Uzak bir dünyanın utangaç, sıcak ve etkileyici ülkelerine yaptığım bir seyahatin daha sonu geldi. Bir yeri görmekten daha fazla, görmek için yapılan yol iyidir. Çünkü o yol aslında ve sonunda doğrudan insanın kendi içine çıkar. Kendi içime yaptığım şahane bir yolculuk daha sona erdi. Abiler ablalar, peki siz ne zaman kendinize doğru yola çıkıyorsunuz?

Hazırlayan /İsmail Ragıp GEÇMEN

Honda.Bay.original
Port Barton gerçekten de 2-3 km uzunluğunda rüya gibi bir sahile sahip, sessiz, sakin küçük bir köy. ‘Calitang’ gibi tam kafa dinlenecek bir yer. Amacımız burada da 1 gece geçirmek. Sahildeki bir kafeye oturup ben kahve söylerken Ercan, her zamanki gibi konaklayacak yer bakmaya gidiyor, bir yarım saat sonra geliyor. Kan ter içinde kalmış. “8-10 tane yere baktım, en ucuz yer 30 dolar birader” deyince burada kalmadan Puerto Princesa’ya gitmeye karar veriyoruz. 1 gece yerine 2 gece kalırız orada ne yapalım.

Puerto-Princesa-(2)
Port Barton’un terminali sayılacak küçük meydana yürürken üstünde ‘Port Barton-P. Princesa’ yazan 1940’larda falan üretilmiş olma ihtimali çok yüksek olan koca bir otobüse rastlıyoruz. Bu otobüs hala nasıl çalışıyor, daha da ilginci o yolu nasıl geçip geliyor acaba? Sonuçta çalışıyor ki bizim için bu önemli. İçinde yerli Filipinli yolcu olduğuna göre yakında yola çıkacak. Soruyoruz, 14.00’de hareket edecekmiş. Saate bakıyoruz, 13.10. Eh bundan iyisi Şam’da kayısı. Üstelik fiyatta şaşırtıcı derecede ucuz. (Kişi başı 125 Peso = 2,5 $). Biletimizi alıp, eşyaları veriyoruz muavin çocuğa. Hemen yandaki kafeye oturup hem otobüs saatini bekliyor hem de yiyecek bir şeyler ısmarlıyoruz. 15-20 dakika kadar sonra, daha yiyecekler gelmeden bir hareketlenme oluyor, otobüs şoförü aracı çalıştırıyor, muavin olacak çocuk yerel dilde bağırıyor. Araç hareket etmesin mi? Hareket halinde zor biniyoruz. Yerliler kahkahayla gülüyorlar halimize.

117
O kadar aceleyle kalkan otobüsümüz, yok artık buraya da giremez dediğim köyün bütün dar sokaklarına girip çıkarak gereksiz bir ‘evlerin önünden yolcu alma servis hizmeti’ veriyor. Sonunda köyün içinde geze dolaşa dedikleri gibi 14.00’ü buluyoruz ve ana yola çıkıyoruz. Ana yol deyince aklınızda yanlış düşünceler uyanmasın, dar patika bir toprak yol işte. Yanımda anneannesiyle birlikte yakışıklı Arvin oturuyor. Yaklaşık 5-6 yaşlarında. Port Barton’da yaşıyor ve Puerto Princesa’ya kontrole gidiyor. O güzelim kapkara gözlerinde ciddi bir hastalık varmış. Ne olduğunu anlamadım ama her ay birkaç defa gidiyorlarmış. Canım yanıyor. Arvin’e gülümserken gözlerim yaşarıyor. Niye çocuklar söz konusu olunca eşek kadar adam sulu göz oluyorum? Arvin’le oyunlar oynuyoruz, o bana bir şarkı öğretiyor, ben ona 5 parmak kardeşi öğretiyorum, hani bu tutmuş bu yemiş bu da hani bana hani bana denen. Çok hoşuna gidiyor, kerata, kıkır kıkır gülüyoruz Arvin, anneanne ve yüreğimle birlikte. Gözlerinden öperim senin kara gözlüm… 120 kilometrelik yolu nihayet tıngır mıngır 4,5 saatte alıyoruz.

sdls

PUERTO PRİNCESA, FİLİPİNLER


Ülkedeki 80 eyaletten bir tanesi ve Palawan adasının başkenti olan Puerto Princesa’nın nüfusu 200 bin civarında. Şehirde aslında kayda değer pek bir şey yok. Ama dünyanın yeni 7 harikasından bir tanesi olan ‘Subterranean River’ yani ‘Yeraltı Nehri’ bu şehire 45-50 dakika uzaklıkta ve geri dönerken kullanmak zorunda olduğumuz havalimanı da adanın başkentinde. Adanın tek büyük şehri olduğu için, sessiz, sakin, huzur dolacağınız bir yer değil. Rizal Caddesi ve Malvar Caddesi adlarını taşıyan 2 ana caddesi ile kaybolması zor, gezmesi kolay ama gürültülü bir şehir.

vsvsvs
Puerto Princesa Havalimanı tamamıyla şehrin içinde olduğu ve şehir zaten küçük olduğu için merkezde gideceğiniz yere en fazla 10-15 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Puerto Princesa’da günübirlik gidip gelinebilecek olan “Subterranean River” Yeraltı Nehri ve tekneyle ‘Honda Bay’ ada turları da popüler gezilecek yerler. Bir tuktukla birkaç yer baktıktan sonra en sonunda biraz da dinlenebileceğimiz merkezi konumda, küçük bir yüzme havuzu da olan, banyolu, klimalı temiz ve güzel bir otel buluyoruz. (Geceliği kahvaltı dâhil 1100 Peso = 22 $). Oldukça yorulduğumuz bu tatilimizde (!), son 2 gecemizi bari rahat geçirelim.
Akşam limanda sıralanmış lokantalardan birine oturup ünlü Lapu Lapu çorbası içiyoruz. Çok çirkin ve lezzetsiz bir balık olan Lapu Lapu’nun çorbası ise çok ünlü ve anlaşılmaz şekilde bir o kadar lezzetli. Çorba deyince aklınıza bizim tabaklarda gelen çorba gelmesin. Bir tencere çorba düşünün. Çorba işte onun içinde geliyor. Bir tencere Ercan abiye, bir tencere bana. Doymamak imkânsız.

120.--Üsküdar-Musiki-Cemiyeti-grubuyla-Larry’nin-oğlunun-yaş-gününü-kutluyoruz
Hava aşırı sıcakken aniden gök gürlüyor. Sıcak Lapu Lapu çorbası gök gürültüsü eşliğinde başlıyor, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, yağmur bitiyor ama çorba bitmiyor.
Gece, limandan otele dönerken kendimize eğlence buluyoruz. Geçtiğimiz yol üstündeki kızların dans ettiği mahalle pavyonlarının hiçbirine oturmadan ama hepsine gire çıka yürüyoruz. Her girdiğimiz pavyonda yarı çıplak kızlar oturmamız için kollarımızdan çekiştiriyor. Ama namaza meyli olmayanın ezanda kulağı olmazmış, hiçbiri bizi kandırmayı başaramıyor.
Puerto Princesa’da ve Filipinler’de son günümüz güzel bir kahvaltıyla başlıyor. Hacı hacıyı Mekke'de, gezgin gezgini tekkede pardon Puerto Princesa'da buluyor. Gezgin arkadaşım Güneş, 2 -3 aydır bu bölgede geziyor ben de gezinmesini nefret ve kıskançlıkla takip ediyordum. Biz Puerto Princesa'ya geçerken o da Palawan'in güneyine gidiyordu ve görüşemeyecektik. Son gün erken dönünce sürpriz yapıyor ve ben otelin muhteşem dandik havuzunda ıslanır iken beni buluyor. İki gezginin uzak diyarlarda karşılaşması kadar güzel bir şey yoktur, ortak arkadaşlar hakkında gıybet yapılır, komik anılar, memlekete dair düşünceler paylaşılır. Gidilip görülmüş ve gidilmesi planlanan yerler hakkında fikir alışverişinde bulunulur. Kısacası anlatacak çok şey vardır. Harika bir gezgin dayanışması oldu, bilgiler paylaşıldı biralar içildi, sohbetler edildi. Bir başka sefere bir başka yerde karşılaşmak üzere sözleşildi. Yaşasın gezgin kardeşliği...
118TİKİ RESTO BAR
Birkaç saatlik güzel sohbetten sonra Güneş, güvendiği bir arkadaşının Puerto Princesa’daki ‘Tiki Resto Bar’ diye bir bardan sitayişle bahsettiğini söyleyince akşam da oraya gitmeye karar veriyoruz. Gezi bloglarına bakıyoruz, doğruymuş, yemek sonrası bira ve canlı müzik keyfi için ‘Tiki Restobar’ şiddetle tavsiye ediliyor. Akşam için sözleşip ayrılıyoruz.
Öğleden sonra Ercan sıcaktan bunalmış halde gelip dinlenmeye çekiliyor, bu kez ben sokakları arşınlamaya başlıyorum. Dükkânlara, marketlere girip çıkıyorum. Sizi bilmem ben yerel marketleri gezmeyi çok severim, özellikle çarşı pazarları. Değişik meyvelere rastlarsınız, bilmediğiniz sebzeleri tadar, ilginç atıştırmalıkları tanırsınız. Öyle de yapıyorum.
Şehir merkezinde gezilecek pek yer yok. Puerto Princesa’ya gelirseniz görmeden dönmeyin denilen ‘Immaculate Concepcion Katedrali’ni ve hemen yanındaki ‘Plaza Quartel’ini dolaşıyorum. Bunlara çok yakın olan ‘Battalion açık hava savaş müzesi’ de oldukça ilginç. Bunlar şehirde görüp görebileceğiniz en etkileyici noktalar. Tabi akşam gün batımında limanda yan yana dizilmiş balık restoranlarını dolanmadan da olmaz. Ayrıca ben gezmedim ama Palawan arkeoloji müzesi de tavsiye ediliyor.

Puerto.Princesa.Subterranean.River.National.Park
Akşamüstüne doğru otele dönüp Ercan’la bir şeyler atıştırıyoruz ve Güneş’le sözleştiğimiz, otelimize çok uzak olmayan Tiki Resto Bar’a doğru yürüyoruz. Giriş ücreti yok, bira desen pek ucuz, market fiyatıyla neredeyse aynı. (Tiki Bar 3 Bira 230 Peso= 5 $)
‘Tiki Resto bar’, oldukça büyük. Dik potaları, çiz çizgileri, hatta koy seyirci tribünlerini, al sana koca basket sahası. Bu kadar geniş bir alan doluyor mu acaba diye tartışıyoruz Ercan abiyle. Az sonra sahne alan yerlilerden 2 genç kız, 3 genç adamdan oluşan grup, hayli kaliteli canlı rock performans sergiliyor. İçimiz kıpır kıpır oluyor. Her şey güzel. Bir de şu akşamüstüne doğru başlayan dişimin zonklaması olmasa her şey tam olacak. Ama yok, illa memlekete dönmeden bir can sıkıntısı olacak. Birazdan Güneş de geliyor. O da bize katılıyor, bütün şarkılara eşlik ediyoruz. O bizim “burası nasıl dolar ki?” dediğimiz hangardan bozma koca yer hızla doluyor, bizim oturduğumuz L şeklindeki sağdan git 10 metre soldan git 10 metre barda bile oturacak yer kalmıyor, herkes birbirinin üstünden atlayarak içkilerini alıyor. Sahnedeki grup rocktan cıstaklı ve pek gürültülü müziklere hızla saçma bir geçiş yapıyor. 1 saat kadar sonra Ercan abi, “benim başım şişti” deyip izin istiyor. Ondan bir yarım saat kadar sonra dişimdeki lanet olası zonklama artınca benim de tadım kaçıyor (Kafam da şişiyor o ayrı). Bir başka zaman bir başka ülkede karşılaşmak umuduyla ayrılırken Güneş, hiç bilmediğim şarkıları söylemeye devam ediyor.
Otel yolunda sessizlikte yürümek çok iyi geliyor. Otele döndüğümde restoranın olduğu üst kattan gürültülü bir müzik geliyor.
Larry’yle böyle tanışıyorum. Larry, 20’li yaşların sonundaki kazık kadar oğlunun yaş gününü kutlamak için burayı kiralamış, yemek, içki gani. Keyifler yerinde. Zorla beni de davet ediyorlar. Larry, kardeşi, birkaç kişi daha bir masaya oturmuş, önlerindeki viski, tekila, rom, o an hangisini canlarını çekerse, ondan içiyorlar. Sabah kahvaltıda karşılaştığım İtalyan kızlarla bana da ısrarla ikram ediyorlar. Sert içki belki diş ağrısına iyi gelir. Ver abi. Zaten pek kurtuluş da yok.
Filipinler gibi. Vietnam gibi. Uzakdoğu gibi. 32 gün süren seyahatimin bu son gününün son saatlerinde terasa çıkıyor ve yıldızlara bakıyorum. Yıldızlar bana bakıyor. Yıldızlara dokunan topraklarda, yıldızlar başıma değiyor, ben yıldızlara...

psd
Uzak bir dünyanın utangaç, sıcak ve etkileyici ülkelerine yaptığım bir seyahatin daha sonu geldi. Bu seyahatimdeki 4 Uzakdoğu ülkesini, teknolojinin henüz tam olarak ele geçirmediği, kimi yerde elektriğin, kimi yerde arabaların bile olmadığı, bu yüzden de henüz bozulmamış, kültürlerini hala yaşatan ülkeler olduğu için seçmiştim. Belki de o küreselleşen, birbirine daha çok benzeyen dünyanın, henüz tam ele geçiremediği, bu yüzden de utangaç ve benzersiz ülkelerindeki yolculuğu yine çok sevdim. Bunun ötesi de var. Sadece ülke görmek, gezmek değil bu. Başta ne demiştim: ‘Yol değil yolculuk, bir yere ulaşmaktan çok bir yere ulaşma süreci güzeldir.’ Bir yeri görmekten daha fazla, görmek için yapılan yol iyidir. Çünkü o yol aslında ve sonunda doğrudan insanın kendi içine çıkar. Kendi içime yaptığım şahane bir yolculuk daha sona erdi. Abiler ablalar, peki siz ne zaman kendinize doğru yola çıkıyorsunuz?

119.-Şubat-ayında-paylaşarak-herkesin-nefretini-kazandığım-havuz-fotoğrafı

SEYAHATİN BÜTÇESİ
Nedense bana bu gezilerim sonunda sordukları ilk şey bütçe olur. Bu nedenle bütçeyi de şuraya bırakayım: Uçaklar Hariç, 4 ülke Toplam Genel Harcama: 1702 $ / 2 = Kişi başı 851 $
İzmir’den İzmir’e, 11 adet bütün iç-dış hat uçuşları, konaklama, yemek, ulaşım, magnet – kimono – kahve vs. hediyelikler de içinde olmak üzere 32 gün her şey dâhil kişi başı Toplam Harcama: 851$ + 450$ = 1.301 $


Uzakdoğu (1) Malezya

Uzakdoğu (2) Penang ,Malezya

Uzakdoğu (3) Phnom Penh, Kamboçya

Uzakdoğu (4) Sihanoukville, Kamboçya

Uzakdoğu (5) Kamboçya

Uzakdoğu (6) Samloem, Kamboçya

Uzakdoğu (7) Vietnam

Uzakdoğu (8) Vietnam

Uzakdoğu (9) Vietnamın Cennet Köşeleri

Uzakdoğu (10) Can Thao, Vietnam

Uzakdoğu (11) Ho Chi Minh City , Vietnam

Uzakdoğu (12) Hoşçakal Vietnam

Uzakdoğu (13) Manila, Filipinler

Uzakdoğu (14) Coron Adası ,Filipinler

Uzakdoğu (15) Corun’u keşfe çıkıyoruz

Uzakdoğu (16) El Nido, Filipinler

Uzakdoğu (17) Helikopter adası ve Yıldız sahili

Uzakdoğu (18) Calitang, Nacpan ,Palaman