Emel KAYIN - İzmir’de kentsel mekân ve mimarlığın Cumhuriyet yönetimi ile başlayan 1923-2023 evresi, kentin kendi dinamiklerinin ülkedeki ve dünyadaki sosyo-ekonomik, politik, kültürel vb. gelişmelerle etkileştiği devingen bir sürece karşılık gelir. Kentsel mekân ve mimarlığın 20. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinden 21.Yüzyıl’a uzanan gelişme süreci, arayışlar, etkileşimler, yenilikler içeren bir süreç olmanın yanı sıra sürekli değişim vadeden, paradoksları olan ve bu konumuyla da hafızanın, hayatın, mekânın sınırlarını zorlayan bir zaman dilimi olarak da yaşanmıştır. Tüm ülkede olduğu gibi toplumsal hayatın ve mekânsal yapının modern ve çağdaş olma ideali üzerinden kurgulandığı kent, bu yüz yıllık zaman diliminin farklı evrelerinde farklı modernlikler yaşarken hem geleneksel hem de modern mekânsal hafızasının önemli bir bölümünü yitirmiştir. Bir başka anlatımla İzmir kenti, kendi bünyesinde ortaya çıkan müdahalelerin ülke çapındaki ya da küresel ölçekteki gelişmelerle sarmal oluşturduğu bir devinimde ve hiç bitmeyen bir yıkım-inşa döngüsünde yaşamaktadır.

İzmir’de Cumhuriyet döneminin ilk meselesi, yangın ile birlikte ortaya çıkan boşlukta yeni yönetiminin çağdaş bir ülke-çağdaş bir ulus yaratmaya yönelik ideolojisi paralelinde modern ve sağlıklı bir kentsel mekân kurgulamaktır. Yangın alanındaki enkazın kaldırılması, konut yetersizliğinin giderilmesi, bataklıkların kurutulması, altyapının tahrip edilmiş bölümünün onarılması, elektrik, su, telefon, tramvay, vapur, mezbaha, itfaiye alanlarında yeni teknolojiler getirilmesi, parklar düzenlenmesi ve kentin sağlıklaştırılmasına yönelik diğer çalışmalar bu dönemin önemli faaliyetlerini teşkil etmiştir. Savaştan çıkmış İzmir’in imar edilmesi ve yangın alanlarının yeniden düzenlenmesi için Fransız şehircilik anlayışına göre modern bir kent planı oluşturulması istenmiş; bunun için de Henri Prost’un danışmanlığında Rene ve Raymond Danger kardeşlerden oluşan bir ekip görevlendirilmiştir. 1925 yılında tamamlanan plan, yangın alanında birbirini kesen ışınsal caddeler ve kesişme alanlarındaki meydanların oluşturduğu bir örüntü önermekte; farklı işlevler ve yapılaşma koşulları tarifleyen altı zon kurgulamaktadır. İsmet Paşa Bulvarı, Doktor Mustafa Bey Bulvarı, Vasıf Çınar Bulvarı, Kazım Özalp Bulvarı, Şükrü Kaya Bulvarı, Gazi Bulvarı gibi geniş arterler kentsel örüntünün yeni karakteristiğini oluşturmuştur. Meydanlar ise toplumsal hayatın sosyalleşme mekânlarını teşkil ederken Cumhuriyet Meydanı ortasına inşa edilen anıt ile yeni yönetimin temsiliyet alanını oluşturmuştur. Limanın Alsancak’ın kuzeyine taşınması, endüstri alanının yeniden düzenlenmesi, işçi konutlarının inşası ve bahçe-kent modeline uygun konut alanlarının geliştirilmesi planın önerileri arasındadır. Planın tüm önerileri gerçekleştirilememiş olsa da Cumhuriyet ideolojisine uygun modern ve sağlıklı kentin imarına bu plan doğrultusunda başlanmıştır. 1925 planının kentsel mekândaki karşılığı günümüzde modern miras niteliği taşımakta olup varlığı mekânsal hafızanın korunması açısından önem taşımaktadır.

Cumhuriyet ideolojisi mimarlıkta yeni bir tavır oluşturmayı önemsemiş; bir taraftan gelenekten kopmak istenirken diğer taraftan da geleneği yorumlayarak özgün bir kimlik kurma çabasına girişmiş; uluslararası modernist ilkeler de kentsel mekân ve mimariyi şekillendiren temel unsurlar olmuştur. Cumhuriyet’in ilk evresinde Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden referans alan yeni bir dil oluşturmayı deneyen Birinci Ulusal Mimarlık akımı doğrultusunda şekillenen yapılar İzmir’de varlık göstermiştir. 1926 tarihli İzmir Devlet Tiyatrosu, 1928 tarihli Borsa Sarayı, temelleri önceden atılan ancak yapımı 1926-1933 tarihlerinde gerçekleştirilen Milli Kütüphane ve Milli Sinema, Birinci Ulusal Mimarlık akımı paralelinde inşa edilmiş mimarlık örnekleri arasındaır.

1930’lı yıllarda Danger-Prost planının kentin yeni ihtiyaçları paralelinde revize edilmesi gündeme gelmiştir. Bu evrede tüm ülkede olduğu gibi uluslararası modernist akım doğrultusunda inşa edilen mimarlık, yere özgü dinamiklerin de devrede olduğu bir kurgu içinde kentsel mekânda varlık göstermiştir. Yeni açılan bulvarlar üzerinde inşa edilen iki –üç katlı, bahçeli modernist konutlar modern hayatın temsili olarak görülmüş; kübik evler bir kesimin temel tercihleri arasında yer almıştır. Cumhuriyet yönetiminin idealleri arasında yer alan modern ev hayatının mekânsal yansıması olan bu konutlar büyük oranda kentten silinmiş olup geriye kalan az sayıda örnekten biri de Nebahat Dolman Yaşlı Barınma Merkezi’ne dönüştürülen konuttur. İlerleyen zamanda sayıları artacak olan üç-dört katlı aile apartmanları da işçi konutları da modernist çizgiyi sürdürmüştür. Zemin katındaki dairesel giriş merdiveninin de içinde yer aldığı yuvarlatılmış köşe parçası, simetrik kanatlar, bant içine alınan pencereler, yatay çizgilerle karakterize olan 1934 tarihli Gazi İlköğretim Okulu ya da benzey yönelimler gösteren 1932 tarihli Bornova Ziraat Mektebi ise dönemin kamusal yapılardaki modernist arayışlarını örneklemektedir. Erken Cumhuriyet döneminde kentsel mekân insan ölçeğinde ve yeşil örüntülü bir dokuya sahiptir.

1930’lı yılların kentteki en önemli imar faaliyetlerinden biri de Cumhuriyet yönetiminin çağdaş bir kent yaratma idealinin mekânsal ve sosyo-ekonomik temsili olan İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark’ın inşasıdır. 1923 İzmir İktisat Kongresi sırasında yapılan “Yerli Malları Sergisi” ile 1927, 1928, 1933, 1934, 1935 yıllarında gerçekleştirilen ve ileride Büyük Efes Oteli’nin kurulacağı alanda konumlanan “İzmir Panayırları”nın devamı olarak düşünülebilecek fuar fikrinin Moskova’daki Kültürpark’ın örnek alındığı yeşil bir eğitim-kültür-spor-eğlenme-dinlenme alanı yaratma fikriyle bir araya getirilmesi sonucunda Behçet Uz ve Suad Yurdkoru öncülüğünde başlatılan çalışmalar, çeşitli aşamalarda tamamlanmıştır. İnşa, otuz altı hektar üzerinde başlayıp kırk iki hektarlık alana yayılmış; değerli ağaçlar ve bitkilerle yaratılan peyzaj, kaskatlı havuz, suni göl, botanik bahçesi, spor alanı gibi kurgularla zenginleşirken alan dönemin mimari yaklaşımlarının da sahnesi olmuştur. Lozan, Montrö, 26 Ağustos, Kahramanlar, Basmahane yönlerinde ana arterler ve meydanlarla ilişkili tasarımda karşılama yapısı olarak tasarlanan kapılar, 1937 tarihli Sıhhat Müzesi ve Kültür Pavyonu gibi modernist yapılar, 1938 tarihli ve Oryantalist tarzdaki Vakıflar (Pakistan) Pavyonu, havacılığı sivil halka benimsetmek isteyen Cumhuriyet ideolojisini temsil eden 1937 tarihli Paraşüt Kulesi, modern toplumsal hayatın sosyalleşme mekânları olan gazinolar, kendi temsiliyetleri doğrultusunda seçkin tasarımlarla şekillenen pavyonlar, kentsel mekândaki yerlerini almışlardır. İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark, farklı dönemlerde yeni inşalara ve farklı kullanımlara sahne olmuş; 20. Yüzyıl’ın ortasından sonra fuar ve eğlence kültürü alanda yaygınlaşırken 21. Yüzyıl başında alanda yeni düzenlemeler yapılması ve eleştirilere konu olan büyük sergi hangarlarının inşası söz konusu olmuştur. Günümüze İzmir kentinin mekânsal hafızasının önemli bir öğesi ve Cumhuriyet döneminin farklı evrelerine tanıklık etmiş bir modern miras olarak erişen İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark, ortaya çıkan yeni yapılaşma talepleri ve atıl durumuyla çok yönlü tartışmaların konusudur.

1940’larda rasyonalist tarzda inşa edilen modernist mimarlık yorumları varlığını sürdürür. Geniş saçaklı, yatay hatlı cephesiyle yalın bir çizgi gösteren 1942 tarihli Konak Cumhuriyet Kız Teknik ve Meslek Lisesi; 1947 tarihli ve yatay çizgileri, yapı köşesinde yuvarlak dönüşlü balkonlarıyla öne çıkan Behçet Uz Çocuk Hastanesi, kamu mimarlığının dikkat çeken örnekleridir. 1940’lı yılların sonunda modernizmin kurucuları arasında bulunan mimar Le Corbusier’e bir plan hazırlatılmış; bazı öneriler dikkate alınsa da bu plan uygulanmamıştır. Bu dönemde İkinci Dünya savaşı paralelindeki ekonomik krizden İzmir kenti de etkilenmiş; kentte konforsuz işçi mahalleleri ve erken gecekondular ortaya çıkmış; Konak Meydanı karmaşık bir görünüme bürünmüş; konut ihtiyacı belirginleşmiştir. Modern ve sağlıklı konut talebinin karşılanması temel hedefler arasında yer alırken Türkiye Emlak Kredi Bankası ve kurumların destekleriyle oluşan konut kooperatifleri aracılığıyla konut üretimi özendirilmiştir. Bir ya da birkaç katlı, bahçeli konut kooperatifleri, modern konut inşası için yeni bir imkân sağlarken Kahramanlar bölgesi ve kentin farklı bölgelerinde bu tür dokular ortaya çıkmıştır.

20. Yüzyıl’ın ortasından sonra kent liberal politikalarla dönüşme sürecine girerken dönüşümün kentsel mekândaki yansımaları 1960’lardan sonra belirgin hale gelmiştir. Hızlı sanayileşme ve kentleşme politikalarının yarattığı göç hem merkezdeki boşluklarda hem de diğer bölgelerde gecekondulaşmayı arttırmıştır.. Kentin gelecekteki yöneliminin tespiti için 1951 yılında açılan yarışmayı kazanan Kemal Ahmet Âru, Gündüz Özdeş, Emin Canpolat grubunun hazırladığı İzmir Nazım İmar Planı 1953 yılında onaylanmış; süreç içinde planlama alanı yeni çalışmalara da konu olmuştur. Kent, konut, ticaret, liman, iş merkezi, endüstri gibi işlevlerle bölgelenen planlama yaklaşımı içinde yeni bir gelişme çizgisine girerken Konak Meydanı’nın düzenlenmesi ve Sarıkışla’nın yıkımı ile Varyant Yolu’nun inşası gibi imar faaliyetleri söz konusu olmuştur. Mimarlıktaki arayışlar da sürmüş; modern mimarlığın yetkin örnekleri kentte birbiri ardından varlık göstermiştir. İkinci Ulusal Mimarlık akımının temsilcisi olan 1954 tarihli Şark Kahvesi, rasyonalist-modernist yaklaşımıyla dikkat çeken 1956 tarihli Merkez Bankası; taş kaplı zemin kat üzerindeki dört katlı ve ızgaralarla bölünmüş cephesi, betonarme pergolalı teras çatısı, yan duvarındaki sanatsal cephe elemanı, geniş giriş holü ve çeşitli iç mekân detayları ile, apartman mimarisindeki düzeyli arayışları örnekleyen 1956 tarihli Pekel Apartmanı, dönemin modern çizgideki arayışlarına örnektir. Konaklama alanındaki bir aşamayı temsil eden lüks bir otel olarak kentin simge yapıları arasında yer alan; restoran, gece kulübü, bar, yüzme havuzu gibi birimleriyle İzmir’in sosyal hayatına damgasını vuran; dönemin ünlü sanatçıları tarafından üretilmiş eserleri barındıran 1964 tarihli Büyük Efes Oteli ise Uluslararası Stil’deki mimari yaklaşımıyla yükselen modernizmin temsilcisi olmuştur. Konak Meydanı’nın Kemeraltı yönünde 1967 yılında inşa edilen ve alışveriş, sinema, ofis, konservatuvar, adliye vb. işlevler barındıran S.S.K. Çarşısı ve İşhanı ile Gümrük yönünde 1966 tarihli yarışma ile elde edilen yeni Belediye binasının, ötede 1967 tarihli Resim ve Heykel Müzesi’nin inşası, merkezi alanda önemli bir değişim yaratmıştır. 1965 sonrasında Kat Mülkiyeti Yasası’nın da ivmelendirdiği apartmanlar çoğalmış; dönemin modern apartman mimarisi, zemin katlarındaki boşluklar, yatay hatlı, geniş pencereli, ferah balkonlu, açık renk cephe tasarımları, ızgaralı pergolaları olan teras katlarıyla modern kalitelere sahip olmuştur.

1970’lerden itibaren kentte apartman, işhanı vb. çok katlı inşalar artarken kültürel mirasın yıkımı da çoğalmıştır. Kıyı hattı ve ana arterler başta olmak üzere az katlı geleneksel ve modern konutlar ile diğer yapıların yıkılarak yerlerini çok katlı yapılara bırakmasıyla İzmir kenti mekânsal hafızada boşluk bırakan önemli bir değişim sürecine girmiştir. Bu süreçte yeni kamu yapıları da inşa edilmiştir. Eski Hükümet Konağı’nın 1970 yılında yanmasının ardından açılan yarışma ile elde edilen yeni 1982 tarihli Vilayet Konağı rekonstrüksiyonu ve inşası, 1981 tarihli Ege Üniversitesi Kültür Merkezi, 1967 tarihli Resim ve Heykel Müzesi, 1994 tarihli Dokuz Eylül Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi, 1980 tarihli İş Bankası ve 1983 tarihli Merkez Bankası İzmir Şubesi, dönemin modern arayışlarıyla varlık bulan yapıları arasındadır.

1980 sonrasında, küresel yönelimlere eklemlenen yeni bir gelişme süreci başlamıştır. Yapı yoğunluğunun ve yüksekliğinin artması, kıyı hattının bitişik nizam çok katlı apartmanlarla bir set oluşturacak biçimde kaplanması, deniz kirliliğinin katlanılmaz bir kokuyla birlikte belirgin hale gelmesi, kültürel mirasa yönelik tahribatın her bölgede çoğalması, merkezde yeşil dokunun azalması ve çeperlerde tarım alanlarının imara açılması dönem gelişmeleri arasındadır. Konak Meydanı da dahil olmak üzere kamusal mekânlarda inşa tartışmaları sürerken sonradan durdurulacak olan Kordonboyu yol inşası, tarihi rıhtımı büyük oranda yok etmekle kalmayıp kentin simge alanlarından birinin başka bir görünüme bürünmesine de yol açmıştır. Bu dönemde konumları üzerinde ciddi tartışmalar geliştirilen çok sayıda gökdelen, alışveriş merkezi, stadyum, lüks konut sitesi vb. inşası söz konusudur. Bu dönemde Çiğli, Buca, Bornova’nın çeperlerinde toplu konut inşaları, sanayinin Çamdibi-Işıkkent-Pınarbaşı, Doğanlar-Naldöken, Bornova-Kemalpaşa gibi eksenlerde tarımsal alanları da dönüştürecek biçimde yayılması, Atatürk Organize Sanayi bölgesinin inşası ve “büyükşehir” statüsü verilen kente dair yeni planlama çalışmaları dönem gelişmeleri arasındadır. Kentte nitelikli tasarım ürünleri ve mimarlıkta arayışlar mevcut olsa da yap-sat olarak tanımlanan yöntemle elde edilen tekdüze bir apartman dokusu kente egemen olmuş; Hilton Oteli ile somutlaşıp ilerleyen zamanda Liman Arkası bölgesi ve diğer bölgelere yönlenecek olan yüksek yapılaşma yer seçimleri ve işlevleriyle tartışmaların konusu olmuştur.

20. Yüzyıl sonlarından 21. Yüzyıl’a uzanan süreçte kentsel mekândaki yıpranma artarken kentin geleceğini etkileyen bir dizi çalışma da gündeme gelmiştir. Kentin gelişme sürecinin havza bazında ilişkide olduğu kentlerle birlikte kurgulanması, denetlenemez biçimde genişlemiş, karmaşıklaşmış ve saçaklanmış kent bütününün geleceği, kentsel alt bölgelerin dönüşümü, sit alanlarının korunarak yaşatılması gündemin önemli bölümlerini teşkil etmektedir. Kordonboyu yol dolgusunun yeşil alan olarak düzenlnmesi, denizin temizleme çalışmalarının hızlandırılması, İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark alanının iyileştirilmesi, tarihi dokunun sağlıklaştırılması ve daha pek çok çalışma, “kentin ortak aklını seferber etmek” sloganıyla yola çıkan yerel yönetimin öncülüğünde meslek örgütleri, sivil insiyatifler, akademik camia, uzmanlar ve çeşitli kesimlerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Kentte gözle görülür bir iyileşme ve birliktelik yaratan bu süreç ne yazık ki kısa sürmüştür. 20.Yüzyıl’ın ilk on yılı geride kalırken İzmir’deki yenileme çalışmalarının ortaya çıkardığı imkânlar ya da kültürel miras alanlarından yeni yapılaşma bölgelerine kadar göz alıcı görülen kentsel sahne, başta sermaye olmak üzere farklı kesimlerin ilgisini çekerken daha önce kent sahnesinde görülmemiş ve bir kısmı da Ankara, İstanbul gibi merkezlerden dahil olan yeni figürler kentsel mekânı biçimlendirmeye girişmiştir. Hiç durmadan katılımdan söz edilse de kentin büyük bir yıpranma yaşadığı 20. Yüzyıl’ın son çeyreğinde kentin ve mimarlığın geçmişi, bugünü ve geleceği için çalışmış; bilgi ve eylem üretmiş çok sayıda figür ya da platform son dönem gelişmelere katılmak istedikleri halde katılamamıştır. Çok sayıda örneği gösterilebilecek bu durumun en somut göstergelerinden biri kentin kültürel mirasının korunması, yaşatılması ve bilgisinin üretilmesi için ömür harcamış pek çok figür ya da platformun kentte gündemde olan “Unesco -Dünya Miras Listesi” çalışmalarına dahil olamamasıdır. Tüm bunlar yaşanırken başta İstanbul olmak üzere pek çok kentten göç almaya başlayan kentte yüksek yapılaşma talebi artmış; kent deprem ve su baskını gibi afetlerle yüz yüze gelmiş; kaldırımlardan yeşil alanlara kadar kamusal mekânda ciddi bir işgal ortaya çıkmış; kentin farklı bölgelerinde hanelerde uyumayı, dinlenmeyi, çalışmayı imkânsız kılan gürültü kirliliği katlanılmaz olmuş; trafik, otopark, çöp vb. pek çok sorun gözle görülür hale gelmiştir. Kentin geleceğine yönelik iddialı niyetlerin ve çalışmaların gündemde olması sorunları ortadan kaldırmamakta; nesiller boyunca kent merkezinde yaşamış kimi kesimlerin çeperlere hareket etme yönünde yarattığı talep sürmektedir. Yeni teknolojiler, malzemeler, tasarım yaklaşımlarını temsil eden mimari arayışlar da müstakil konutlardan apartmanlara, iş merkezlerinden çok işlevli yüksek yapılara, alışveriş merkezlerinden eğitim yerleşkelerine kadar değişen dizgede yeni dönem yapılarında varlık bulmaktadır.

İzmir kentinin 1923-2023 dönemi sayısız inşa kadar sayısız yıkıma da sahne olmuş; İzmir’in toplumsal tarihine tanıklık etmiş çok sayıda yapı içerdikleri mimari, toplumsal, tarihi vb. değerlerle birlikte ortadan kalkmıştır. İzmir’de Cumhuriyet döneminin modern miras olarak ele alınması gereken kamusal ve sivil mimarlığı üzerindeki yıkım ve tahribat, 21.Yüzyıl’da hızlanmıştır. Kentin temsil yapıları arasında yer almakla kalmayıp modern mimarlığın seçkin örnekleri arasında yer alan Ticaret Odası Hizmet Binası, Sümerbank İzmir Basma Sanayi İşletmesi üniteleri gibi yapıların yıkımı, Şehir Oteli, Atatürk Kapalı Spor Salonu, Büyük Efes Oteli gibi yapıların modern karakteristikleri okunamayacak biçimde tadilata uğramış olmaları, hangarların inşasıyla kültürel peyzajı zedelenmiş İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark’ın yeni yapılaşma tartışmalarının ortasında kalması, Belediye binasının deprem gündemi paralelinde yıkılmaya başlanması, kentin yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin belgeleri olan ve “modern miras” olarak işaretlenmesi gereken modern mimarlığın kentin mekânsal hafızasında bıraktığı boşluk konusundaki örneklerdir. Akdeniz kenti İzmir’in çatı terasları, geniş balkonlar, deniz rüzgârını iç alanlara veren boşluklar, yer yer çeşitli pastel renkler ile turkuvazın dahil olduğu beyaz ve modern apartmanları da yerlerini siyah ya da koyu renkli kaplamalar, giydirme cepheler, eklektik öğelerle tasarlanmış farklı bir mimarlığa bırakmakta; iki katlı bahçeli modern konutlar yıkılmakta ya da dönüştürülmektedir. Yakın döneme kadar Cumhuriyet dönemi öncesine ait kültürel mirasın da korunması konusuna önem verilmediği; bu mirasın korunmasının ciddi mücadelelerin konusu olduğu, bu konuya yoğun ilginin ancak “Unesco-Dünya Miras Listesi” süreciyle birlikte arttığı göz önüne alındığında “modern miras” kavramının kentte yerleşik hale gelememesinin mekânsal hafıza ile ilgili gelecekteki hangi sonuçları yaratacağı ciddi bir şekilde düşünülmelidir.