Kendisini gazeteci olarak tanımlayan herkes, kamuoyunun haber alma kanallarını açık tutarak, bu kanalları objektif ve gerçek bilgilerle zenginleştirmekle yükümlüdür.

Gazetecilikte etik denince akla dört şey gelir.

Adil, gerçek, objektif ve doğru olmak.

Gazetecinin tek yükümlülüğü, okurlarını çevrelerinde olup bitenden haberdar etmesi ve karar verebileceği bilgi düzeyine gelmesine yardımcı olmaktır.

***

Etik, Yunanca ethos sözcüğünden türemiştir.

İnsanın iyi bir karakter sahibi olmak için neler yapması gerektiği anlamına gelir.

Gazeteci büyüğümüz Yalçın Bayer'e göre, gazetecinin etik kurallara uymamasının en somut örneği, menfaat karşılığı haber yapmak, yazı yazmak ya da yorumda bulunmaktır.

Buradaki menfaat para olabilir, paraya çevrilebilir avantaj olabilir, hak edilmeyen itibar olabilir, yakınlarına iş veya ihale bağlamak olabilir, siyasi ikbal olabilir.

***

Bilerek ve isteyerek bir tartışma açtım.

Çıkış noktası ise İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin şirketi olan İZDENİZ'e yönetim kurulu üyesi olarak atanan Odatv ve Cumhuriyet Gazetesi Ege ekinde köşe yazarı olan Muzaffer Ayhan Kara.

Bir önceki yazımda kendisinin düşüncelerini okudunuz.

İçinde bir sürü yanlış var, bir yerinden başlayayım.

***

Öncelikle İZDENİZ yönetim kuruluna seçimle gelinmiyor, bildiğiniz atanıyorsunuz. Seçimle gelmiş gibi göstermek saptırmadır.

İkincisi, hiçbir ücret almadan yazıyor olmak, sizi yapmaya çalıştığınız işin sorumluluğundan kurtarmaz. Ücret alıp almamak kişisel bir tercihtir, aslında işsiz dolaşan çok sayıda gazetecinin ekmek parası kazanmasına engel olmaktır.

Kurumların, ücret almadığınız için para kazanmak adına başka işler yapmanıza göz yumması, kurumların olduğu kadar kişisel olarak sizin de eksikliğinizdir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yerel seçimler sonrası özellikle belediyelerdeki kadrolar konusunda “işin ehline verilmesi” sözü doğru ise, İZDENİZ gibi uzmanlık isteyen bir kuruma nasıl bir katkı sağlayacaksınız?

Örneğin ücret aldığınız şirket, onun bağlı olduğu büyükşehir belediyesi ya da başka bir kurumun toplantısına yönetim kurulu üyesi olarak mı, parti üyesi olarak mı yoksa ücret almayan gazeteci olarak mı katılacaksınız?

Ücret almasanız bile, yazılarınızın altına şu anda geçiminizi sağladığınız sıfatı ekleyecek misiniz?

“Beni atayan irade durumu biliyordu” demenin, iktidarın Egemen Bağış'ı Çekya'ya büyükelçi olarak atamasından ne farkı vardır?

Liyakat konusunda üyesi olduğunuz partinin iktidara karşı yönelttiği eleştirilerin benzerinin size yapılması, hem partinizi, hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni yıpratmaz mı?

Ve İzmir'de yaşayan sade bir vatandaşın sorusu:

İzmirlinin cebinden çıkan vergilerle alacağınız yönetim kurulu üyesi ücreti, iktidarın yıllardır koruyup kolladığı insanlardan, vakıflardan sizi nasıl farklı kılacak?

***

Lafı gelmişken belirteyim.

Türk Dil Kurumu'nun tanımına göre, atandığınız yerde alacağınız paranın adı “Huzur Hakkı” dır.

Vatandaşa bilgi sunmak adına gazetecilikten ücret almamanız, İzmir'in bugüne kadar tanınmayan (!) güzide kulübü Göztepe'yi tanınır kılmanız karşılığında “atandığınız” bu kutsal görevin karşılığı kaç bin liradır?

Huzur içinde hakkınızı İzmirlilerin cebinden alırken mutlu musunuz?

Siz mutlu iseniz, İzmirli size minnettar kalacaktır...