Özgür BOZDOĞAN/Eğitim Sen Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri

Eğitim hizmetini kimin vereceği, bu hizmetin hangi içerikle, amaçla, araçla ve nerede verileceği kadim bir tartışma konusudur. Sınırları ve çağları aşan bu tartışmanın sürüyor olmasının nedeni ise sonuçlarının siyasi iktidarı etkiliyor olmasındadır. Eğitim ile elde edilen sonuçlar iktidarların varlığının en önemli güvencesi olarak görüldüğünden bu tartışma halen devam etmektedir. Son günlerde yapılan açıklamalara bakıldığında ise önümüzdeki dönem bu tartışmayı çok daha yoğun olarak yapacağımız görülmektedir.

Siyasi iktidarlar için eğitim, çoğunlukla kendi iktidarlarını yeniden üretmenin bir aracı olarak kullanılmaya çalışılmıştır. Bunu yapmak için kimi zaman eğitimin içeriği bu amaca uygun olarak yapılandırılırken kimi zaman da eğitimin verildiği kurumlar veya gizli müfredat unsurları devreye sokulmaya çalışılmıştır.

Bizim son dönemde yaşadığımız ise, dünyada yaşanandan farklı olarak, devletin kendi sorumluluğunda olan eğitim hizmetini kimi tarikat ve cemaatlere yakın derneklere ve vakıflara devretmesidir. MEB’e bağlı genel müdürlükler, imzaladıkları protokollerle, bu dernek ve vakıflara okulların kapısını açmakta ve halkın vergileri ile sağlanan olanakları bu yapılara sunmaktadır. Öğrenciler kimi zaman öğretmen olma vasfı taşımayan ancak bu vakıflar ve dernekler tarafından görevlendirilen veya istihdam edilen kişilerle kimi etkinlikleri yapmak durumunda dahi kalmaktadır.

Bu vakıflarla ve derneklerle yapılan protokoller o kadar güçlü bir desteğe sahiptir ki Milli Eğitim Bakanları değişse dahi bu iş birlikleri değişmemektedir. Eğitim hizmeti adım adım bu vakıflara ve derneklere devredilmekte ve bunun normal olarak kabul edilmesi istenmektedir.

Söz konusu protokollere dair itirazlar yükseldiğinde ise sürekli yeni biçimlerle aynı iş birlikleri sürdürülmeye çalışılmaktadır. Yapılan mevzuat değişiklikleri ile söz konusu protokollere yasal zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır. “Sosyal etkinlikler” ve “değerler eğitimi” adları altında yürütülen faaliyetler bu vakıflar ve derneklerin okullara girmesinin en önemli araçları olmaktadır.

İmzalanan protokollerin etkisini artırmak için kullanılan diğer bir yöntem ise bir genel müdürlüğün sadece kendi görev ve yetki alanında bulunan okullarla ilgili değil, resmi ve özel tüm okulları bağlayacak şekilde protokol imzalamasıdır. Bu konuda en etkin çalışan birim Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'dür. DÖGM protokollerin resmi ve özel tüm okullarda uygulanması için yapılan iş birliklerinin kapsamını genişletmektedir.

Eğitim kamusal bir hizmettir ve dolayısıyla toplumsal fayda üretmesi esastır. Bunun içinde sunulan hizmetin bilimsel ve nitelikli olması gerekir. Aynı zamanda da eğitim hizmetinin, her kamusal hizmetin olması gerektiği gibi eşit, ulaşılabilir, ücretsiz, düzenli ve sürekli olması gerekmektedir. Kamusal hizmetlerin bu özelliklere sahip olması devletin vatandaşa karşı olan temel sorumluluklarındandır. Bu sorumluluğun her hangi bir nedenle devredilmesinin düşünülmesi dahi mümkün değildir. Kamu hizmetlerinin belirtilen temel özelliklere sahip olması ancak kamu görevlileri tarafından sunulması ile mümkündür. Eğitim hizmetine gelindiğinde ise bu hizmetin sunulması uzmanlık gerektirmektedir. Bu nedenle öğretmenlik özel ihtisas gerektirmektedir. Öğretmen olarak yetiştirilmemiş, gerekli özelliklere sahip olmayan kişiler tarafından eğitim hizmetinin verilmesi düşünülemez.

Ayrıca, aynı özelliklere sahip olsa dahi, kamu görevlisi olmayan bir kişinin veya kişilerin eğitim hizmeti vermesi kabul edilemez. Hizmeti veren kişi veya kişilerin görevleri ve kime karşı sorumlu olacakları ile onları istihdam eden arasında doğrudan bir ilişki vardır. Kamu tarafından değil de bir vakıf veya dernek tarafından görevlendirilen veya istihdam edilen bir kişinin sorumluluğu da doğal olarak kendisini görevlendiren vakıf veya derneğe karşı olacaktır, devlete değil. Bu nedenle de, bu kişilerin sunduğu hizmetin de kamusal olma özelliği söz konusu olmayacaktır.

Eğitim Sen, yukarıda ifade edilen gerekçelerden dolayı söz konusu protokollere karşı etkili bir mücadele sürdürmeye çalışmaktadır. Bu konuda, 2018 yılında Eğitim Sen tarafından Ensar Vakfı ile MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile imzalanan protokole karşı açılan davada Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Kararın gerekçesi olarak devletin görev alanında bulunan eğitim öğretim hizmetinin memurlar ve diğer kamu görevliler tarafından verilmesi gerektiği ve bunun devredilemeyeceğinin altını çizmektedir.

Yargının yapılan protokollerin yürütmesini durdurmasına rağmen MEB bu konuda ısrarını sürdürmekte ve sürekli olarak yenilerini imzalamaktadır. Son olarak MEB ile TÜGVA arasında imzalanan protokole de yargı “dur” dedi. MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile TÜGVA arasında imzalanan protokolün yürütmesi Danıştay 8. Dairesi tarafından durduruldu.

Söz konusu protokollere imza atanlar belli ki Eğitim Sen’in varlığını ve mücadelesini göz önüne almamışlar. Öğrencilerimizin, eğitim hakkı başta olmak üzere, tüm haklarını korumanın ve savunmanın biz eğitim ve bilim emekçilerinin öncelikli sorumluluğu olduğundan hareketle Eğitim Sen bu protokollere karşı mücadelesini sürdürmektedir.

Bu topraklarda 112 yıldır devam eden eğitim emekçileri mücadelesi aynı zamanda da aydınlık yarınlar mücadelesidir. Eğitim emekçilerinin, her türden engellemeye ve güçlüğe karşı öğrencilerinin eğitim hakkı için verdikleri mücadele ortak geleceğimiz için verilen mücadeledir. Eğitim Sen bu 112 yıllık mücadele birikimi ve deneyimini bugün taşıyor olmanın sorumluluğu ile davranmakta ve yapılan protokollerle eğitim alanının kuşatılmasına karşı mücadele etmektedir. Mücadelesini, hukuk dahil , her alanda sürdüren Eğitim Sen, bu vakıflar ve derneklerin protokoller aracılığı ile eğitim alanını kendi faaliyet alanlarına dönüştürmesine karşı durmaktadır.

Mücadelemiz aydınlık yarınlar için…