1 Mayıs'ta sektörleri ayrı olsa da işçilerin talepleri çok net: Gelecek istiyorlar. İşçiler uzun yıllardır düşük ücretler, uzun mesai saatleri, kötü çalışma koşulları ve güvencesizlikle mücadele ediyor. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde İzmir’de çalışan çağrı merkezi, market, fabrika işçileri, çalışmak zorunda kalan emekliler yaşadıkları sorunları, geleceğe dair umutlarını anlattı.

PRİMLER CEZA GİBİ KULLANILIYOR

Çağrı merkezleri, işçilerin yoğun sömürüye maruz kaldığı sektörlerin başında geliyor. Uzun vardiyalar, düşük maaşlar, mobbing ve sağlıksız çalışma ortamları artık sektörün gerçeği. Telus Digital'de 2,5 yılı aşkın süredir çalışan Şeyda Temur yaşadıklarını şöyle özetliyor:

“Çalıştığım projede vardiyalı çalışıyoruz. Haftanın yedi günü, günde yirmi dört saat vardiyalar dönüyor. Kırk beş dakikalık bir yemek molamız oluyor. Bunun dışında günde dört kez on beşer dakikalık molalarımız var.  Aldığımız maaş asgari ücretin biraz üzerinde. Maaşımıza primler de ekleniyor. Ancak primler de çoğunlukla bir ceza sistemi gibi kullanılıyor. Örneğin rapor aldığımızda, kalite düşüklüğü yaşandığında primimiz kesiliyor. Yani aslında verilen primi de tam anlamıyla alamıyoruz.

Şeyda Temur

İşyerinde en çok karşılaştığı sorunu anlatan Temur “En çok performans baskısı rahatsız ediyor. Ayrıca çalışma ortamı da sağlıksız. Üç katlı bir binadayız ve her katta en az 200-250 kişi çalışıyor. Özellikle gündüz vardiyasında bu sayı fazla oluyor. Havalandırma yetersiz, içeride çalışmak çok zor oluyor. Temizlik, hijyen koşulları da yetersiz. Bunlar iş sağlığı ve güvenliği açısından ciddi sorunlar.

Sendikalaşma sürecinde karşılaştıkları baskıyı anlatan Temur “İşveren tarafı açıkça sendikaya karşı olduklarını söylemedi. "Biz yasal haklarımızı kullanıyoruz" gibi bir imaj vermeye çalıştılar. Ancak sendikalaşmaya öncülük eden bazı arkadaşlarımız işten çıkarıldı. Yani bir yandan görünürde tarafsız duruyormuş gibi yapıp, diğer yandan sendikalı işçilere baskı uyguladılar.”

Temur 1 Mayıs için verdiği mesajda “İşçilerin kendi varlıklarını gösterdiği bir gün. Bence tüm işçilerin meydanlarda olması gerekiyor. Taleplerimiz: daha adil ücretler, daha sağlıklı çalışma koşulları, iş güvenliğinin sağlanması ve sendikal haklarımızın tam olarak tanınması.” Dedi.

Market Işçi

“BEĞENMİYORSAN GİT”

Market çalışanları, haftalık 45 saatin altına düşmeden, ayakta geçen uzun mesailer, kesintisiz koşturmaca ve türlü hak gaspları arasında hayatta kalmaya çalışıyor. Bir 3 harfli market çalışanı koşullarını anlattı.

“Sabah 7'de mağazayı açmak zorundayız. Hatta her sabah pos cihazlarının ekran fotoğrafını çekip mağaza müdürüne yolluyoruz. Sayım olduğu günler neredeyse 15 saat çalışıyoruz ama puantajda her gün 8 saat çalışıyormuşuz gibi gösteriliyor. Kâğıt üstünde her şey usulüne uygun. Gerçekte ise emeğimiz resmen gasp ediliyor.”

Market çalışanlarının en büyük şikayetlerinden biri de dinlenme haklarının sürekli ihlal edilmesi:

“Mola verdik diyelim. Beş dakika sonra çağırıyorlar: "Yoğunluk var, kasaya geç!" diye. Sabahtan akşama kadar ayaktayız. Marketin tıkanan tuvaletinden gelen ürün sevkiyatına, kasadan reyon düzenlemeye kadar her iş bizden bekleniyor. Kasaya koş, reyona koş, sevkiyata bak, sayımı bekle... İtiraz edince de "Beğenmiyorsan git" diyorlar. Nereye gideyim?”

Ismail Şen

BÜTÜN MAAŞ KİRAYA GİDİYOR

Toplu sözleşme süreçleri tıkanan ve grev hazırlığında olan Aliağa Ravago Enplast işçileri de yüksek yaşam maliyetleriyle boğuşuyor. Baştemsilci İsmail Şen, bölgedeki durumu şu sözlerle anlattı:

“Bizim yaşadığımız bölge Aliağa. Emek yoğun bir bölge. Burada büyük rafineri tesisleri, Petrokimya tesisleri, demir-çelik fabrikaları gibi dev sanayi kuruluşları bulunuyor. Yaşam maliyeti İzmir'in diğer ilçelerine göre daha yüksek. İşyerimizde ortalama ücretler 33 bin ila 35 bin TL arasında. Ancak arkadaşlarımızın ödediği kira bedelleri 25 bin, 27 bin, hatta 30 bin liraya kadar çıkıyor. Yani insanlar neredeyse maaşlarının tamamını kiraya veriyor.

Bu yüzden çalışanlar, "nasıl daha fazla mesai yaparım", "dışarıda nasıl yevmiyeli iş bulurum", "ek gelir nasıl sağlarım" gibi sorularla uğraşıyor. Geçim çok zor.

2023 yılında imzaladığımız toplu iş sözleşmesinin ardından işveren, fabrikaya yeni vardiya ekleyeceğini ve üretimi artıracağını söyleyerek personel alımı yaptı. Fabrika tam kapasite çalıştı, üretim rekorları kırıldı. Ancak yeni toplu iş sözleşmesi sürecine girmemize sadece 10 gün kala, işveren "zarar ediyorum" bahanesiyle bir vardiyayı kapattı ve 52 arkadaşımızı işten çıkardı. İşveren iki yıl boyunca üretim yaptı, para kazandı, tam haklarımızı talep edeceğimiz zamanda böyle bir adım attı. Bu da bizde büyük bir üzüntü ve öfke yarattı.”

Ravago

Bizim de şu an toplu sözleşme anlaşmasının tıkanması sürecinde grev kararlılığımız çok yüksek. Gençliğimiz, inancımız var, mücadelemizi sağlam bir şekilde örgütledik. Çok sağlam, gümbür gümbür geliyoruz. Hak ettiğimiz ücretleri inşallah alacağız. 1 Mayıs'a da bu büyük coşkuyla giriyoruz. Fabrikamızda çok iyi bir örgütlenme sağladık ve 1 Mayıs'ın coşkusunu yaşadığımız mücadeleyle birleştirdik. 1 Mayıs'ı, yürüttüğümüz mücadelenin bir parçası haline getirdik. Bu mücadele sadece Ravago'nun, Tüpraş'taki veya Fulya’daki işçilerin mücadelesi değil. Artık Türkiye'nin genel ekonomik politikalarının yarattığı bir sonuçla karşı karşıyayız. Ücretler her yerde eridi, hayat pahalılığı altında insanlar eziliyor. Emeğin hakkının alındığı bir 1 Mayıs ve emeğin hakkının korunduğu yarınlar diliyorum.

Toygar Güneş

“ADETA ÇALIŞMAK İÇİN YAŞIYORUZ”

Mağaza, market, çağrı merkezi çalışanlarını kapsayan Sosyal İş Sendikası’nın İzmir Örgütlenme Uzmanı Toygar Güneş iş yerlerinden yaşanan sorunları ve verdikleri mücadeleyi şöyle anlattı:

“Arkadaşlarımız, düşük ücretlerin yanında hiçbir sosyal güvenceleri olmadan çalıştırılıyor. "Performans" adı altında işçilere sürekli mobbing uygulanıyor. Düşünün ki, 8 saat mesai yapıyorsunuz ama bütün günü ayakta geçiriyorsunuz. Özellikle AVM’lerde ne dinlenme alanınız var ne de oturma hakkınız. Üstelik size verdikleri sefalet ücretini yine çalıştığınız alanda harcamak zorunda kalıyorsunuz. Yemek molasında ya evden getirdiğiniz yemeği yiyorsunuz ya da az bir öğün için restoranlarda yüksek fiyatlar ödüyorsunuz. Aslında, sadece çalışmak için yaşıyorsunuz.

Sosyal-İş Sendikası olarak, sendikaya üye olan bir işçi dostumuzu asla yalnız bırakmıyoruz. Gerek hukuki gerek eylemsel anlamda. Elbette ilk amacımız, arkadaşımızın işten çıkarılmaması. Direnişse direniş, mücadeleyse mücadele. Aslında işçilerin derdi ortak, temel sorunlar aynı. Mobbingin sona ermesi, sendikal örgütlenmenin önünün açılması, düşük ücretlerin ortadan kaldırılması, insanca yaşam ve eşit ücret talepleri... Çünkü Türkiye işçi sınıfı bu durumu, bu yönetimi, bu ekonomi politikasını, bu ekonomi bakanını hak etmiyor. Türkiye işçi sınıfı, aydınlık ve güzel günleri hak ediyor.

Çocuğunu rahatça okula gönderebilmeyi, ona istediği oyuncağı alabilmeyi, sağlık hizmetinden tam anlamıyla yararlanabilmeyi istiyor. Ama bugün, bir ihtiyacını karşılayabiliyorsa, diğer her şeyden feragat etmek zorunda kalıyor. Patronlar feragat etsin. Tasarrufu onlar yapsın. Patronlar kendi lükslerinden vazgeçsin. Biz her şeye en baştan başlıyoruz. Anayasal bir hak olan sendikalı olmayı savunarak başlıyoruz. Bu zinciri kırmaya çalışıyoruz. Korkmamamız gerektiğini, asıl gücün bizde olduğunu anlatıyoruz. Biz çoğunluğuz, onlar ise azınlık. Ancak birleşerek kazanabiliriz.”

Ibrahim Yılmaz-1

EMEKLİLER SON NEFESİNE KADAR ÇALIŞIYOR

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü öncesi tartışılan bir açıklama yaparak “Çalışabildiğiniz kadar, Allah bize ne kadar nefes veriyorsa son anımıza kadar çalışma yapmaya gayret gösterin” dedi. Işıkhan’ın sözlerine cevap veren ve milyonlarca emeklinin ‘son nefesine kadar’ çalışmak zorunda olduğunu Tüm Emekliler Sendikası Örgütlenme ve Eğitim Sekreteri İbrahim Yılmaz şöyle tepki gösterdi:

Başkan Önal, şantiyede işçilerle buluştu Başkan Önal, şantiyede işçilerle buluştu

"Bize verilen ömür kadar çalışın diyor. Yani emekli de olsanız, çalışmaya devam edin diyor. Zaten emekliyi bir yük gibi görüyorlar. Bu yüzden sürekli emekli olmayın, çalışın diyorlar. “Son nefesinize kadar çalışın" diyorlar ya; zaten şu anda gerçekten son nefesine kadar çalışmak zorunda olan emekliler var. Bugün hâlâ çalışmak zorunda kalanlar bunu tercih ettikleri için değil, zorunda oldukları için yapıyorlar.

Adam 70 yaşına gelmiş, hâlâ pazarda bir şeyler satıyorsa, bu Türkiye'nin hangi hale geldiğinin açık bir göstergesi değil midir? Pazarda sebze veya çorap satan çok var. İnşaatlarda bekçilik yapanlar da çok fazla. Ayrıca çay ocaklarında çaycılık yapan emekliler var.

1 Mayıs için de mesajını veren Yılmaz “Bizim mücadele günümüzdür. İşçi sınıfı bugüne sahip çıkmalıdır. 1 Mayıs kolay kazanılmadı, çok bedeller ödedik, çok canlar verdik. Bu hem kendi haklarınız için hem de bu uğurda hayatını kaybetmiş insanlar için bir vefa borcudur.” Diye konuştu.

Kaynak: özge uyanık