Türkiye tarımı, 10-15 Nisan 2025 tarihleri arasında yaşanan ve 65 ili etkisi altına alan şiddetli zirai don felaketiyle tarihinin en zorlu sınavlarından birini veriyor. Baharın müjdecisi olan filizlerin ve çiçeklerin bir gecede buz kestiği o "karanlık" geceler, milyonlarca çiftçinin umutlarını ve bir yıllık emeğini de dondurdu. Felaketin hemen ardından yetkililer tarafından yapılan "çiftçimizin yanındayız, zararları karşılanacak" açıklamaları, yüreklere bir nebze su serpse de, aradan geçen 72 günün sonunda bu sözlerin havada kalması, umudu yerini derin bir hayal kırıklığına ve çaresizliğe bıraktı.

Konuyu Meclis gündemine taşıyan ve felaketin yaşandığı ilk günden bu yana çiftçinin sesini duyurmaya çalışan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, yaşanan dramın boyutlarına dikkat çekti. Gürer, "10-15 Nisan aralığında baharın karanlığa döndüğü o gecelerde, aşırı hava değişimiyle oluşan zirai don felaketi binlerce çiftçiyi mağdur etti. 65 ili kapsayan bu felaket sonrası bahçelerde ve tarlalarda ciddi ürün kayıpları yaşandı. İktidar tarafından çiftçilere destek sözü verildi. Ancak o gün bugündür çiftçiler hala destek bekliyor" diyerek, hükümetin sessizliğine isyan etti. Bu sessizlik, tarlasında ürünü kalmayan, borçları kapıya dayanan çiftçinin omuzlarındaki yükü her geçen gün daha da ağırlaştırıyor.

Tarlada ürün yok

Felaketin tarımsal üretime vurduğu darbenin boyutları, açıklanan rakamlarla daha da netleşiyor. CHP'li Gürer'in paylaştığı verilere göre, ürün kaybı bazı ürünlerde adeta bir "yok oluş" seviyesinde. Ülke genelinde yapılan ilk tespitlere göre beklenen kayıp oranları, gıda güvenliği ve enflasyon açısından da alarm zilleri çaldırıyor:

  • Kayısıda %65,

  • Kirazda %55,

  • Antep fıstığında %54,

  • Zeytin ve elmada %40,

  • Şeftalide %32,

  • Cevizde %27,

  • Limonda %20,

  • Üzümde %18

Bu oranlar, sadece rakamlardan ibaret değil; her biri bir ailenin geçim kaynağının, bir bölgenin ekonomik can damarının ve tüketicinin sofrasına gelecek ürünün geleceğinin kararması anlamına geliyor. Özellikle kayısı, kiraz ve Antep fıstığı gibi Türkiye'nin ihracatında önemli yer tutan ürünlerdeki bu devasa kayıplar, ülkenin döviz gelirlerini de olumsuz etkileyecek. Gürer, bu oranların korkutucu boyutta olduğunu ve diğer ürünlerde de benzer sorunların yaşandığını belirterek, tarlada başlayan bu krizin, kısa sürede market raflarına ve tüketici fiyatlarına yansıyacağı uyarısında bulundu.

Sadece çiftçi değil, koca bir kırsal ekonomi dondu

Zirai don felaketinin yıkıcı etkisi, sadece tarladaki ürünle ve çiftçi ile sınırlı kalmadı. Kırsal ekonominin tüm çarklarını durduran bu afet, bir domino etkisi yaratarak geniş bir kesimi mağduriyetin içine sürükledi.

  • Tarım İşçileri: Bahçelerde ve tarlalarda hasat edilecek ürün kalmayınca, mevsimlik tarım işçileri işsiz kaldı. Özellikle hasat dönemlerinde yevmiye ile çalışan on binlerce işçi, çalışacak alan bulamadığı için evine ekmek götüremez hale geldi. Bu durum, bölgeler arası göç ve sosyal sorunları da tetikleme potansiyeli taşıyor.

  • Köy ve İlçe Esnafı: Çiftçinin geliri olmayınca, harcamaları da durdu. Gübre, ilaç, tohum ve tarım aletleri satan esnafların dükkanları siftah yapamaz hale geldi. Çiftçinin borcunu ödeyememesi, esnafın da tedarikçilere olan borçlarını aksatmasına neden olarak bir borç sarmalı yarattı.

    Türkiye otomotiv pazarında büyük tezat
    Türkiye otomotiv pazarında büyük tezat
    İçeriği Görüntüle
  • İhracatçılar ve Sanayiciler: Yıl başında yabancı alıcılarla bağlantı yapmış olan ihracatçılar, şimdi ortada ürün olmadığı için taahhütlerini yerine getiremez duruma düştü. Bu, hem firmalar için büyük bir prestij kaybı hem de ülke için ciddi bir döviz kaybı anlamına geliyor. Benzer şekilde, gıda sanayisinde hammadde olarak bu ürünleri kullanan fabrikalar da üretim planlarını gözden geçirmek zorunda kaldı.

Ömer Fethi Gürer, bu durumu "Herkes mağdur, herkes çaresiz. Bahçede ürün olmayınca, ihracat nasıl yapılacak?" sözleriyle özetleyerek, sorunun sadece bir tarım sorunu değil, bir milli ekonomi sorunu olduğunun altını çizdi.

Bir trilyonluk borç batağı: Çiftçi için zaman daralıyor

Afetin vurduğu çiftçi, bir yandan tarlasındaki zararın yasını tutarken, diğer yandan da kapıya dayanan borçlarla boğuşuyor. Türk çiftçisinin bankalara olan toplam borcunun 1 trilyon 8 milyar liraya ulaştığına dikkat çeken Gürer, bu borç yükü altında ezilen çiftçinin, afetten sonra tamamen ödeme gücünü yitirdiğini belirtti.

Bu kritik durumda, afetten etkilenen çiftçilerin borçlarının ertelenmesinin hayati bir zorunluluk olduğunu vurgulayan Gürer, "Çiftçiler borçlarını ödemekte zorlanıyor. Afetten etkilenen çiftçilerin borçları ötelenmeli, en az 3 yıl faizsiz şekilde ertelenmeli. Bunun için verdiğimiz kanun teklifi bir an önce Mecliste ele alınmalı" çağrısında bulundu. Aksi takdirde, binlerce çiftçinin tarlasına, traktörüne icra gelmesi ve üretimden tamamen kopması kaçınılmaz bir son olarak görülüyor.

Geçen 72 günlük sürede çiftçinin mağduriyetini daha da artıran bir diğer sorun ise hasar tespit çalışmalarındaki belirsizlikler ve adaletsizlikler oldu. Gürer, felaketin boyutlarının hala tam olarak tespit edilmediğini, bazı bölgelerde hasar tespitlerinin bile yapılmadığını ifade etti. Tespit yapılan yerlerde ise sadece Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı çiftçilerin zararlarının dikkate alınması, kayıt dışı üretim yapan veya çeşitli nedenlerle ÇKS'ye dahil olamayan binlerce çiftçinin kapsam dışında bırakılmasına neden oldu.

Hükümetin afetten sonra, tarım sigortası TARSİM'e kaydı olsun ya da olmasın, tüm ÇKS'li çiftçilerin zararlarının karşılanacağı yönünde söz verdiğini hatırlatan Gürer, "Ama çiftçinin hala cebine bir kuruş girmedi. Bu durum kabul edilemez" diyerek tepkisini dile getirdi. Bu süreçte yaşanan bürokratik engeller ve sessizlik, çiftçinin devlete olan güvenini de derinden sarstı.

Gürer, son olarak, iklim değişikliği ile birlikte bu tür afetlerin daha sık yaşanacağına dikkat çekerek, TARSİM sisteminin hızla yeniden yapılandırılması ve sigorta sisteminin, çiftçinin gerçek sorunlarını çözer bir noktaya taşınması gerektiğini belirtti. Aksi takdirde, her afetten sonra aynı tablonun yaşanması ve Türk tarımının telafisi mümkün olmayan yaralar alması kaçınılmaz olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ