Mert ÖZEN/ Tez- Koop İzmir Şube Başkanı

Kovid-19 salgını dünyada ve ülkemizde sağlık açısından olduğu kadar ekonomik ve sosyal açıdan da büyük bir yıkıma yol açmıştır, açmaya da devam etmektedir. Salgın sürecinde milyonlarca işçi işi ve sağlığı arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmıştır. İşçiler salgına açık bir biçimde çalışmayı sürdürmektedir. Salgın nedeniyle işçiler ciddi oranda iş ve gelir kaybı yaşamaktadır. Salgın her dönem olduğundan daha fazla gelir eşitsizliğini ve yoksulluğu derinleştirmekte, işçilerin kazanılmış haklarına yönelik ciddi saldırılar yaşanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde işçilerin 84 yıllık kazanımı olan kıdem tazminatının fona devrine ilişkin düzenleme önerisi salgın koşullarında dahi gündeme getirilmiştir. İşçilerin gerçek gündemi kıdem tazminatı değildir. Salgın koşullarında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması başta olmak üzere iş ve gelir güvencesinin sağlanmasıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Kriz ve salgın dönemlerinde sendikal örgütlülüğün önemi işçiler açısından daha da artarken, başta işverenlerin ve hükümetlerin tutumu neticesinde sendikal örgütlenmenin önündeki engeller de artmaktadır. İşçiler kendilerini iş güvencesinden yoksun hissetmekte, işverenlerin sendikal faaliyetleri engelleme girişimleri ve hükümetlerin bu konudaki işveren yanlısı tutumları bir araya geldiğinde işçilerin sendikalara üye olma yönündeki eğilimi de sekteye uğramaktadır. Ekonomik kriz koşullarının çalışanlar üzerindeki etkisini derin bir şekilde hissettirdiği bu dönemde sendikal örgütlülük istihdamda kalabilmenin en önemli güvencelerinden biridir. Sendikal örgütlenmenin siyasi irade ve işverenlerin baskısı olmadan sürdürülebilmesi endüstriyel demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Ancak sendikal örgütlenme nedeniyle işten atılmalar, örgütlenme süreçlerinin engellenmesi, sendikal ayrımcılık ve kayırmacılık sendikaların örgütlenme faaliyetlerine engel olmaktadır.

Son yıllarda sendikal örgütlenmenin önündeki önemli engellerin başında hükümetlerin ve özellikle de işverenlerin sendikalara karşı takındıkları olumsuz tutumlardır. Bu durum sendikaların yeni örgütlenmeye çalıştıkları işyerlerinde daha ciddi sorunlar doğurmaktadır. İşverenler sendikayı ciddi bir tehdit olarak görmektedir. İşçilere açık bir şekilde gözdağı vererek sendikalaşmanın önüne geçmeye çalışmaktadır. Bu noktada örgütlenme faaliyetlerinde işçilerin, işveren baskısına maruz kalmaları halinde, işverene ciddi yaptırımlar getirecek mevzuat düzenlemeleri acil bir biçimde hayata geçirilmelidir.

Diğer yandan yasal zorluklar da sendikalaşma önünde ciddi engel teşkil etmektedir. Yetki tespitine yönelik olarak işverenlerin işkolu tespiti talebiyle süreci durdurmaları önlenmelidir. Yetki tespiti davaları sürelerinin, örgütlenme üzerinde neden olduğu olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak için yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Bu süreç içerisinde işverenin işçi çıkarmaya gitmesini önleyici tedbirler alınmalı ya da işverenlerin mevzuattaki yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde önleyici cezai yaptırımlar uygulanmalıdır.

Sonuç olarak, sendikal yasalar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun hale getirilmeli, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Toplu iş sözleşmesi yetki sistemindeki sorunlar köklü biçimde değiştirilmelidir. Özellikle kamu kurumlarında son yıllarda giderek artan sendikal kayırmacılığa ve ayrımcılığa son verilmelidir. Kamu idaresinin sendikal yönlendirme ve baskı yapmasının önüne geçilmelidir.