Nehir üstü marketler

Amacımız, bölgenin en büyük, en otantik Floating Market’ini görebilmek için Mekong nehrinin denize ulaşmadan hemen önceki en büyük yerleşimi olan Can Thao şehrine geçmek. Güneydoğu Asya’da, nehirlerin büyük önem taşıdığı yerlerde görülen nehir üstü alışveriş pazarlarına ‘Floating Market’ deniyor. Özellikle nehirler üzerinde hayatlarını geçiren insanların bulunduğu bu yerel pazarlar cıvıl cıvıl.

Hazırlayan / İsmail Ragıp GEÇMEN

52
‘Duong Dong’a ulaştığımızda önce motorları teslim etmeye gidiyoruz. Sonra da pansiyonumuzun hemen yanındaki turizm acentasına. Amacımız, bölgenin en büyük, en otantik Floating Market’ini görebilmek için Mekong nehrinin denize ulaşmadan hemen önceki en büyük yerleşimi olan Can Thao şehrine geçmek. Acentedeki kızcağız Can Thao’ya kadar ulaşımı sağlayabileceklerini söyleyince, fiyat da makul olunca peki diyoruz. Konakladığımız yerden sabah alınacağız, feribot iskelesine, oradan feribotla Ha Tien’e oradan da otobüsle Can Thao’ya ulaşacağız. Fiyat makul görünüyor (Kişi başı Phu Quoc Adası - Ha Tien’e feribot - Ha Tien - Can Thao otobüs 440.000 Dong = 22$)
Gerçekten de sorunsuz olarak Ha Tien’e ulaşıyoruz. Buradan bineceğimiz otobüse götürmek üzere bizi bir dolmuşa bindiriyorlar. Kırık dökük, bin yıllık bir minibüs, öyle ki normal oturacak yer kalmadığı için Ercan arka dörtlünün en arkasına, ben de nazik cüssemden dolayı koltukların yanında olup da gerektiğinde açılan koltuklardan birine oturuyorum. Yanımdaki ikili koltukta, bizim gibi iki yabancı daha var, 60’larını çoktan devirmiş bir karı koca. Biz Ercan’la konuşurken gâvur amca eğilip gayet Türkçe ‘Merhaba Türk müsünüz abi?’ demez mi?
Konuşanın ‘Dabney amca’ olduğunu o an bilmiyorum tabi, ama o fena halde Türkçe biliyor. ‘Nerelisiniz’ diyorum, Danimarkalı bir Profesörmüş Kopenhag'da. Tamam diyorum Türk arkadaşlarından öğrenmiş Türkçeyi. ‘Yoo’ diyor, ‘Hiç Türk arkadaşım yok.’ Geçen seneye kadar son 10 yıl devamlı Türkiye’ye gelmişler, bilmediği yer yok. Yine gelmek istiyorlarmış ama artık bombalardan korkuyorlarmış. Bizim ülkemizde bile milyonlarca insan görmemiştir ama misal Sivas’ı, Kangal’ı, Bolvadin’i, Divriği’yi falan anlatıyor bana. İlgisiz ama mesela Burdur’u, Kastamonu’yu, Niksar’ı görmüş Dabney amca. Tamam diyorum içimden, kesin istihbaratçı hatta ‘Siy Ay Ey’ lan bu. Ama öyle şeker bir adam ki hergele.

57

YİNE OTOBÜS İŞKENCESİ

Öndeki koltukla aramdaki mesafe bacak boyumun yarısı kadar olunca ufak bir sorun olmuyor değil tabi. Üstelik bozuk koltuğuma yaslanınca arkamdaki 50 kiloluk zavallı Vietnamlı ihtiyarın bacaklarına bile yer kalmıyor. Neyse ki yolumuz kısa, birazdan otobüs garajına ya da benzer bir yerde aktarmayla otobüse geçeceğiz de Allah'tan çok çekmeyeceğiz bu sıkıntıyı.
Şehrin varoşlarını hızla geçiyoruz. Binalar seyrekleşiyor, devamlı köprü geçiyoruz, bunlar Mekong deltasını oluşturan nehrin binlerce küçük kolları olmalı.
10 dakika dedik yarım saat oldu. Ulan yoksa? ‘Ercan abi, galiba otobüs falan yok, biz bununla gideceğiz ‘Can Thao’ya diyorum. ‘Valla bana da öyle geliyor birader’ diyor gülerek. Yol 5 saat, şu halimizde bu yol nasıl çekilir?

Can-Thao-(24)
En iyi ilaçtır bu tür durumlarda gülmek, yaşananları tiye aldıkça hayat güzelleşir. Kafayı takmamak ve ‘kaçınılmazsa zevk almaya çalışmak’ en iyisidir. Gülüşüyoruz. ‘Bir baksana adama’ diyor, dönüyorum ayaklarını ezdiğim adamcağız ayakları çekmiş Ercan’a doğru uzatmış, Ercan da ona doğru uzatmış. Bayağı yataktaymış gibi uzanmışlar, rahat rahat, fosur fosur gidiyorlar. ‘Ercan abi, ihtiyarsın ama şanslı adamsın vesselam, ben şurada sıkış tepişken senin şu haline bak’ diyorum. Kahkahalarımıza önce arkadaki zavallı ihtiyar, sonra Dabney amca ile yaşlı ama hala güzel eşi, şoför abiyle muavin abla, en son da aracın içindeki herkes katılıyor. Neye gülündüğünü sadece biz (ve tabi kesinlikle 007 Dabney amca da) biliyoruz ama diğerleri de anlamadıkları halde gülüyorlar. Vietnam’ın güneyinde, Ha Tien şehrinden Mekong ’un güzel kızı Can Thao şehrine doğru hoplaya zıplaya ilerleyen külüstür bir minibüsün içinde; cümbür cemaat gayet Birleşmiş Milletler aracımızda kahkahalarla gülüyoruz.

Can-Thao-(11)

CAN THAO, VİETNAM

Can Thao’ya 5,5 saatte ulaştığımızda dünyanın bütün ülkelerinde ve bütün şehirlerinde olduğu gibi etrafımızı taksiciler dolduruyor. Bütün ısrarlara inadına sağır kalarak eşyalarımızı alıp yola düşüyoruz. İndiğimiz yer şehir merkezinde olduğu için çok da sorun değil. Ama yine nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Kocaman bir şehir Can Thao, yollarda bütün Vietnam’daki kadar motor var sanki.
Gezginlerin kutsal kitaplarından olan Lonely Planet, bölgenin en büyük şehri Can Thao için Mekong nehrinin can damarıdır diyor. Gerçekten de Mekong Deltasının ekonomik, kültürel, politik ve ulaşım merkezi olan şehir için artık turistik olmaya başlıyor da denebilir. Çünkü deltanın yarattığı pek çok kanal ve küçük nehirler üzerinde kurulan Floating Market’ler giderek daha fazla sayıda turisti de bölgeye çekiyor.

56
Biraz yürüyüp ter attıktan sonra interneti olan bir yer bulup hem soluklanacağız hem de kendimize yer bakacağız. Bir kafeye oturuyoruz. Ağzı kulaklarında bir kızcağız geliyor, yavaş yavaş dış dünyaya açılsa da hala yabancıya alışkın olmayan Vietnam’da, pek turistik olmayan Can Thao’da dükkânına gelen yabancıları zaten hep mevcut konukseverliğiyle gülerek karşılıyor.
Wi-fi marifetiyle internete girerken buzlu Vietnam kahvesi istiyoruz, bu sırada beğendiğimiz makul otellerden birine rezervasyon yaptırıyoruz. Google-map uygulamasından bakınca otel, 3 km ileride nehir kıyısında bir yerde. Yürüyelim mi? Haydi yürüyelim. Şehrin sokaklarını geçerek elbette bol terlemiş olarak otelimize varıyoruz. (Ruby Can Tho Hotel: 360.000 Dong =16 $)
Otel, bizim için asgari şartları sağlıyor, yani öncelikle hemen nehir kenarında merkezi bir yerde olmasına rağmen fiyat makul. Penceresi var (Avrupa dâhil birçok ülkedeki otellerde penceresiz odalar olduğunu unutmayalım). Temiz ve TV’si var (şart değil ama benim için bu da önemli çünkü bir ülkeyi tanımanın en iyi yollarından biri de o ülkenin TV’lerini izlemektir.) Odaya ait bir tuvalet/banyo var, (yani ortak banyolu değil) ve hatta bir de balkonu var. Eh daha ne olsun ki?
Soğuk, güzel bir duştan sonra yine şehrin akşamına yürüyoruz. Hem şehri tanımak hem de ertesi sabaha Can Thao’nun ünlü Floating Marketine bizi götürecek bir tekne bulmak için nehir kıyısında dolanmaya başlıyoruz. Etrafta sabah için tekne turu satmak isteyenler var ama fiyatlar çeşitli. Hangisi niye pahalı, hangisi niye ucuz anlamak zor çünkü gidilecek yerler aynı.
Oldukça serin, bunaltmayan, güzel bir hava. Yanımıza yaklaşıp bizimle tanışmak isteyen biri etli butlu, diğeri şen şakrak ‘Can Thao’lu iki genç kadınla tanışılıp fotoğraflar çekildikten sonra sabah için tekne aradığımızı ama fiyatların farklı olduğunu söylüyoruz. Hemen yardımcı oluyorlar ve bizim de gözümüzün tuttuğu bir ablayla (bu işi de hep kadınlar yapıyor, hatta sabah gelen teknemizin kaptanının da kadın olduğunu göreceğiz) anlaşıyoruz. Sabah 4,5 da bizi otelimizden alacak, genel Floating markete sonra da çok daha uzaktaki, sadece kürek çekerek (ilkinde motorlu kayıklarla satış yapılıyormuş, ne farkı var anlamadım ama diğeri daha doğal herhalde) satış yapan kadınların olduğu markete götürecek, bu yolculuk toplam 11 saat sürecek. Fiyat kişi başı 15 dolar. Fiyat yüksek ama bu saatten sonra da kimi bulacağız? Tamamdır abla, sabah gel al bizi, ‘yok’ diyor ‘ben değil kardeşim gelecek’. Eh peki bakalım. Sabah anlayacağız iyi mi ettik kötü mü?

58.--Mekong-deltasinda-Can-Thao,-Vietnam
Sabah 4’de kalkıp aşağıya iniyoruz ki bir başka abla aşağıda çoktan gelmiş, bizi bekliyor. ‘Ablanın kardeşi gelecekti’ diyoruz, ‘benim işte’ diyor. Biz erkek kardeş sanmıştık. Ama öyle ya, kadınlar her yerde ve her işte çalışıyor bu bölgede... Abla bizi tekneye götürüyor. Tekne dediğim kayığın utangaç bir büyüğü. Motor takılmış kayık irisi. Abla bizi bindirdikten sonra kayığın ipini çözüp itiyor. Şimdi 8 yıl sonra yine büyülü Mekong’un üstünde süzülüyoruz. Biraz sessizlikte, suyun akışında ilerledikten sonra motoru çalıştırıyor ve teknemiz hızla atılıyor ileriye. Hava hala zifiri karanlık ama tekneler vızır vızır. Gecenin sabaha yürüdüğü dakikalarda Mekong’da süzülüyoruz. Büyülü bir kutsal ayinin tam ortasındaymışım gibi, sadece karanlıkta aniden çıkıveren ama hemen kaybolan teknelerle ve suyun şıpırtısıyla motorların tekdüze sesleri alıp götürüyor beni gerçeklik dünyasından bambaşka bir dünyaya... Olağandışı ama bir o kadar gerçek bir dünyanın kapıları aralanıyor, yavaşça dirensen de geçiverdiğin uyku gibi geçiveriyorum İzmir’deki evime... Bütün gündelik dertleri kendi üzerine alıp beni dünyanın en dertsiz eşlerinden biri yapan sevgili Nurcan’la, biriciklerim Gökçe ve Deniz düşüyor aklıma, 4 saatlik bir saat farkı var ülkemle, uyuyorlardır mışıl mışıl. Eğilip usulca ve aşkla gözlerinden öpüyorum büyülü Mekong nehrinin üzerinden…
Doğudan yırtıyor karanlığı Güneş. Mekong’a önce kirli bir aydınlık, sonra da sapsarı bir sıcaklık düşmeye başlıyor. Gün, ışıklarını verirken nehir üstü markete ulaşıyoruz. Neredeyse tamamı kadın satıcılar, kendi kullandıkları teknelerdeki meyve, pirinç, su başta olmak üzere satılabilecek, para edecek ne varsa türlü çeşitli malları birbirlerine satmaya çalışıyor. Birbirlerine diyorum çünkü burada alışverişe gelecek kişi de teknesiyle gelmek zorunda, çünkü sonuçta alışveriş tekneden tekneye yapılıyor. Bu marketlerin bir özelliği de gün doğmadan başlayıp öğleden önce hatta genellikle 10.00’dan önce bitmesi. Nedeni, güneşin yakıcı sıcağı olmalı. Kayığında kahve satan bir abladan bu kez ısınmak için sıcak kahve alıyorum 5.000 Dong’a. (1 $= 20.000 Dong). Bir başkasından 15.000 Dong’a kazıklanarak (!) 1 kilo muz alıyoruz. Sabah kahvaltısı için birebir. Fazla oyalanmadan diğer markete gitmek için yeniden gaz veriyor abla tekneye. Yol uzun, uykusuzluğa suyun şırıltısı, güneşin sıcağı da eklenince gözüm kapanıyor.

Can-Thao-(27)
Motorun durmasıyla gözümü açıyorum, ikinci Floating markete gelmişiz. Güneş biraz daha yükselmiş. Gerçekten de buranın kadınlarında motorlu tekneler yok, kol gücüyle çekilen teknelerden oluşuyor pazar. Pazar dedim ama biraz garip bir pazar. Misal burada bağıran çağıran yok. Oldukça sessiz hatta teknelerin hepsi birbirine yanaşıp tek bir tekne gibi oluyorlar. Eğer biri bir şey isterse, o tekne aradan çıkıp istekli teknenin yanına gidiyor, malı verip parayı ya da istediği bir mal varsa o teknede o malı alıyor. Bazen de yer değiştirmek için bağlı oldukları yerden ayrılıp başka bir yere geçiyorlar. Bütün tekneler suyun gücüyle ama tek bir tekne gibi salınarak yer değiştiriyorlar, bizim için güzel ve ilginç bir görsel şölen.
Dönüş yolunu, Mekong nehrinin hepsi birbirine benzeyen binlerce kolunun birinden yapıyoruz. Kimi zaman o çok tanıdık şapkalarıyla pirinç tarlalarında çalışan köylülerle selamlaşarak kimi zaman da suda ilerlerken karşımıza çıkan su kuşlarını ve sessizliği dinleyerek Can Thao’ya geri dönüyoruz. Saat 12.00 olmuş. Gerçekten de 11 saatten fazla sürmüş. Şimdi biraz dinlenmeli. 2 saat sonraya saatlerimiz kurup yatıyoruz. Yola devam etmeli. 2 saatlik uyku uzar, 3,5 saat sonra kalkabildiğimizde hava çoktan akşamüstüne dönmeye başlarken duşumuzu alıp çıkıyoruz. Can Thao her ne kadar güzel bir şehir olsa da bizim yolumuz uzun, görülecek yer çok. Bundan sonraki yer, Vietnam’ın orta bölgesinde eski imparatorluk başkenti Hue. Ama asıl amaç, Hue'den güneye kıvrılarak Da Nang'in 30 km kadar güneyindeki Hoi An şehrini görmek.

Can-Thao-(21)
Hoi An, yıllardır muhteşem fotoğraflarını görüp de kendisini bir türlü göremediğim hayal şehir. Ama önce Can Thao'dan Hue'ye geçebilmemiz gerek. Haritaya bakılırsa arada bin km falan var. Doğrudan otobüs var ama neredeyse 2 gün sürüyor, çok eziyet olmasını geçtik altın değerinde zamanımızdan çalacak. Vietnam trenlerinin çok iyi ve yaygın olduğunu biliyoruz ama aynı zamanda çok pahalı olduğunu da biliyoruz. Zaten Can Thao'dan Hue’ye tren bağlantısı da yok ya Ho Chi Minh City’ye (Saigon) gidip oradan bineceğiz ya da uçaktan başka çare yok. O da zaten Saigon üzerinden.
Umutsuzca uçaklara bakarken bir tek gün, o da bizim istediğimiz gibi ertesi gün, 100-150 dolarlık o kadar uçuş arasında sadece bir tek uçağın fiyatının 23 $ olduğunu görüp ‘yanlış mı gördük lan’ oluyoruz önce. Yoo, cillop gibi uçak orada duruyor iste. Hemen satın alıp keyfini çıkarmaya bakıyoruz.

Uzakdoğu (1) Malezya

Uzakdoğu (2) Penang ,Malezya

Uzakdoğu (3) Phnom Penh, Kamboçya

Uzakdoğu (4) Sihanoukville, Kamboçya

Uzakdoğu (5) Kamboçya

Uzakdoğu (6) Samloem, Kamboçya

Uzakdoğu (7) Vietnam

Uzakdoğu (8) Vietnam

Uzakdoğu (9) Vietnamın Cennet Köşeleri