görev yapan 22 bin 861 hakimden 721’i, tek başına görev yapan sulh ceza hakimi. Sulh ceza hakimleri, ceza soruşturmaları sürerken, henüz bir ceza davasının açılmadığı, yani şüpheliler hakkında henüz bir suçlama olmayan aşamada, özgürlükleri kısıtlayan arama, yakalama, tutuklama ve benzeri kararları vermeye tek yetkililer. Savcılar ile aynı adliye binasını ve sosyal mekanları paylaşıyorlar. Sulh ceza hakimleri kendi içlerinde kapalı bir grup. Zira birinin verdiği kararı, sıradabir sonraki sulh ceza hakimi inceliyor. Bu hakimlerin de coğrafi teminatları yok, yani her an arzuları hilafına başka bir yere tayin edilebilirler. Tayin kararı veren HSK’nin başkanı ise Adalet Bakanı ve kararları 1981’den bu yana yargı denetimi dışında. 

Coğrafi teminatı olmayan bu hakimler, temel hak ve özgürlüklerimiz hakkında karar veriyorlar. Bir kısım gazetecilerde olduğu gibi mahkûm olsalar bile yatarı olmayan suçlarda bile tutuklama kararı verebiliyorlar. Kamuoyuna 2014 yılında “özgürlükler hakimleri” olarak takdim edilen sulh ceza hakimlikleri ciddi şekilde eleştiriliyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden kıdemli hukukçuların oluşturduğu, 1952 yılından beri faaliyette bulunan Uluslararası Hukukçular Konseyi (www.icj.org), Avrupa Birliği’nin mali desteği ile 2017 yılında yaptığı bir çalıştayda sulh ceza hakimliklerini masaya yatırarak aksayan yönleri tespit etmiş ve yukarıdaki hususları teyit ederek Türkiye’ye tavsiyelerde bulunmuştu.

Tolga Şardan’ın haberi nedeniyle tutuklanmasının sulh ceza hakimliklerine ilişkin sorunların görülerek çözülmesine, HSK’nin siyasetten ve yürütmeden tamamen bağımsızlaşmasına ve kararlarının etkin yargı denetimine açılmasına ve yargının dezenformasyon ile gazeteciliği ince ayar ayırt eder hassas bir terazi gibi çalışmasına katkıda bulunmasını diliyorum.