AYŞE İDİL GÖKBER

Ayşe Hazal Beytaş, 2013’ten 2019’a kadar DİSK Ege Bölge Kadın Temsilciliği görevini sürdürdü. Bir müzede çalışamaya devam ediyor. İş hayatı boyunca defalarca mobbinge uğradığını söyleyen Beytaş, bu konuda yeterli mücadeleyi vermediğini açıklıkla ifade ediyor. Kadınların hiçbir haksızlığı sineye çekmemesi yönünde çağrıda bulunan Beytaş, “Kadınlar mücadele alanını terk etmemeli” dedi.

Siz sendikal mücadele içinde yer almış bir kadınsınız. Öncelikle bize sendikal mücadelede bugüne kadar hangi görevlerde bulunduğunuzu anlatır mısınız?

DİSK’e bağlı Genel İş 3 No’lu Şube’de sendika üyesi olarak mücadele alanına girdim. Şunu gördüm kadınlar bir yandan işverenlere karşı mücadele ederken, diğer taraftan sendikaların yönetim organlarına talip olduklarında karşılarına çıkan cinsiyetçi yaklaşımlarla da mücadele etmek zorunda kalıyorlardı. Disk’in Ege Bölge Kadın temsilciliğini yaptığım 5 yıl içinde, bir yanda patrona diğer yanda da erkek tavrına karşı mücadele ettim. Ancak işçi sınıfının mücadelesi, siyasi mücadeleyle taçlanmadığı sürece nihai ve kalıcı başarıları elde edemeyeceğim bilinciyle uzun yıllar içinde bulunduğum emekten yana bir siyasi partinin artık emekten olan siyasi mücadeleye atıldım.

Peki sendikal alanda kadın olmayı bize anlatır mısınız?

Bizler sendika üyesi işçi kadınlarız, evet ama sendikasız kadınlar da var. Bununla birlikte yöneticilerin sadece erkek olduğu kadınsız sendikalar da var. Benim üye olduğum sendika da böyle bir sendikaydı. Bu şimdilerde kısmen aşılmış durumda ama yeterli değil. Sendikamız kadın çalışmalarına önem verdi ancak kadınlara o kadar önem verdiği kanısında değilim. Sendikanın profesyonel kadroları tamamen erkekten oluşuyordu. Kadınlar olarak tam kapsamlı mücadele için gerekli maddi desteğe hiçbir zaman sahip olamadık. Haksızlık etmiş olmayayım, eylem ve etkinliklerimizde tabii ki destek ve takdir gördük. Ancak bu çalışmaları sürekli olarak yürütenler toplumda farkındalık yaratacak bir çalışmanın gerektirdiği ölçüde bir desteğe pek sıcak bakılmıyordu. Bu tür faaliyetlerin finanse edilmesi için gereken karaları nihayetinde tümü erkek olan yöneticiler alıyordu. Onlar bizim faaliyetlerimizi olumlu ancak hayati olmayan faaliyetler olarak görüyorlardı. DİSK Genel Başkanı’nın bir kadın olması durumu çok değiştirmedi.

Örneğin DİSK Kadın Komisyonu’nun sesini İzmir Kadın Platformu’nda yükselttik. Daha sonra İzmir Kadın Emeği Platformu’nu kurduk. Ayrıca Kent Konseyi Kadın Meclisine Bir proje sunduk. “Emekçi Kadın Akademisi” Bu Akademi çeşitli konularda panel ve söyleşi gerçekleştirdi. Özellikle belirtmek isterim bugünlerde İstanbul’da DİSK Genel İş sendikası üyesi kadınların mücadelesi oldukça umutlandırıcı

KEP DİSK’in içinde kurulan bir platform muydu?

Hayır, DİSK çağrıcı oldu. Biz bütün kadın örgütlerine çağrıda bulunduk. Çünkü 2013’te bir kadın istihdamıyla ilgili bir değişiklik yapılacağı söylendi. Bu değişiklik kadın istihdam etme yönünde değil tam aksine kadını istihdam etmeme, iş alanlarından uzaklaştırma, eve hapsetme niyetli bir yasaydı. Bu paketle ilgili olarak DİSK’in çağrısıyla İstanbul, Ankara ve İzmir’de eş zamanlı olarak Kadın Emeği Platformu’nu (KEP) kurduk. Sesimizi çok yükseltmemize ve çok ciddi tepkiler koymamıza rağmen erkek egemen anlayış ve iktidar bunu o kadar iyi gizledi ki, biz yasanın geri çekildiğini düşündük. Bu yasayı gelir vergisi yasasının içinde, Torba Yasa’nın içine koydular ve kadın örgütlerinin dikkatini çekmeden geçirdiler

Peki DİSK’in kadın mücadelesinde daha etkin olması için ne gerekliydi. Profesyonellik konusunu biraz açar mısınız?

Sendikalarda kadınlarla ilgili bir sekretarya ve kadın komisyonu sadece Genel Merkezde değil şube düzeyinde bile olmalıdır. Bütün sendika yönetici koltuklarının hepsinde erkeklerin oturduğu bugünkü durumda bu zorunlu bir hal oluyor. Yıllarca çalıştığım kısmın hemcinsim olan amiri bana çeşitli şekillerde mobing uyguladı ve ben bu konuda sendikam tarafından iyi niyetle dinlendim ama destek görmedim. Çünkü erkek yöneticiler böyle şeylerin sorun bile olduğuna inanmıyorlar. Çalıştığım birimin dünya görüşüme yakın bir birim olması nedeniyle ve münferit bir mobing olayına karşı, bizim gibi birçok İzmir’li kadının oyunu alan bir Belediye’ye dava açmamış olmak için ve benzer diğer nedenlerle dava açmaktan vazgeçtim. Ancak bugün yanlış yaptığımı düşünüyorum. Bu nedenle sendikalar, kadın üyelerini bu konularda savunmak üzere mutlaka bir örgütlenmeye gitmelidir. Başkanı kadın olan merkez organı olarak bir sekretarya oluşturulmalı ve buna bağlı olarak yine kadınlardan oluşan şube düzeyindeki organlar olmalıdır. Ben bunun eksikliğini bizzat yaşamış oldum.

Siyaseten muhafazakar-milliyetçi bir çizgide duran sendikalarda yer alan kadınlarla bağınız nasıl? Kadın emeği konusunda ortaklaşma ihtimali var mı?

Çalıştığım süre boyunca çağrılarımızı açık yaptık. Ama muhafazakar sendikalardan, siyasi partilerden bir katılım göremedik. Kaldı ki, kendini Sosyal Demokrat ve Demokratik Sol olarak adlandıran partilerden de ciddi bir katılım görmedik. İzmir Kadın Platformu’nun birçok toplantısında da onların Kadın Kolları yoktu.

Bir başka rahatsız edici konu ise bugün maalesef “marjinal” olarak nitelenen grup ve partilerin aktif olarak mücadeleye katılan birçok üyesi ve taraftarı olmasına rağmen, sistem partilerine oy veren birçok kadının bu mücadele içine çekilememesidir. Kadın mücadelesini geniş bir tabana oturtabilmenin yolu bu mücadeleyi çokta ilgilendirmeyen dar grup münakaşalarının mücadelenin içine sokulmamasıdır. Ben, örnek olarak söylüyorum, kendi siyasi partimin tartışma yaratacak görüşlerini hiçbir zaman bu platformlara taşımadım. Eğer biz kadınlar birbirimizi anlayamıyorsak erkeklerin bizi anlamasını nasıl bekleyebiliriz? Arkadaşlarım benim mensup olduğum partiyi ancak ben DİSK’teki görevimden ayrıldıktan sonra öğrendiler.

Kadın meselesi öz be öz bir sınıf meselesidir. Kadın meselesini sınıf meselesinden soyutlayarak öne sürmek toplumun sınıflara bölündüğü gerçeğinin üzerini örtmekten başka bir şey değildir. Fakat bir vurgu yapmam gerekirse emekçi kadınlar diğer sınıf ve tabakaların kadınlarının da haklarının savunulmasında öncülük etmektedir. Kadınların sorunlarının çözümü ancak mazlum sınıfların iktidarında mümkün olur.

Kadın hakları çerçevesinde yapılan bu sınıftan soyutlama davranışı, bir çok kapitalist ülkede fonlarla destekleniyor. Kapitalizmin derdi davası “aman ha her hakkı savunun, söyleyin ama bunu asla bir sınıf mücadelesi olduğunu dile getirmeyin” diyerek bu sorunun sınıfsal özünü perdelemektir. Bu perdelemenin bir örneği de 8 Mart Emekçi kadınlar gününün anılmasında ortaya çıkıyor. Bir kere bu günün adı, 8 mart Kadınlar gününe dönüştürüldüğünde bahsedildiği şekilde sınıf ayrımlarının üzeri örtülmüş oluyor.

Sendikalarda kadınların görünürlüğü adına gelecekte en çok neyi görmek istersiniz?

Kadınların sendikalarda başkan olmasını, yönetimlerde bulunmasını tabii ki çok isterim. Yani, işçi kadın bir sorunu varsa, sendikaya gidebilmeli. Bizim yıllarca merkezimiz Basmane’de oldu. Gittiğimizde de konuşabileceğimiz bir kadın yönetici bulamazdık. Ben sorunumu ancak kadın olan sendika çalışanı sekreter arkadaşla konuşabildim. Bir kadın sekreteryası olsaydı daha çözümleyici bir yere varabilirdik. Tabii ki DİSK kadın meselesini daha çok önemsiyor; ama erkek yöneticilerin kadın meselesini içselleştirmesi mümkün değil. Sendikaya üye olanların yarısını, diğer yarıdan etkin kılacaksın ve kadınların bu ortamda mücadele etmesini bekleyeceksin. Peki kadınlar mobbinge nasıl karşı koyacak? Nasıl tacize karşı direnecek? Ben mobbinge uğradığımda sendikada yetkin bir kadın yoktu. Buna karşı neler yapılabileceğini anlatacak, hak arayışı sürecimi beraber yürütecek kadın bulamadım. Gidip erkek yöneticilere dert anlattım. Onlar da gelip amirlerimizle konuşuyordu, ancak çözülmüş gibi görünen sorunlar bir süre sonra yeniden hortluyor, mobing kaldığı yerden sürmüş oluyordu.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Çalışma alanlarında, siyasi alanlarda, STK’larda, Odalarda, sendikalarda mücadele bayrağını düşürmemek gerekir. İşte benim için “İşçiden genel başkan mı olurmuş” dediler. Temel itiraz buydu. Onlara göre siyaset alışageldiği gibi parayla yapılırdı ve işçilerin parası yoktu! Demek ki siyaset sadece cinsiyet farkına değil, aynı zamanda sınıfsal farklara da dayanıyordu. Saldırılar kadın kimliğimin ötesinde işçi kimliğime de yönelmişti. Sözlü ve fiziki şiddete varacak şeylerle de karşılaştım. Ama ben durmuyorum. Mücadele alanlarını terk etmemek lazım.