Haber/ Ceylin ÇAĞATAY

Mart ayından beri etkisini her alanda hissettiren salgın, eğitimde de birçok olumsuzluk yaşanmasına neden oldu. Veliler uzaktan eğitimin öğrenme sürecini olumsuz etkilediğini ve yetersiz kaldığını düşünüyor. Uzaktan eğitimle birlikte sosyal öğrenmenin kaybolması, sınıf içi iletişimin eksikliği nedeniyle öğrencilerin etkileşiminin olmaması, küçük yaş gruplarında öğrenme deneyimlerinin eksikliği öğrenme kayıplarını artırıyor. Online eğitime geçilmesinin ardından velilerin diğer bir kaygısı ise, bilgisayar ve tablete erişimi olmayan öğrenciler. Fırsat eşitsizliği gittikçe büyüyor.

Özellikle bu sene lise ve üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler ve velileri oldukça endişeli. Uzaktan eğitimin yetersiz kaldığını ve her öğrencinin aynı şartlara sahip olmadığını belirtiyorlar. 8.sınıf öğrencisi Cemre Çağatay, “ Bu sene YKS’ ye hazırlanıyorum, kaygılıyım. EBA üzerinden derslere katılıyorum ama yeterli olmuyor. Bu yüzden etüt merkezine yazıldım. Online olarak birebir eğitim alıp yapamadığım soruları soruyorum” dedi. Öğrenci velisi İrim Karaca, “İki çocuk annesiyim, çocuklarımdan biri bu sene sınava girecek. Küçücük ekrandan derse giriyor çünkü evde bilgisayar yok. Özel ders aldırma ya da etütten destek alma imkanımız da yok. Kendi çabasıyla dersleri takip etmeye çalışıyor ama internette de bağlantı sorunları yaşıyoruz. Yedek cihazımız yok tek bir telefonla iki çocuğum eğitim almaya çalışıyor” diyerek yaşadıkları zorlukları vurguluyor.

İzmir Eğitim Sen 6 No’lu Şube Başkanı Bülent Karakaş, uzaktan eğitimle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Uzaktan eğitim sürecinde ön plana çıkan sorunları anlatır mısınız?

Öğretmenler açısından bakarsak esnek çalışmanın zemini oluşturuluyor. Bir öğretmenin 6 gün (pazar hariç) saat 08.00 dan 20.30 a kadar her an dersi olabiliyor. Okullarda uygulamalarda birlik olmadığı için çok sorun yaşanıyor. Her okul yöneticisi nerdeyse kafasına göre keyfi uygulamalar yapabiliyor. Angarya çalışma artıyor. Örneğin öğretmenler kendi ders atamasını yapıyor. Bu görev okul yöneticisinin görevidir. Bazı okullarda zümre öğretmenleri her hafta zümre tutanağı veriyor. Hâlbuki zaten yıllık planlarda ne zaman nerde olacağı bellidir.

Bazı okullarda birkaç şubenin dersi birleştirilerek bir şube olarak atanıyor. Bu durumda öğretmenler alması gereken ek ders ücretlerini alamıyorlar. Sınıf öğretmeni arkadaşlarımızın bazılarında ek ders ücretleri keyfi olarak kesiliyor. Arkadaşlarımız 1 gün okula gittikleri halde ek ders ücretlerini alamıyorlar. Burada da yöneticilerin keyfi uygulamaları var. Uzaktan eğitim sürecinde daha fazla zaman ve emek harcıyoruz.Yüz yüze eğitimde ders anlatmak, uzaktan eğitimde ders anlatmaktan emek ve zaman açısından daha ekonomik oluyor. Çünkü uzaktan eğitimde derse hazırlanmak için materyal hazırlama hem emek istiyor hem de uzun bir zaman gerektiriyor. Bu arada dersimizi yaparken elektrik ve internet kesilecek mi,çocuklar acaba bu konuyu anladı mı vb. durumlardan dolayı psikolojik olarak yıpranıyoruz.

Öğrenciler açısından; interneti ve bilgisayarı olmayan binlerce öğrenci uzaktan eğitimden yararlanamıyor. Anadili Türkçe olmayan öğrenciler uzaktan eğitimden yararlanamıyor. Göçmen çocuklar uzaktan eğitimde sistemin dışına itilmiş durumda. Engelli ve özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar bu uzaktan eğitim sürecinde ya sürecin dışına atılmış ya da bir şekilde sistemden yararlanamıyor.

Verilere göre bakacak olursak fırsat eşitsizliği bu süreçte arttı diyebilir miyiz?

Eğitim Sen tarafından öğretmenlerle yapılan ankette, yürütülen canlı derslere, sınıf mevcutlarının yarısından fazlasının katılmadığı görülmüştür. Yani bu yaklaşık 7 milyon öğrencinin uzaktan eğitimin dışında kalması anlamına geliyor. Canlı derslere katılan öğrencilerin ise yüzde 70’ten fazlası derslerde sadece dinleyici konumunda kalıyor, ders süresince ses ve kameraları kapalı tutuluyor. Öğretmenlerin yaklaşık yüzde 93,8’i uzaktan eğitimin verimli olmadığını ifade etmiş.

Özellikle sosyoekonomik durumu iyi olmayan düşük gelirli alt sınıflar, yoksul aile çocukları, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin dışında bırakılmışlardır. Kısıtlı imkânlarla uzaktan eğitime erişim sağlayabilen, ailenin ortak cep telefonunu kullanan çocuklar da bu süreçte internet erişimi, uygun zaman ve mekân olmayışı gibi nedenlerle eğitim haklarından mahrum edilmiştir. Bu veriler bize pandemi sürecinde maddi durumu iyi olmayan ve dezavantajlı çocukların adeta kaderleriyle baş başa bırakıldığını gösteriyor.

Hepimizin bildiği gibi maddi durumu iyi olan çocuklar ise çeşitli özel eğitim kurumlarında veya birebir derslerle eksiklerini tamamlayabiliyor. Bu durumda pandemi sürecinin fırsat eşitsizliğini çok arttırdığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu fırsat eşitsizliğinin sonuçlarını birkaç yıl içinde yapılacak sınavlarda daha somut olarak göreceğiz.

Eşitsizliği azaltmak için neler yapılmalı?

Uzaktan eğitim yatırımları için MEB bütçesi artırılmalı ve tüm kullanıcılara ücretsiz internet, ihtiyacı olan öğrenci ve öğretmenlere bilgisayar, grafik tablet gibi ekipmanların temin edilmesi gerekir. Ders içerikleri tüm farklılıklar dikkate alınarak yeniden oluşturulmalıdır. Özellikle göçmen ailelerin çocukları, anadili Türkçe olmayan öğrenciler, özel eğitim gereksinimi olan öğrenciler başta olmak üzere, tüm kesimlerin özellikleri dikkate alınarak içerikler ve kullanılacak materyaller yeniden oluşturulmalıdır. LGS ve YKS içerikleri yüz yüze eğitimde olduğu gibi olmamalı. Bu sınavların içerikleri kesinlikle azaltılmalı. Uzaktan eğitimden yararlanamayan binlerce çocuk varken bu sınavlarda müfredatın tamamından sorumlu tutulmaları haksızlıktır ve kesinlikle adaletli değildir. Öğretmenler için ders programı, ek ders ücretleri, ders saatleri vb. sorunların hepsi eğitim kademeleri de dikkate alınarak uygulamada birlik sağlanmalı. Müfredatın her sınıf düzeyinde seyreltilmesi gerekir.