Hazırlayan/ Halide POLATLI

Süt üreticilerinin çok azı birlik ya da kooperatif şeklinde örgütlenmiş durumda. Öte yandan Tire Süt, Bademli Süt, İğdeli Süt gibi birçok başarılı kooperatif örneği ise geleceğe yönelik umut vaat etmekte. Kooperatiflerin sayısının artması üreticilerin korunması ve tüketicilerin sağlıklı gıdaya ulaşımı açısından da büyük önem arz ettiği ortada. 

Türkiye’de kişi başı süt tüketimi hala AB ya da gelişmiş ülkelerin çok gerisinde bulunuyor. Ülke çapında çok sayıda mandıra tipi işletme var. Sokak sütü ya da sağlıklı koşullarda üretilmeyen çiğ sütleri büyükşehirlerde de gayet kolay ulaşılabilmekte. Kontrolsüz ve kuralsız üretimin yoğun yaşandığı süt ve süt ürünleri sektöründe yaşanan sorunları, çözüm yollarını, son gelişmeleri sektörün önde gelen isimleriyle konuştuk. 

Hayvan varlığının çoğu verimi düşük ırklardan oluşuyor 

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal, ülkemizde kaliteli yem kaynaklarının ihtiyacı karşılayacak yeterlilikte olmadığını, yem açığı bulunduğunu belirterek, “Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, ülkemizdeki hayvan varlığının büyük çoğunluğunun et ve süt verimi düşük ırklardan oluştuğu görülmektedir. 1990 yılında 1.351 kg olan hayvan başına verim, son beş yıl içerisinde yüzde 6,4 oranında artarak 2018 yılında 3.161 kg/baş yıl olarak hesaplanmıştır. Bu değer AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında yine de düşüktür. Çünkü AB ortalaması 6 bin litrenin üzerindedir. Ülkemizde kaliteli yem kaynakları hayvanların ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte değildir. Dolayısıyla yem açığı mevcuttur. Üreticilerimiz gerek hayvan besleme gerekse bakım/sağlık konularında gerekli bilgi birikimine sahip değillerdir. Ayrıca ülkenin hayvancılık potansiyelini etkileyen önemli konulardan biri de buzağı kayıplarıdır” dedi. 

Süt toplama ağı yeterli değil 

Türkiye’de süt üretiminin arttırılmasında miktarın arttırılmasının öncellendiğini ancak AB ülkelerinde sütün kalitesinin fiyatını da belirlediğini dile getiren Prof. Raşit Uysal, “Kalite–fiyat ilişkisi yeterince göz önünde bulundurulmamaktadır. AB ülkelerinde pazarlanan sütün kalitesi fiyatını belirlemektedir. Türkiye’de ise, süt üretiminin arttırılmasına yönelik politikalar genel olarak miktarın arttırılmasına yönelik olarak gelişmiş, maalesef yağ ve protein oranları dahil olmak üzere kalite kriterlerinin önemi göz ardı edilmiştir. Yine ülkemizdeki sütlerde hijyen ve mastitis göstergesi olan bakteri yükü ve somatik hücre sayısı yasalarda belirlenen kriterlerin çok üzerindedir. Süt endüstrisinde çok önemli bir yeri olan ve temel birimi teşkil eden soğuk zincir ve süt toplama ağı ülkemizde son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen henüz yeterli seviyede bulunmamaktadır” diye konuştu. 

Merdivenaltı üretim sıkıntı yaratıyor 

Uysal, sektörde yoğun kayıt dışılık ve merdiven altı üretimin büyük sıkıntı yarattığını vurgulayarak, şu bilgileri verdi: “Sektörde yoğun bir kayıt dışılık hakimdir. Modern teknoloji ile üretim yapan ve her aşamasında denetlenen kayıtlı sanayinin en büyük rakibi sağlık koşulları bilinmeyen ve denetlenemeyen merdiven altı üretimdir. Kayıtlı ve güvenilir firmalar ile kayıt dışı üretim yapan firmaların aynı pazarda yer almaları haksız rekabeti de beraberinde getirmektedir. Halbuki AB ve gelişmiş ülkelerde süt sektörü her aşamasında kayıt altına alınmıştır. Süt üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmektedir. Farklı pazarlama kanallarına bağlı olarak da çeşitli marjlar oluşmaktadır. Ülkemizde mevcut süt pazarlama yapısında ortaya çıkan marjdan aracıların önemli bir pay alması, üreticinin ürününü gerçek değerinde satamamasına, tüketicinin de yüksek fiyattan süt ve süt ürünleri tüketmesine neden olmaktadır. AB ülkelerinde çiğ süt fiyatı ile örneğim pastörize süt fiyatı arasındaki fiyat farkı yaklaşık 1,5 misli iken bu değer Türkiye’de bugün için 2,5 mislidir. Gerek gıda güvenliği gerekse yüksek üretim maliyetleri sebebiyle ihracat olanaklarımız oldukça kısıtlıdır. Bu bağlamda AB, süt ürünleri ithalatında Türkiye’ye kısıtlama getirmektedir. Nakit akışı ve finansman konularında sıkıntılar yaşanmaktadır. Halen ülkemizde, sanayiciler, çoğunlukla marketler aracılığı ile mallarını tüketiciye ulaştırmaktadırlar. Bu durum firmaların mallarını hipermarketlere pazarlamasında ve mal bedellerinin tahsilatında belirsizlikler yaratmakla beraber vadelerin uzaması da nihai maliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Süt sektöründe sanayici satın aldığı sütün bedelini 15-30 günlük aralarla üreticiye öderken marketlere sattığı nihai ürünün bedelini ancak 3-6 aylık vadelerle geri alabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde hipermarketler konusu çözüme ulaştırılmıştır. Yine birçok kooperatif ve çiftlik kendi markalarını yaratarak pazarda önemli paylara sahiptirler. Süt işleyen fabrikalar modern alet ve ekipmanlar açısından AB ve gelişmiş ülkelerdeki teknolojilerden geri değildir. Ancak içme sütü, peynir, süttozu, koyulaştırılmış süt ve tereyağı tüketimi oldukça düşüktür ve bu durum süt fabrikalarının üretimini etkilemektedir.”

Hileli süt üretene caydırıcı ceza şart 

“Piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve tağşiş süt ürünleri bulunmaktadır. Bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte ayni pazarı/rafları paylaşmaları beraberinde haksız rekabeti de getirmektedir. Satılan hileli süt ürünleri ayni zamanda insanların sağlığını da tehdit etmektedir. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekmektedir. AB’de cezalar caydırıcıdır” diyen Raşit Uysal, sosyal medyada da süt ve süt ürünleri hakkında ciddi bilgi kirliliği olduğunu söyledi. 

Üreticinin kurtuluşu kooperatifleşmede 

Sağlıklı gıdaya ulaşmanın tek yolunun üreticilerin örgütlenmesi modeline dayanan kooperatifleşmeyle mümkün olduğunu kaydeden Prof. Raşit Uysal, kooperatiflerin üreticilerin alıcıların fiyat baskısından da koruyacağını belirtti. Prof. Uysal, kooperatifleşmenin avantajları ile ilgili şunları söyledi: “Türkiye gibi gelişmeye çalışan ya da gelişmemiş ekonomilerde insanların yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşmalarının tek yolu üreticilerin örgütlenmesi. Bu örgütlenme kooperatifleşme şeklinde olmalı. Kooperatifler, üreticileri alıcıların fiyat baskılarından korumaktadırlar. Pazar yaratma konusunda da daha avantajlı bir konum sağlamaktadırlar. Yine toplu hammadde alımlarıyla ürün maliyetlerini düşürmektedirler. Makine parklarıyla da üreticiye her türlü mekanizasyonu sağlamaktadırlar. Kooperatifler tüketici için de güvenli gıda üretmektedirler.”

Kayıt dışılık dürüst firmaları da etkiliyor

Açıklamalarını, “Sektörde yoğun bir kayıt dışılık hakimdir. Modern teknoloji ile üretim yapan ve her aşamasında denetlenen kayıtlı sanayinin en büyük rakibi sağlık koşulları bilinmeyen ve denetlenemeyen merdiven altı üretimdir. Kayıtlı ve güvenilir firmalar ile kayıt dışı üretim yapan firmaların aynı pazarda yer almaları haksız rekabeti de beraberinde getirmektedir” şeklinde sürdüren EÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Raşit Uysal, “Bu durum domino taşı gibi sektörün tüm taraflarını etkilemektedir” dedi.

Okul sütü programlarının devamlılığı önemli 

Ülkemizde kişi başı süt tüketiminin hala gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğunu, süt tüketimini arttırmak için okul sütü programlarının yeniden başlatılmasının önemli olduğunu vurgulayan Prof. Raşit Uysal, “Geçen yıla kadar Tarım ve Orman Bakanlığı'nın sadece ikinci dönemde uyguladığı okul sütü bu yıl kaldırılmıştı. Programın önümüzdeki yıl iki dönem için de uygulamaya başlanması gerekmektedir. Okul sütü projesi bir yandan çocukların protein, kalsiyum ve enerji ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan onlara süt içme alışkanlığı kazandırmaktadır. 

Sokak sütleri satın alınmamalı 

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı İbrahim Uğur Toprak, Türkiye’de üretilen ciğ süt miktarının yarıya yakınının kayıt dışı olarak pazarlanıp satıldığını, bu sütlere dayanıklı olması için karbonat ve soda gibi kimyasallar katıldığını, sokakta kayıt dışı satılan bu sütlerin satın alınmaması gerektiğini söyledi. Toprak, sokak sütünün daha güvenilir olduğunu belirten bazı isimlerin yayın organlarında yaptığı açıklamaların tüketicileri yanlış yönlendirdiğini vurgulayarak, “Ulusal Süt Konseyi (USK) tarafından belirlenen çiğ süt tavsiye fiyatı, (15 Kasım 2019 – 31 Aralık 2020 döneminde % 3,6 yağlı ve % 3,2 proteinli çiğ süt için) 2,30 TL/LT olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu fiyatın sütün market raflarında tüketiciye ulaşmasına kadar ne yazık ki 2-3 katına çıktığı görülmektedir. Fiyatların bu kadar yüksek olması bütçesi yeterli olmayan tüketicileri kayıt dışı ürün tüketimine yönlendirmektedir. Sokak sütü tüketimi de bu kayıt dışılığın başında gelmektedir. Üretilen çiğ süt miktarının hemen hemen yarısına yakını kayıt dışı olarak pazarlanıp satılmaktadır. Ambalajsız olarak satılan bu sütlere, dayanma süresinin uzatılması amacıyla karbonat ve soda gibi kimyasal maddeler katılabilmekte, yağı alınarak su ilave edilebilmekte veya değişik hileli işlemler uygulanabilmektedir. Bu sütler tüketiciye ulaşana kadar soğuk zincir sağlanamadığından mikroorganizma yükü artabilir. Sokaktan alınan çiğ süt evlerde kaynatıldığı için sütte vitamin kaybı, renk ve lezzet değişiklikleri olabileceği unutulmamalıdır. Sokakta kayıt dışı satılan bu sütler satın alınmamalıdır.”

Çiğ sütte risk var 

Pastorize ve uzun ömürlü sütlerde besin değeri kaybı olmadığını, mikrobiyolojik açıdan insan sağlığını tehdit eden hiçbir unsur bulunmadığını dile getiren Toprak, konuyla ilgili, “Sütün halk sağlığını tehdit etmeden ve besin değerini kaybetmeden tüketiciye ulaştırılması gerekir. Sağımdan hemen sonra soğuk zincir başta olmak üzere bir takım endüstriyel süreçlerden geçirerek süt için "gıda güvenliği" sağlanabilir. Çiğ sütün tüketicilere güvenli bir şekilde ulaşması sağlanana kadar, satın alınan her çiğ süt kayıt dışıdır ve sağlık riski taşımaktadır. Veba, kolera, tüberküloz, sıtma, tifo ve malta humması denetimsiz çiğ sütten geçen çok önemli hastalıklardır. Bilimsel yöntemlerle üretilen pastörize ve uzun ömürlü sütlerde besin değeri kaybı olmamakla beraber mikrobiyolojik açıdan insan sağlığını tehdit eden hiçbir unsur da bulunmamaktadır” dedi.

Süt kuzusu gibi projeler yaygınlaşmalı

Toprak, kaliteli süt üretimi için çiftçilere verilen desteklerin arttırılması, kooperatifleşmeye gidilmesi gerektiğini de vurgulayarak, yerel yönetimlerin İzmir’deki Süt Kuzusu projesinde olduğu gibi projeler üretmesi gerektiğini söyledi. 

En güvenli yol kooperatifleşme

Köy-Koop Başkanı Neptün Soyer, sütün sağımından itibaren hızlı bakteri üretmesi bakımından yüksek risk içeren bir gıda olduğunu, bu nedenle süt ve gıda teknikerlerinin istihdamlarının şart olduğunu, kooperatiflerde bu istihdamların, kontrol ve denetim mekanizmasının iyi çalıştığını söyledi. Neptün Soyer, “Süt sağımdan itibaren risk içeren bir üründür. Bakteri üretmesi yönünden. Hatta bu konuda ‘cenaze bekler, süt beklemez’ denir. Bu yüzden kooperatiflerimizin süt teknikeri veya gıda teknikerleri istihdamları mevcuttur veya bu konuda personellerine eğitim verilmiştir. Her türlü kontrol yapılmaktadır” dedi. 

Kooperatifleşmede muhakkak suretle kuvvet vardır 

“Kooperatiflere gelince kayıt dışılığın önüne geçmedeki en güvenli yol kooperatifleşmedir” vurgusunu yapan Köy Koop Başkanı Neptün Soyer, “Kooperatiflerde kayıt altına alınmadan girdi ve çıktı işlemi yapılamaz, alınan veya satılan bir kuruşun dahi belgesi düzenlenmektedir. Bunu da her yıl yapılan genel kurulda haziruna ve bağlı bakanlık temsilcilerine sunmaktadırlar. Üreticilerin birleşip kooperatifleşmesinde muhakkak suretle kuvvet vardır. Pazarlık sırasında güç elde ederler” diye konuştu. 

İzmir verimli süt üretiminde ilk üçte 

Köy Koop Başkanı Neptün Soyer, İzmir’in verimli süt üretimi sıralamasında ilk üç kent arasında yer aldığını, Tire Süt gibi başarılı kooperatiflerin bulunduğu İzmir’de üreticilerin örgütlenerek sütlerini pazarlamasının kendilerine büyük avantajlar sağladığını kaydetti. Soyer, “Ülkemizdeki en verimli süt üretimi sıralamasında İzmir ilk üçte yer almaktadır. İzmir’de Tire Süt gibi çok başarılı bir çok kooperatifimiz bulunmaktadır. Kooperatifleşmenin artması ile üreticiler örgütlenerek sütlerini pazarlamakta kolaylık sağlayacak, girdi maliyetlerinde pazarlık yapacak güçte olabilecektir. Üreticiler kooperatifin düzenlediği müstahsil makbuzları üzerinden SGK pirimlerini ödeyerek emeklilik pirimlerini ödeyip emeklilik haklarını da kazanabiliyorlar. Bilinçli, güçlü, kazanan üretici olmak için kooperatif örgütlenmesi şarttır. Türkiye’nin tekrar üretime dönük uyanması bu sayede gerçekleşecektir” ifadelerini kullandı.