Türkiye ekonomisinin performansını ölçen en önemli göstergelerden dış ticaret verileri, Mayıs ayında karmaşık bir tablo sundu. Genel ticaret sistemi kapsamında derlenen son rakamlara göre; 2025 yılı Mayıs ayında ihracat, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,6'lık bir artış göstererek 24 milyar 817 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde ithalat ise yüzde 2,7 artarak 31 milyar 462 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamlar, Mayıs ayında dış ticaret açığının bir önceki yıla göre yüzde 2,7 artarak 6 milyar 645 milyon dolara yükseldiğini gösteriyor.
Ancak asıl endişe verici tablo, yılın ilk beş aylık dönemine ilişkin verilerde gizli. Ocak-Mayıs döneminde ihracat yüzde 3,4 artarak 110 milyar 904 milyon dolara çıkarken, ithalattaki artış yüzde 5,8'i bularak 152 milyar 160 milyon dolar seviyesine ulaştı. İthalatın ihracattan daha hızlı büyümesi, yılın ilk beş ayında dış ticaret açığının yüzde 12,7 gibi endişe verici bir oranda artarak 36,6 milyar dolardan 41,2 milyar dolara tırmanmasına neden oldu. Bu durumun en somut yansıması ise, ekonominin sağlığı açısından kritik bir gösterge olan ihracatın ithalatı karşılama oranında yaşandı. 2024'ün ilk beş ayında yüzde 74,5 olan bu oran, bu yılın aynı döneminde yüzde 72,9'a geriledi. Bu, Türkiye'nin sattığından daha fazlasını aldığını ve bu makasın giderek açıldığını gösteriyor.
Enerji ve altın hariç tablo daha olumlu
Dış ticaret verilerinin daha derinlemesine bir analizi, sorunun ana kaynağına dair önemli ipuçları sunuyor. Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın gibi fiyatları dalgalı ve ithalata bağımlı olduğumuz kalemler hariç tutulduğunda, Türkiye'nin dış ticaret performansı çok daha olumlu bir tablo çiziyor.
Mayıs ayında enerji ve altın hariç ihracat, yüzde 5,0'lık güçlü bir artışla 23,2 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde enerji ve altın hariç ithalat ise yüzde 4,3 artarak 25,1 milyar dolara çıktı. Bu verilerle hesaplandığında, enerji ve altın hariç dış ticaret açığı Mayıs ayında sadece 1,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Daha da önemlisi, bu kalemler hariç tutulduğunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 92,5 gibi son derece sağlıklı bir seviyeye ulaştı. Bu durum, Türkiye'nin temel dış ticaret açığı sorununun, büyük ölçüde enerji ithalatına olan bağımlılığından ve dönemsel olarak artan altın ithalatından kaynaklandığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
İhracatın lokomotifi imalat, ithalatın odağı 'üretmek için ithalat'
Sektörel bazda yapılan inceleme, Türkiye'nin üretim ve ticaret yapısına dair de önemli veriler sunuyor. Mayıs ayında, toplam ihracatın yüzde 95'i gibi ezici bir çoğunluğu, imalat sanayi ürünlerinden oluştu. Bu, Türkiye'nin bir sanayi ülkesi olduğunu ve ekonomisinin çarklarının büyük ölçüde imalat sanayi tarafından döndürüldüğünü teyit ediyor. Tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı yüzde 3,0'da kalırken, madencilik ve taşocakçılığı sektörünün payı ise yüzde 1,4 olarak gerçekleşti.
İthalat tarafında ise, "üretmek için ithal ediyoruz" gerçeği bir kez daha rakamlarla kanıtlandı. Geniş ekonomik gruplar sınıflamasına göre, Mayıs ayında yapılan toplam ithalatın yüzde 67,6'sını "ara malları" oluşturdu. Ara malları, fabrikalarda işlenerek nihai ürüne dönüştürülen hammadde ve yarı mamulleri kapsıyor. Bu yüksek oran, Türkiye sanayisinin üretim yapabilmek için ithalata ne denli bağımlı olduğunu gösteriyor. Aynı dönemde, makine ve teçhizat gibi üretim kapasitesini artıran "sermaye malları"nın payı yüzde 14,6, doğrudan tüketime yönelik "tüketim malları"nın payı ise yüzde 17,7 oldu. Bu yapısal bağımlılık, döviz kurundaki her artışın, üretim maliyetlerini ve dolayısıyla enflasyonu doğrudan etkilemesine neden oluyor.
Katma değerde alarm: Teknoloji karnesi zayıf
Türkiye'nin dış ticaret açığını kalıcı olarak kapatabilmesi için, daha az ithal ara malı kullanarak daha yüksek katma değerli ürünler ihraç etmesi gerekiyor. Ancak, teknoloji yoğunluğuna göre hazırlanan veriler, bu alanda henüz kat edilmesi gereken çok yol olduğunu gösteriyor.
Mayıs ayında imalat sanayi ihracatı içinde, en yüksek katma değeri yaratan "yüksek teknolojili ürünlerin" payı sadece yüzde 4,0 oldu. Bu düşük oran, Türkiye'nin küresel rekabette daha çok orta-düşük ve düşük teknolojili ürünlerle yer aldığını gösteriyor. İhracatın en büyük dilimini ise yüzde 38,9 ile "orta-yüksek teknolojili ürünler" oluşturdu. İthalatta ise tablo tam tersi. İmalat sanayi ithalatının yüzde 10,0'ını yüksek teknolojili ürünler oluşturuyor. Bu durum, Türkiye'nin teknoloji üreten değil, teknoloji tüketen bir ülke konumunda olduğunu ve bu alandaki açığını kapatmak için dışa bağımlı olduğunu ortaya koyuyor.
Ticarette rota belli: Almanyalı satıyor, Çinli ve Rusyalı alıyoruz
Mayıs ayı verileri, Türkiye'nin geleneksel ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerinin devam ettiğini gösterdi. İhracatta ilk sırayı, 2 milyar 96 milyon dolar ile her zaman olduğu gibi Almanya aldı. Almanya'yı sırasıyla 1 milyar 523 milyon dolar ile Birleşik Krallık ve 1 milyar 511 milyon dolar ile ABD takip etti. Bu üç ülke, Türkiye'nin en önemli ve istikrarlı pazarları olmaya devam ediyor.
Ancak ithalat cephesinde rota, son yıllarda olduğu gibi doğuya dönmüş durumda. İthalatta ilk sırayı, 4 milyar 315 milyon dolarlık devasa bir rakamla Çin aldı. Çin'i, özellikle enerji ithalatı nedeniyle 3 milyar 261 milyon dolar ile Rusya Federasyonu izledi. Bu iki ülkeyi, 2 milyar 687 milyon dolar ile Almanya takip etti. Sadece ilk 5 ülkeden (Çin, Rusya, Almanya, İtalya, İsviçre) yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 42,8'ini oluşturdu. Bu tablo, Türkiye'nin en çok mal aldığı ülkeler ile en çok mal sattığı ülkeler arasındaki farklılığı ve özellikle Çin'e karşı verilen devasa ticaret açığını net bir şekilde gösteriyor.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre ise Mayıs ayında bir önceki aya göre ihracatın yüzde 10,3 artması, ithalatın ise yüzde 5,0 azalması, ekonomi yönetiminin aldığı sıkılaştırıcı tedbirlerin aylık bazda sonuç vermeye başladığına dair olumlu bir sinyal olarak yorumlanabilir. Ancak, yıllık ve dönemsel verilerdeki yapısal sorunların çözümü için daha uzun soluklu ve köklü politikalara ihtiyaç duyulduğu da bir gerçek.