Hazırlayan/ Serdar Çelenk

Bol bol turist gelsin memlekete, sanki bir faydası varmış gibi. Skor peşindeyiz tabii ki. 30 milyon gelsin, 40 milyon gelsin. “2023 te 50 milyon turist gelecek” diyor sayın bakan. Ama hemen bir uyarı geliyor. “50 milyon değil, 75 milyon gelecek.” Bravo, bir gün içinde yüzde 50 zam yaptık turist sayısına. Altyapı? Eğitimli personel? Yaa kafa yorduğun şeye bak. Turistler gelsin bir hele, onu çözeriz biz. Valla hallederiz, sen kafanı takma.

“Turizm çıplak!”

Oh nihayet birisi söyledi. Birisinin söylemesi gerekiyordu zaten. Herkes Türk turizmi üzerinde şık elbiseler varmışçasına, methiyeler düzüyor. Ama “Turizm çıplak !” Yaaaa...

Yıllardır turizm yapıyoruz ülke olarak. Turizme başladığımızda, sadece üç-beş gezgin değil, hani şöyle elle tutulur, gözle görülür, turizm daha naif, daha gerçekçiydi. Turist sayısı artacak dedikçe, turizmin üzerindeki doğal, güzel elbiseler teker teker soyuldu, günümüzde de turizm çıplak.

Vahşi turizm

Tabii ki eskiye göre şahane otellerimiz var, havaalanlarımız var, yollarımız var. Bunlar elli yılın üzerindeki bir dönemde yıpranıp, yok olacak. Geriye harabeleri kalacak. Vahşi turizmin harabeleri... Peki elde kalan ne olacak. Bence kocaman bir “sıfır”. Tükenmiş doğa, agresif turizm yapacağız diye, tüketilmiş turizm ahlakı ve hayal kırıklıkları.

Neden acaba? Turizm oysa iyi bir şey. İnsanları bir araya getiriyor. Her iki tarafın da mutlu olabileceği bir sektör. Özünde alış-veriş var. Biri mutluluk satıyor, biri aradığı mutluluğu arıyor, buldu mu alıyor. Ülkemizin doğal, kültürel değerleri üzerinden yaptığımız turizmin çevremize zarar vermemesi gerekiyor. Yani “sürdürülebilir” olması. Biz bunu becerebiliyor muyuz? Çok şakacısınız. Ne kadar naif bir soru bu...

Devamlılık

Sürdürülebilirlik yaşamımıza yeni girmiş bir kayram. Ama her iki adımda bir karşımıza çıkıyor. O zaman sürdürülebilirlik turizmde de olmalı. Var tabii, olmaz olur mu? Ama bakın bizde var demedim. Bizim turizmimiz çıplak. Üzerine uyan bir sürdürülebilirlik elbisesi biçilemedi henüz. Böyle bir şeye de ihtiyaç var mı, tam olarak anlayamıyor bizim insanımız. Yaa bırak, çıplak dolaşsın ne var?

Yamalı bohça

Bir başka taraftan bakınca da turizminin üstünde elbise var gibi. Tek parça, tek renk de değil. Yamalı bohça derler ya, öyle birbirine iliştirilmiş kumaşlardan bir elbise. Dolapta en güzel, en değerli, rengarenk kumaşlarımız var. Ama turizme diktiğimiz elbise “yamalı bohça”

Daha anlaşılabilir sözcüklerle anlatırsak. Dünyanın en değerleri tarih, kültür, doğa hazinelerini sahibiz. Bunlardan ülkemize oluk oluk döviz akıtacak turizm yapabilecekken, biz herkesin yapabildiği deniz-güneş-kum klasmanında debeleniyoruz. Burada rekabet çok. Rekabet edebilmek için yüklen fiyatlara. Fiyatları düşür, hizmet ve ürün kalitesini de tabii. Ne oldu? Turizm yaptık. İşte bu yüzden turizm çıplak !

Koş vatandaş

Bol bol turist gelsin memlekete, sanki bir faydası varmış gibi. Skor peşindeyiz tabii ki. 30 milyon gelsin, 40 milyon gelsin. “2023 te 50 milyon turist gelecek” diyor sayın bakan. Ama hemen bir uyarı geliyor. “50 milyon değil, 75 milyon gelecek.” Bravo, bir gün içinde yüzde 50 zam yaptık turist sayısına. Altyapı? Eğitimli personel? Yaa kafa yorduğun şeye bak. Turistler gelsin bir hele, onu çözeriz biz. Valla hallederiz, sen kafanı takma.

Eğitim şart

Turizm çıplak diyorum, inanmıyorsunuz. Planlama yok, öngörü yok, eğitim yok. Ekonomisini turizme dayamak isteyen bir ülkede bir “turizm üniversitesi” olmaz mı? Gerçek, dört dörtlük, uygulamalı eğitim veren bir turizm üniversitesi. Ama pek çok turizm fakültesi, yüksek okulları var. Ne kadar başarılı. Almanların meşhur sözü : “Tanrı her şeyi bilir, ama sosisin için de ne olduğunu o bile bilmez.” Bizimki de o hesap, turizm eğitimi var, ama içinde turizm dışında her şey var...

Turist Rehberliği bölümleri var mesela. Turistlere rehberlik yapıp para kazanırım, hem de gezerim diyen gençleri çeken. Yabancı dil eğitimi yok bu okullarda. El işaretleri ile mi anlatacaksın, memleketin kültürünü turiste? Olsun, sonradan öğrenirler. Hani hapı var da, iki hap atıp, Almanca veya Rusça şakımaya başlayacaksın. Dil öğrenmenin uzun bir süreç olduğunu bile bilmiyorlar.

“Anlıyorum ama konuşamıyorum” derneği kurmaya karar verdim. Türkiye’nin yarısı doğal üye. Oysa sadece karşındaki kişi ile anlaşmak değil, dünyayı anlamak için yabancı dil şart. Gençlerin ufkunu açmak için, dünya ile iletişim kurmak için, dünyanın nereye gittiğini anlayabilmek için...

İzmir’de turizm

Peki İzmir’de turizm adına neler oluyor? İnceden inceden bir şeyler oluyor. Ama o kadar ince ki bizim gözlerimiz bile fark etmiyor. Yani İzmir turizmi de “cıs çıplak”. Diyeceksiniz, turist var da mı, biz turizm yapmıyoruz, yapamıyoruz? El cevap: “Biz turist olduğu zamanları da biliyoruz.”

Tamam çok özel bir dönemden geçiyoruz. Hiç kimsenin beklediği, hesap edebildiği bir olay değil bu pandemi. Ama tabii ki bitecek bir gün, aşısı, ilacı bulunacak ve bitecek. Peki turizm açısından biz o güne hazır mıyız? Bir hazırlık yapmamız gerekmiyor mu? Tabii ki gerekiyor. Hem de çok çalışmamız gerekiyor. İzmir çok salgınlar atlattı. Binlerce, on binlerce insan göçüp gitti. Sonuçta liman şehri. Ama çok daha tehlikeli salgınlar geçti, normal hayata dönüldü.

Pandemi geçince

Velev ki pandemi geçti, turistler kapıya dizildi. Var mı onlara sunacağınız iyi bir turizm ürünümüz? Bu pandemi sürecini iyi değerlendirip, hazırlandınız da bizim haberimiz mi yok? Turizm ama sürdürülebilir olanından, geride enkaz bırakmayan cinsinden yani. Bunun için bir hazırlığınız var mı? Bırakın alt yapıyı. Plan, sadece işleyecek doğru bir turizm planınız var mı?

Evrene yollanmış, muhatabı belli olmayan sözler olmasın bunlar. Biraz da kime söylüyoruz, kim bu sözlerin muhatabı ona bakalım. Öncelikle bu işi kendine esas iş edinmiş olan seyahat acenteleri. İşleri bu, başka işleri yok. Ekmeği sadece buradan geliyor. O zaman onlara soralım ; İzmir’in tarihini, kültürünü, değerlerini, gastronomisini, kurdunu, kuşunu öğrendiniz mi bu pandemi sürecinde? Bu malzemeden ne yemekler yapıp sunabileceğinize çalıştınız mı? Yoksa nasıl olsa bir acente turlar hazırlar, biz de kopyala yapıştır yaparız mı dediniz?

Rehberler olarak nasıl geçirdik zamanımızı? Çok gezmek değil ama, çok okumak, çok araştırmak için mükemmel bir zaman idi ve hala öyle. Her ne kadar motivasyon düşüklüğü hepimizde varsa da, pek çok rehber arkadaşımın bunu yaptığını gördüm. Kendilerini geliştirdiler.

Geleceğin rehberleri

Hele bir “Geleceğin Rehberleri” diye bir platform var ki, evlere şenlik. Türkiye’nin tüm turist rehberliği eğitimi veren eğitim kurumlarında öğrenim gören rehberlik öğrencileri organize oldular. Deneyimli rehber abi ve ablalarının paçalarına yapışıp, onlarla internet üzerinden onlarca canlı söyleşiler yaptılar. Tüm bilgileri adeta vakumladılar. Deneyimli rehberlerin bilgilerinden, görgülerinden, kimsenin onlara bunu yapın demeden, istekli olarak maksimum ölçüde yararlanmayı düşünmeleri ve yapmalarına sadece şapka çıkartılır.

Resmi kurumlar

Resmi kurumların da İzmir için çok kafa patlattıklarına şahit olmadık bu dönemde. İşleri güçleri bürokrasi. Yazı çizi işleri. Bürokrasi iş yapmak için vardır. Ama bizde işin önüne geçer. Yapılacak işi yapılmaz kılar. Vakıflar Müdürlüğü hele turizme bir şeyler ekleyeceğine, sürekli çıkartıyor. Bir minik mescid yüzünden tüm Kadifekale’yi sahiplenmek gibi. Sahiplendin de ne oldu? Taş taş üzerine koydun mu? Belediye surları restore etti, Bizans sarnıcını pislikten mezbelelikten kurtardı. Daha da yapacaktı. “Ama sen burası benim” dedin. Yanlış biliyorsunuz, orası milletin, halkın.

Ama orada el işi yapıp ekmek parası çıkaran kadınlardan ayda 170 lira tezgah parası almayı biliyorsunuz, belediye döneminde olmayan. Başdurak Camisinin pasajında ne yaptınız? Ticaret Odasının restorasyonundan sonra, kiraları yükseltip, el emeğinden para kazanmaya çalışan zanaatkarları kaçırıp, daha fazla para veren nargileyiciye kiraya verdiniz. O da pasajın girişine, dükkanın önüne nargile şişelerini Menemen destisi gibi dizdi tabi. Maşallah tam bizim kültürümüzü yansıtıyor.

Belediye başkanlığı zor zenaat

Gelelim belediyeye. Her zaman söyledim, yerel yönetimler olmadan turizm olmaz. Atanmışlar gelip geçicidir, seçilmişler kalıcı. Valiler, müdürler bir emirle bir anda kendini bir başka şehirde bulur. Ama seçilmişler hep burada kalırlar. Yani yaptıkları iyi şeyler övünç kaynağı olurken, hataları ve yapamadıkları da yüzlerine vurulur. Geçmiş dönem belediye başkanlarımızın çok sık kulaklarını çınlatırız (!).

Tunç Soyer turizmden anlayan bir başkan olarak seçilince, doğal olarak turizmciler olarak sevinmiştik. İyi niyetle turizm paydaşlarını topladı, topluyor, turizmi konuşuyoruz. Turizm adına bir şeyler yapmaya da hevesli. Ama yetiyor mu? Hayır. Bence İzmir turizmden çok çok daha fazlasını bekliyor.

Bir belediye başkanının ilgilenmesi gereken o kadar çok iş var ki. Ama belediye başkanı işçi değil. Yani o işi yapan kişi o değil. Onun işi orkestra şefliği. Orkestrasına aldığı elemanın niteliğinden sorumlu, güzel sesleri çıkartmalarını sağlayan, sonunda da harika bir müzik çıkartacak kişi o. Veya çıkartamayacak. Zor iş. Sorumluluk dolu. Kendine karşı, bana karşı, sana karşı, tüm İzmir’e karşı sorumlu.

Zaman su gibi akıp gidiyor. Bir buçuk yıl geçti, kaldı üç buçuk yıl. Karneleri alınca turizm hanesinde ne yazacak, buna başkan karar verecek. Daha doğrusu şu anki kararları karneyi belirleyecek.

Belediye başkanı süperman değil, ama süper bir ekip kurmakla görevli. Önce liyakatına güvendiği insanlardan bir ekip hazırlamalı, sadece sadakatına değil. Bir de danışmanları olacak ona ufuk açan. Turizm “ben bunun okulunu okudum” gibi bir şey değil. Bir yıl önceki turizm anlayışı ile, pandemi ile gelen turizm anlayışı bir mi? Yani dinamik bir sektörün politikasını yönetecek kişilerin de dinamik olması gerekir.

Belediyeler ve turizm

Dedik ya belediyeler içinde olmadan turizm olmaz. Planlamadan yapılaşmaya, kaldırımdan çevreye, tabelasından sağlığa her şey belediyelerle ilgili. Peki madem bu böyle, İzmir de turizm kenti olmaya soyunmuş, belediyeler nasıl yaklaşıyor konuya? Büyükşehir dahil 31 belediyenin hangisinde bir turizm danışmanı var. Yoksa turizmi turizmcilerden iyi biliyorlar da biz mi bilmiyoruz.

İthal olanından istemiyoruz ama, ayda iki gün İzmir’e gelip danışmanlık yapacak. İzmir’i tanıyan, dinamiklerini bilen, konusuna hakim bir kişi yok mu koca İzmir’de. Bu tüm belediyeler için geçerli. “Karnım doysun, ama kurabiyeler eksilmesin.” Para da verme yoksa paran. Ama objektif birini bul. Turizm toplantılarında görüyoruz. Otelcisi otel penceresinden, acenteci kendi penceresinden bakıyor. İzmir’in iki sorunu var sanki sadece. Birileri otel sayımız eksik diyor, diğeri tanıtım yapılmıyor.

Kardeş daha senin turizminin üstünde elbise yok, Çıplak yaa, bildiğin çıplak.. Nasıl bir turizm yapacağına karar verememişsin daha. Konseptini belirlememişsin. Enstrümanların belli değil. Kurgulama desen esamesi okunmuyor. Objektif olarak bakacak, İzmir turizmine kentin kültürüne, tarihine elbise biçebilecek insanlara ihtiyacımız var. Sürdürülebilir olanından. Güzel elbiseyi paçavraya çevirmeden.

Umutlar tükenmez. Tükenmesin de zaten. Ama zaman tükeniyor...