Gezegenimiz, son iki yıldır tarihinin en şiddetli ve en yaygın kuraklıklarından bazılarına tanıklık ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) desteğiyle hazırlanan ve "Dünyadaki Kuraklık Noktaları" adını taşıyan kapsamlı rapor, bu felaketin küresel boyutlarını ve "sessiz bir katil" gibi yavaşça hayatlarımızı nasıl tükettiğini acı bir şekilde belgeliyor. Somali'den Avrupa'ya, Amazonlardan Panama Kanalı'na kadar uzanan bu küresel kriz, sadece tarımı ve ekosistemleri değil, aynı zamanda ekonomileri, sosyal yapıları ve insan hayatını da doğrudan tehdit ediyor. İşte bu karamsar tablonun en endişe verici ve en yakın tehlikeyle yüzleşen aktörlerinden biri de ne yazık ki Türkiye.

Raporda, Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, İspanya ve Fas ile birlikte, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın en yıkıcı etkilerine maruz kalma potansiyeli en yüksek üç ülkeden biri olarak özel bir başlık altında inceleniyor. Rapora göre, zaten "yarı kurak" bir iklim kuşağında bulunan ve toprak yapısı parçalanmaya son derece yatkın olan ülkemiz, acil ve köklü önlemler alınmazsa, yakın bir gelecekte geri dönüşü olmayan bir ekolojik yıkımla karşı karşıya kalabilir.

Akdeniz havzası ateş çemberinde

Rapor, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz bölgesini, iklim değişikliğinin adeta bir "laboratuvarı" ve "odak noktası" olarak tanımlıyor. Her ne kadar kuraklık, Akdeniz ikliminin doğal bir parçası olsa da, rapor, 1950'lerden bu yana hem kuraklıkların sıklığının hem de şiddetinin belirgin bir şekilde arttığına dikkat çekiyor. Bu artışın temel nedenleri ise, durdurulamayan küresel ısınmanın yol açtığı rekor sıcaklıklar ve buna bağlı olarak azalan yağış miktarları.

Raporda çizilen gelecek senaryosu ise çok daha korkutucu. Bilimsel modellere göre, Akdeniz bölgesinde ortalama sıcaklıkların 2050 yılına kadar 2 ila 3 derece, yüzyılın sonu olan 2100 yılına kadar ise 3 ila 5 derece arasında artması öngörülüyor. Bu rakamlar, sadece havanın daha sıcak olacağı anlamına gelmiyor. Rapora göre, sıcaklıktaki her 2 derecelik bir artış, bölgedeki tatlı su kaynaklarına erişimde yüzde 15'e varan bir azalmaya yol açabilir. Bu, içme suyundan tarımsal sulamaya, sanayiden enerji üretimine kadar hayatın her alanını doğrudan etkileyecek bir su kıtlığı felaketinin habercisidir.

Türkiye için alarm zilleri: 2100'de yağışlar %30 azalacak

Raporda Türkiye için ayrılan özel bölümde, ülkenin karşı karşıya olduğu tehlike, net ve sarsıcı ifadelerle ortaya konuluyor: "Türkiye yarı kurak ve toprak parçalanmaya yatkın. Ülkenin yüzde 88'i çölleşme riskiyle karşı karşıya." Bu, verimli tarım arazilerimizin, ormanlarımızın ve meralarımızın, zamanla verimsiz, çorak ve yaşanmaz topraklara dönüşme tehlikesini ifade ediyor.

Rapora göre, bu çölleşme sürecini tetikleyecek iki ana faktör var: azalan yağışlar ve artan sıcaklıklar. Projeksiyonlara göre, 21. yüzyılın sonunda Türkiye'de yıllık ortalama yağış oranları, bugüne kıyasla yüzde 30 oranında düşecek. Eş zamanlı olarak, sıcaklıklar da rekor seviyelere tırmanacak. 2100 yılına gelindiğinde, özellikle ülkenin batı ve güney bölgelerinde (Ege ve Akdeniz), ortalama sıcaklıkların bugüne göre 4-5 derece daha fazla olacağı tahmin ediliyor. Bu çifte darbe, yani hem daha az yağmur hem de daha fazla sıcaklık, buharlaşmayı artırarak toprak nemini yok edecek, yeraltı su kaynaklarını tüketecek ve tarımsal üretimi neredeyse imkansız hale getirebilecek bir kıyamet senaryosunu beraberinde getiriyor.

Su zengini değiliz: 2030'da 'su fakiri' olma riski

Türkiye'de yaygın olan "üç tarafı denizlerle çevrili, su zengini bir ülke" yanılgısı, bu raporla bir kez daha ve çok daha acı bir şekilde çürütülüyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından daha 2019 yılında "su konusunda sıkıntı yaşayan" bir ülke olarak sınıflandırılan Türkiye, BM raporuna göre, sadece 5 yıl içinde, 2030'da "su fakiri" ülke kategorisine düşme riskiyle karşı karşıya.

Peki, bu ne anlama geliyor? Bu, nüfusun ve tarım alanlarının yüzde 80'inin, çok değil, sadece beş yıl içinde ciddi bir kuraklık ve su kıtlığı riskiyle yüzleşmesi demek. Şehirlerde musluklardan akan suyun azalması, barajların kuruması, tarımsal üretimin düşmesi ve gıda fiyatlarının fırlaması gibi sonuçlar, bu senaryonun en somut çıktıları olabilir.

Rapor, bu tehlikenin sadece bir öngörü olmadığını, etkilerinin şimdiden görülmeye başlandığını da belirtiyor. 2022 ve 2023 yıllarında yaşanan aşırı kurak mevsimlerin etkilerinin, özellikle tarım alanında hala devam ettiği vurgulanıyor. Nitekim 2025 yılının Ocak ayı, son 24 yılın en kurak Ocak ayı olarak kayıtlara geçmiş; Güneydoğu Anadolu Bölgesi normal yağışın sadece %6'sını alabilmişti. Türkiye'de mevcut su kaynaklarının yüzde 75'inin tarım alanında kullanıldığı düşünüldüğünde, yaşanacak bir su kıtlığının, ülkenin gıda güvenliğini nasıl bir felakete sürükleyebileceği de açıkça görülüyor. Rapor, Türkiye'nin, su kaynaklarının kullanımı ve alternatif kaynaklara yönelme konusunda acilen devasa yatırımlar yapması gerektiği konusunda net bir uyarıda bulunuyor.

Kuraklığın küresel yüzü: yoksulluk, göç ve ekosistem çöküşü

BM raporu, kuraklık felaketinin sadece Türkiye'yi değil, tüm dünyayı nasıl bir girdabın içine çektiğini de çarpıcı örneklerle gözler önüne seriyor. Raporda "yavaşça hayatımıza giren, kaynakları tüketen ve yaşamları mahveden sessiz bir katil" olarak nitelendirilen kuraklık, özellikle en savunmasız toplulukları vuruyor ve yoksulluk, açlık, kitlesel göçler ve ekosistem çöküşü gibi sorunları daha da ağırlaştırıyor.

  • Afrika Boynuzu'nda İnsani Kriz: Kenya, Etiyopya ve Somali'de üst üste yıllarca yağmur yağmaması, Ocak 2023'te bölgeyi son 70 yılın en kötü kuraklığıyla karşı karşıya bıraktı. Bu felaket nedeniyle bir önceki yıl sadece Somali'de yaklaşık 43 bin insan hayatını kaybetti.

  • Yaban Hayatı Yok Oluyor: Botsvana'da su aygırları kuru nehir yataklarında mahsur kalırken, Zimbabve ve Namibya'da filler, hem kendileri açlıktan ölmesin hem de aşırı otlatmayı önlemek için insanlar tarafından öldürülüyor.

  • Sosyal Yıkım: Rapor, kuraklıktan en çok etkilenen kadınların ve çocukların olduğunu belirtiyor. Doğu Afrika'da, ailelerin geçinebilmek için kız çocuklarını başlık parası karşılığında evlendirmesiyle, çocuk evlilikleri vakalarının iki katına çıktığı aktarılıyor. Raporun başyazarı Paula Guastello, "Okuldan alınan ve evliliğe zorlanan kızlar, karanlığa gömülen hastaneler ve kirli su bulmak için kuru nehir yataklarında çukur kazan aileler... Bunlar ciddi birer kriz işareti" diyor.

    1 milyardan fazla insan görmüştü: O tepeden eser yok şimdi
    1 milyardan fazla insan görmüştü: O tepeden eser yok şimdi
    İçeriği Görüntüle
  • Küresel Ekonomi Tehdit Altında: Kuraklığın etkileri gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. İspanya'nın zeytin hasadı, rekor sıcaklıklar nedeniyle yarıya indi. Amazon havzasında düşen su seviyeleri dünya ticaretini etkiledi, Panama Kanalı'nda günlük gemi geçişleri %35 oranında azaltılmak zorunda kalındı.

'Asıl soru, bir dahaki sefere hazır olup olmayacağımız'

Rapor, hükümetlere bu "yeni normale" hazırlanmaları için, daha güçlü erken uyarı sistemleri kurmaları, su yönetim politikalarını yeniden gözden geçirmeleri ve tarımda suya daha az ihtiyaç duyan ürünlere yönelmeleri gibi bir dizi somut tavsiyede bulunuyor. ABD Ulusal Kuraklık Azaltma Merkezi'nin kurucu direktörü Dr. Mark Svoboda, "Bu yavaş ilerleyen küresel bir felaket ve şimdiye kadar gördüklerimin en kötüsü" diyerek durumun ciddiyetini vurguluyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ