SES İşyeri Temsilcisi/ Günseli UĞUR

Sendikalar ve meslek örgütleri, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelesinde en önemli olmazsa olmaz örgütlenme araçlarıdır. Gerek mesleki, özlük, sosyal, ekonomik haklar için mücadele edilmesi, gerekse çalışma koşullarının düzeltilmesi için emek ve demokrasi mücadelesinde vazgeçilmezdir.

Bu nedenle sendikal mücadelenin engellenmesi ve yandaş sendikacılık zemininde yapılan ayrımcılıklar da sendikal mücadelenin gündemi olmaktadır.

4688 Sayılı Sendikalar Kanunu birçok sendikal hakkı güvence altına almış olduğu halde sendikal mücadeleyi engellemek amacıyla var olan haklar bile gasp edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları sözleşmeleri, Anayasa’da geçen ifade özgürlüğü hakkı, Birleşmiş Milletler sözleşmesi ve ILO sözleşmesi gibi Türkiye’nin imzacı olduğu pek çok sözleşme yok sayılabilmektedir.

Ülkemizde uzun yıllardır antidemokratik uygulamalar devam etmekte olup temel hak ve özgürlükler, sendikal haklar neredeyse tümüyle askıya alınmıştır. Özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü ile toplu gösteri, eylem ve gösteri hakkı neredeyse kullanılamaz hale gelmiştir. Türkiye’nin birçok ilinde ya genel yasaklar kapsamında ya da valilikler tarafından alınan kararlarla basın açıklamalarımız, eylem ve etkinliklerimiz yasaklanmakta, anayasal güvence altında olan temel hakları kullanmamız engellenmekte, ısrarcı olmamız durumunda eylem ve etkinliklerimize müdahale edilmekte, gözaltı ve tutuklamalar yapılmakta, ceza davaları açılmaktadır.

Örneğin İzmir’de İl Hıfzıssıhha Kurulu tarafından 1 Temmuz 2020 tarih ve 1593 Sayılı Kararı ile doğrudan sağlık kurumlarında, hastane bina içi ve dışını içeren eylem-etkinlik yasaklama kararı verilmiştir. Yani doğrudan sağlık emekçilerinin hak arama eylemleri hedef alınmıştır. Üstelik süre dahi belirtilmeyerek süresiz bir yasaklama kararı verilmiştir. Bu tarihten sonra hastane bahçelerinde tek kişi dahi olmak üzere yapılmak istenen açıklamalara emniyet birimleri tarafından müdahale edilmiştir.

Baskı ve yıldırma politikaları çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Yeni işe başlayan kişilerin direkt yandaş sendikalara üye yapılması, kurumlarda işyerlerinde yandaş sendikaların çalışma alanının kolaylaştırılması, fırsat ve olanaklarının genişletilmesi sağlanırken geniş emekçi kitlelerine seslenen muhalif sendikalara, temsilcilik odası bile verilmemesi en sık uygulanan engellemedir.

Sendikal toplantı ve etkinliklerine işyerlerinde izin verilmemesi ya da zorluklar çıkarılması; sendika panolarına müdahale edilmesi, hatta panoların boşaltılması sendikaların çalışanlara ulaşmasına engel olmak için pervasızca sürdürülmektedir.

Sendikal harekette öne çıkan isimler ise görev tanımları ile ilişkili olmayan işlerde görevlendirilme, kınama kademe ilerlemesinin durdurulması, çeşitli mobbing uygulamaları, görevden uzaklaştırma, sürgün ve ihraç taleplerine varan şekillerde cezalandırılmaktadır. Bu tür cezalandırma yöntemlerinde her ne kadar belirli isimler hedef alınmış gözükse de amaç, mücadele ekmek isteyen, hak arayan çalışanlara, gözdağı vermektir.

Her biri beraat kararı ile sonuçlanmış pek çok dava olmasına rağmen hala aynı yöntemlerle aynı iddialarda sendika yönetici ve temsilcilerinin cezalandırılmaya çalışılması hak arama mücadelesinde yer alan kitleleri sindirmek, korkutmak, örgütlenmeyi engellemekten başka bir amaç taşımamaktadır

Unutulmamalıdır ki; “Haklar yasalardan önce gelir.” Çünkü her sınıf kendi hukukunu yaratır; Egemen olan sınıf kendi haklarını hukuk olarak şekillendirir. Hukuk ise yasaların üstündedir ve mücadele edenler her zaman kazanmaz ama kazananlar her zaman mücadele edenlerdir. Bugün baskı ve saldırılar artmaktayken haklılığımızdan ve hukuktan aldığımız güçle sendikal mücadele, emek ve demokrasi mücadelesi ile birleşerek yükselecektir.