ÖZEL/ Didar DEMİRCİ

Bundan yaklaşık 20 yıl önce köyün arkasındaki geniş meralara yayılan on bini aşkın koyun besleyen Laka Köyünde artık koyunların yayılabileceği bir mera alanı yok. Çünkü önce ağaçlandırılacak denilerek çit çekilen geniş araziler, daha sonra Bayraklı Şehir Hastanesi için imara açıldı. Köyün üzerindeki şehirleşme baskısı bununla da kalmadı. İzmir depreminin ardından Laka Köyünün üst taraflarındaki ağaçlandırılacak alanların geriye kalan kısmı da deprem ve TOKİ konutları yapılması için rezerv alan ilan edildi.

Bu gelişmelerin yaşandığı son 20 yılda köyün koyun sürüleri hızla azaldı. Bir zamanlar 10 binin üzerinde koyunun yayıldığı o meralar artık yok. Zaten köydeki toplam küçük baş hayvan sayısı da 500’ü bulmuyor. Hayvancılığı atadan, babadan alıp kopmak istemeyenler ise meralarını işgal eden şehirle adeta kafa tutuyor. Köydeki en çok koyunu olan isimlerden biri de Kadir Karatepe… Kadir Karatepe ve yaklaşık 100 küçükbaş hayvan barındıran sürüsü ile enteresan bir şekilde merada veya köyde değil, Bornova’nın merkezindeki Aşık Veysel Rekreasyon alanında karşılaştık. İnsanların spor yaptığı, dinlendiği, yeşil alanlarda koşup oynadığı alanda koyun sürüsünü görmek elbette çok normal gelmiyor. Ancak işin diğer boyutuna baktığımızda ise kendi sürüsüne çobanlık yapan Kadir Karatepe de hiç haksız değil. ‘Bu koyun sürüsünün şehrin göbeğinde ne işi var’ diye soranlara hatta çıkışanlara verdiği çok haklı cevapları var.

MERALARI YOK SAYDILAR

Köyünde yaşanan mera sıkıntısının temel nedenini paylaşan Karatepe, “Zaten bizim meralara 20 yıl önce ağaç diktiler ve oraları telle kapattılar. Millet hayvanını sattı. 20 sene sonra ağaçları söktüler. Oraya deprem evleri yaptılar, Şehir Hastanesi yaptılar. Bugün mera arazisi kalmadığı için Aşık Veysel’e iniyoruz. Tabi bunu söylemesi kolay ama bir de buraya nasıl geliyorum bana sorun. Buradan bu şehir hastanesinin olduğu yerden Eğridere’ye kadar ağaçlandırma yapıp etrafını telle çevirdiler. Bu nedenle de çoğu insan hayvanını sattı. Çünkü kimse o alana hayvanını otlatmaya giremiyordu. Biz ise hiçbir şey yapamadık. Adamlar orman dikeceğiz deyince bir şey diyemiyorsunuz. Yazın traktörler orada ağaçları sulamışlardı. Sonrasında kendi haline bıraktılar” dedi. Öte yandan köyde yaklaşık 25 yıldır kum ocağı olduğunu ve Şehir Hastanesi yapımında tüm hafriyatın oraya döküldüğüne dikkat çeken Karatepe, inşaatların yükünü çektiklerini ancak gelecekte köydeki hayvan kokusu nedeniyle oradan gitmelerini isteyebileceklerini ifade etti.

YEME DE MERAYA DA ULAŞMAK ZOR

Hayvancılıkta geçimin zor olduğunu ve bu nedenle sadece çobanlık yapmadığını aktaran Karatepe, aynı zamanda özel bir firmada işçi olarak çalışmak durumunda kaldığını söyledi. Ek iş yaptığı için hafta içleri sürüsüne babasının göz kulak olduğunu belirten Karatepe, hala daha hayvancılıkla uğraşmasının tek sebebinin sevgi olduğunu vurguladı. Hayvancılıktaki en büyük yükün yem maliyeti olduğunu ve bu nedenle meraların çok önemli olduğunu söyleyen Karatepe, “Bir çuval yem 390 TL. Şu an evdeki kuzulara 3 çuval yem veriyoruz. Kuzuların günlük 1200-1300 TL maliyeti var. Annelere vermiyorum çünkü annenin işkembe daha geniş doymaz öyle kolay kolay. Anca biz de ne yapıyoruz maliyetini düşürmek için elek altı denen yemi alıp hayvana veriyoruz. Onun besin değerleri hayvana yaramıyor.19-20 protein verdiğin yemin değerini tutmuyor. Mera arazisi olmadığı için Aşık Veysel’e iniyoruz. Otlamak için alan güzel, her çeşit ot var. Ama biz zaten parkın içine girmiyoruz. Köşedeki boş araziden ilerliyoruz” sözlerini kaydetti.

KENTLEŞMENİN YUTTUĞU BİR ÖRNEK: LAKA

Yaşam alanlarının, tarım alanları, meralar, orman alanlarının, korunması gereken alanların kentleşme adı altında betona ve ranta dönüştüğü bir mekanizmada; köylerimizi, yaşam kültürümüzü kaybederken, diğer taraftan betonlaşan kentlerde yeşile doğala hasret kaldığımız için hobi bahçeleri, eko köyler, tiny house ve benzeri akımlar ile başka talanların önünün açıldığına dikkat çeken Çevre Yüksek Mühendisi Emine Helil İnay Kınay, “İzmir ve Laka Havzası örneği de bu yaşananlardan sadece bir tanesi” dedi. İzmir’in 1/100.000’lik çevre düzeni planlarında tarım alanlarının; yapılaşmaya, sanayiye açıldığı, kentsel geliş alanı olarak tanımlandığı bir süreci yaşadığımızı aktaran Kınay, 1995 yılında Laka Deresi Havzası’nda 58 can kaybıyla sonuçlanan sel felaketini hatırlattı. Sel felaketinin ardından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bölgedeki SİT statüsünde değişiklik yaptığını söyleyen Kınay, felaketin ardından alınan kararların oluşturduğu sonuçları ele aldı. Kınay, “Bölgede şu anda Şehir hastanesi, yapımı tamamlanan ve devam eden konutlar ile büyük bir yapılaşma bulunmaktadır. Diğer tarafta bölgede Çevre düzeni planında orman alanı ve ağaçlandırılacak olan olarak görülen bölgede bir taş ocağı işletmesi de yıllardır kapasite artışları ile faaliyetine devam ediyor. Şehir hastanesine yaklaşık 900 m mesafede bulunan alanda bulunan taş ocağı ve beton santrali faaliyeti de devam ediyor. Bu alana yaklaşık 100 m mesafede bulunan Laka Köyü ya da yasa değişikliği ile Laka Mahallesi kentleşmenin yuttuğu bir örnek olarak karşımızda” sözlerini kaydetti. Kınay, mevcut durumu sürdürülebilir ve sağlıklı kentlere sahip olmadığımızın göstergesi olarak değerlendirdi.