Eylem ASLAN

Antik Mısırlılar tarihteki ilk arı yetiştiricilerinden biri olarak kabul edilir. Arı ve bal, sadece tarımsal değil, aynı zamanda besin, tedavi ve ayinlerde de büyük öneme sahip. Hatta 3. Ramses, Nil Tanrısı Hapi’ye 21 bin kavanoz bal sunmuş.

Yine eski çağlarda Hindistan'da kayalara çizilmiş bal toplayan insan resimleri bulunmuş.

Avustralya’da Aborjin mağaralarındaki arı kovanları boyamaları M.Ö. 10 bin yılına kadar uzanmakta.

Anadolu’da Çatalhöyük’te İ.Ö. 9000–8000 yıllarına tarihlenen ilkel mimaride konutların iç duvar fresklerinde görülen süslemeler, balın insanlar tarafından tüketildiğini gösteren en erken kanıtlar. Arı ve bal, tarihin ilk çağlarından başlayarak Anadolu’da en az günümüzdeki kadar büyük bir öneme sahipmiş.

Sümerler'in evlerinde tahıl, baklagiller, bal, kap ve küpler içinde kilerde saklanırmış.

Hititler'de yağ ve balın önemi oldukça büyük. Heykellerin ağzına bal ve yağ sürülürmüş ki, tanrıların kızgınlığı gitsin ve ağzından yağ, bal aksın. Bugün Anadolu’da yaygın olan bal-yağ-kaymak beraberliği belki de o günlerden günümüze miras kalmış. Hitit kültüründe “Milit” bal demek. Malatya’nın eski adı olan “Melite” bal demek.

Ambrosia

Homeros destanlarında Olympos tanrıları, "ambrosia" ve "nektar" ile beslenir. Ölümsüz anlamına gelen ambrosia, birçok çiçek özünün katıldığı bir çeşit bal. Ambrosia ile beslenen tanrılar; yaralanmaz, balı içen insanlarsa, genç, mutlu ve ölümsüz olurlarmış.

Antik Roma döneminde yaşayan birçok yazar bala eserlerinde yer verir. Bal, Roma ekonomisinin de önemli bir parçası. Öyle ki bal, para değişimlerinde altının yerine geçebiliyormuş. Epicus isimli “Romalı gurme”, yarısından çoğu ballı yemek tarifleri içeren bir seri yemek tarifleri kitabı yazmış.

O dönem ziyafet sofralarında tatlı oldukça az. Genellikle normal ekmekten daha fazla kabartılmış yağlı hamurdan yapılmış ekmeğe (günümüzün poğaçası denilebilir) bal dökülerek ya da ballı şerbet çektirilerek, üzerine de ceviz ya da fındık dökülerek yenirmiş.

Türkler'in Orta Asya’daki yaşamlarında genellikle at, koyun, deve eti, kaymak, süt, peynir, yoğurt ve içine bakliyat ekledikleri ayrandan oluşan yöresel gıdalarla kısıtlı mönüleri varmış. Bal dışında da tatlı tüketmezlermiş.

Nihat Malkoç, “Eski Türklerde Arıcılık ve Bal Kültürü’’ adlı araştırmasında, Türkler'in vaktiyle çok kaliteli ballar ürettiğinden bahseder. ‘Koyu bal, ak bal, gömeç balı ve deli bal’ diye adlandırılan bal çeşitleri mevcutmuş. Bunun yanında balmumu ve eğir mumu değişik alanlarda kullanılmaktaymış.

Eski Türkler bal sağmak için çeşitli aletler de kullanmışlar. Kovandan bal sağanlar meşinden dikilmiş cübbeler giyermiş. Yine bal sağmak için “gözene” adı verilen maskeler kullanılırmış. Kovanlardan bal almak amacıyla “eğiş” isimli ucu eğri demirler varmış.

Türkler, arıları hastalık ve salgınlardan korumak gayesiyle kovan tütsüsü yaparlarmış. Bu şekilde arıların sağlıklı ve uzun ömürlü olması sağlanırmış. Önceleri tatlıların çoğu balla yapılırmış. İçecek ve şerbetlerin tatlandırılmasında bal kullanılırmış.

Arının eşsiz ürünü bal, geleneksel mutfak kültürümüzde çeşitli şekillerde tüketilen bir nimet.

Nazlı Pişkin “Osmanlı’da Bala Dair” isimli yazısında, Osmanlı devrinde helvalar, şerbetler, macunlar esasen balla yapıldığından, pek çok et yemeğine bal katıldığından bahseder. Şekerin görece pahalı olduğu zamanlarda pekmez ve bal, mutfaklarda tatlı ihtiyacının karşılanması için kullanılan en önemli malzeme olduğu gibi tek başına da ikram edilen yiyeceklerden biriymiş. Fatih Sultan Mehmet devrinde, Fatih Külliyesi imareti misafirhanesine gelen misafirlere geldikleri saatte 50 dirhem (150 gram) bal ve 100 dirhem (300 gram) ekmek ikram edilirmiş. Saray mutfak defterine göre bu dönemde bal, Rumeli'deki Malkara'dan getiriliyordu.

Bal alırken…

Peki kaliteli ve doğru bala ulaşmak için neler yapmalı veya nelere dikkat etmeli? Market raflarında değişik markalar altında satışa sunulan balların bizim için en azından ön elemeden geçtiğini biliyoruz. Çünkü marka altında satışa sunulan ballar Tarım ve Orman Bakanlığı’nın iznine tabidir, bu ise markalı ürünlerin paketleme koşulları ve içerik olarak temel şartları yerine getirmiş oldukları anlamına gelir.

Satın aldığımız bal bir süre sonra kristalize olduğunda, balın doğal olmadığı kanısına varırız. Aslında, her gerçek bal, mutlaka kristalize (halk arasında şekerlenme) olur ama her kristalize olan bal gerçek olduğu anlamına gelmez. Oysa doğada herhangi bir katkı olmadan soframıza gelen bal, içerdiği nektar çeşidine göre er ya da geç kristalize olur. Örnek olarak ayçiçek veya pamuk balı hızlı kristalize olurken saf geven veya çam balının (salgı balı) kristalize olması uzun sürer. Bu süreç ortamın ısısına bağlı olarak üretimden sonra birkaç haftadan başlar, en fazla bir yılı biraz geçer. Aldığınız bal üretim tarihinden yıllar sonra bile kristalize olmamışsa ve üretici tarafından herhangi bir not düşülmemişse gerçek bal dahi olsa mutlaka işlemden geçirilmiş anlamına gelir.

Son olarak tüketim aşamasına ilişkin birkaç hatırlatma yapılabiliriz. Özellikle kış aylarında bitki çaylarımıza tatlandırıcı olarak şifa olsun diye bal karıştırıyoruz. Sıcak içeceklere bal karıştırılmasını uzmanlar önermiyor. Yüksek ısının yanı sıra ışık ve nemin de balın değerlerini olumsuz yönde etkilediğini hatırlatalım. Balın kapalı kapta, oda sıcaklığında binlerce yıl dahi bozulmadığını, sadece kristalize olduğunu bilelim. Kristalize haliyle tüketilmesi en doğru yöntem. Arzu edilirse kavanoz içindeyken ılık suda bekleterek yeniden akışkan hale getirilebilir.

Tüm dünyada tarımda tozlaşmanın yüzde 70-80’i arılar tarafından sağlanır. Yani birçok besinimiz onların varlığına bağlı. Ayrıca arı kovanı sanki küçük bir ecza dolabı gibidir. Arılar bal dışında sağlık alanında kullanılan arısütü, arı poleni, propolis, arı zehri, apilarnil, perga, balmumu gibi birçok yan ürün üretirler.

Einstein’e göre arılar yok olursa, insanların yalnızca dört yıl ömrü kalır. Arı olmazsa, tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz.

“Bir kavanozdaki bal için, binlerce arı milyonlarca km. kanat çırptı, çırpındı. Lütfen ziyan etmeyiniz”

Önce arı sevgisi! Hayatın devamı ve sağlık demek çünkü...

Arılara sağlık, bizlere sağlık.

Antik fünyadan bir tarif

Hep aynı yemekleri yemekten sıkılmadınız mı? Bu akşam sofranızı antik dünyadan tariflerle renklendirmeye ne dersiniz?

Durum buğdayını alıp sıcak suda çokça sert bir hamur haline gelene kadar pişirin, sonra bir tabak üzerinde yayın. Soğuduğunda kare şeklinde kesip en kalitelisinden yağda kızartın. Yağdan alıp, üzerine bal dökün ve karabiber serpiştirerek servis edin. Afiyet olsun.