Hasan Tahsin ile başlayan özgürlük savaşında İzmir basını her zaman demokrasiden, cumhuriyetten, laikten ve insan haklarından yana tavır aldı, bu yüzden bedeller ödedi, ödemeye de devam ediyor.

Hazırlayan: Tayfur GÖÇMENOĞLU

Hiç şüphesiz İzmir basını, her dönemde ülkede demokrasinin yeşermesinde ve gelişmesinde öncü bir görev üstlendi. Hasan Tahsin’le başlayan özgürlük savaşında İzmir basınının üstlendiği önemli görevler arasında çok partili döneme geçiş sancılarının yaşandığı dönemlerdeki duruş ve tarzı göz ardı edilemez.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ulu Önder Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilmesine çalışılan çok partili sistemle ilgili denemeler içinde elbette Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ön plana çıkacaktır. Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’e böyle bir muhalefet partisini kurma talimatı veren Ulu Önder; ülkede demokratik yapıya geçiş ile ilgili bir kanaat edinmek istiyor ve batılı tarzda bir demokrasinin Türkiye için doğru olduğunu düşünüyordu.
Ama maalesefki bu deneme başarısız olacak ve böyle bir oluşum, sonraları İzmir Suikasti ve Menemen’deki Kubilay olaylarının da bir anlamda nüvesini teşkil edecektir.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken; İzmir’de giderek güçlenen basının tavrı da üzerinde önemle durulması gereken bir nokta idi. Haydar Rüştü Öktem’in ta İzmir’in işgalinden önce yayınladığı


demokrasi-4Anadolu Gazetesi’nin özgürlük adına yaptığı mücadele, demokratikleşme sürecinde de aynı duyarlılıkla devam etmiştir.
Anadolu Gazetesi, Atatürk, cumhuriyet ve laik düzen ilkelerinden asla taviz vermeyen yayınlarıyla okuyucularını ve kamuoyunu, bu siyasi gelişmeler hakkında aydınlatmayı görev bilmiş, özellikle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın hangi yolda olduğuna dair tüm gerçekleri, yayınlarıyla kamuoyuna duyurmuştur.
Haydar Rüştü Öktem’in, o yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın da bir mensubu olarak Atatürk’ün demokratikleşme fikrine saygı duyduğu yazılarında adeta tarihe not düşen birer belge niteliğindedir.
Aslında Kazım Karabekir’in ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşı’nda yer alan diğer kahraman komutanların da, yani Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Dr. Adnan Adıvar’ın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda bir düş kırıklığı noktasında buluştukları da gerçeğin ta kendisidir. Ama Haydar Rüştü Öktem, her vesileyle uyarılarını yapmış, bir keresindeki yazısında “Fırkanızı; Gazi’yi üzecek noktaya getirmeyiniz. Efkarı umumiye, size destek nazarıyla bakabilir. Ama sağduyulu vatanseverler sizin yanınızda olmayacaklardır” demiştir.
İttihat ve Terakki kökenli olan Haydar Rüştü Öktem’in, demokrasi mücadelesi vermesi, onun ayrı bir özelliği olarak kabul edilir.
Aynı dönemde Yeni Asır Gazetesi, Cumhuriyet’le birlikte Selanik’ten gelip bu kentte yayınını sürdüren bir gazete olarak daha fanatik bir demokrasi yanlısı politika izlemiş, özellikle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın İzmir’de örgütlenmesine sıcak bakmamıştır.
Gazetenin sahipleri Ali Şevket Bilgin, Hakkı Ocakoğlu ve Abdi Sokullu’nun yanı sıra başyazar Behzad Bilgin, duruş ve yazılarıyla bildikleri doğruları savunmuşlardır.

SERBEST FIRKA DENEYİMİ

1930’lu yılların başında Atatürk, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkrası’nın başarısızlıkla sonuçlanan denemesine rağmen, demokratik yapıya geçme konusunda umutlarını koruyordu ve ikinci bir hamle daha yaptı. Silah arkadaşı Fethi Okyar’a Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurdu.
Fethi Okyar, aydın bir devlet adamıydı. Batı’yı görmüş, oradaki demokrasileri gözlemiş, aynı modelin Türkiye’de de yaşanabileceğine inanmış bir idealistti.
Gazi, örgütlenme konusunda; kendi talebi üzerine Fethi Okyar’a güvence verdi. Güvencelerden biri de; o yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın il başkanları konumunda olan il valilerinin, örgütlenme konusunda kendilerine müdahale etmeyeceği idi. Atatürk, sözlü verdiği garantiyi, ikinci bir talep üzerine yazılı olarak da verdi.
Ancak işler, bir anda raydan çıktı. Serbest Cumhuriyet Fırkası, beklenmedik bir taraftar kitlesinin adeta hücumuna uğradı.
İzmir basını, elbette bu gelişmelere seyirci kalamazdı. Haydar Rüştü Öktem, başlangıçta Serbest Fırka’ya sıcak bakıyordu. Manşetlerine taşıdığı yazılarında temkinli davranıyor, “Bekleyelim, görelim” mesajını veriyordu.
Yeni Asır ise koşulsuz Serbest Fırka’nın savunucusu olmuştu. Hakkı Ocakoğlu ve Behzad Bilgin, sık sık Fethi Okyar’la buluşuyor, izlenecek yayın politikası konusunda istişarede bulunuyorlardı.
Fethi Okyar, İzmir’i ve burada toplayacağı desteği çok önemsiyordu. 3 Eylül 1930 günü Okyar, Ahmet Ağaoğlu ve Tahsin Uzer ile diğer parti ileri gelenleri vapurla İstanbul’dan yola çıktılar, 4 Eylül’de İzmir’e ulaştılar. Muhalefet partisi liderlerinin gelişini Yeni Asır manşetten duyurmuş, gün boyu rıhtımda toplanan on binlerce insan ve yüzlerce sandala doluşan İzmirliler, kendilerini büyük bir coşku ile karşılamışlardı.
Bu, beklenmedik bir coşkuydu. Nitekim tıpkı Anadolu gibi bu oluşuma hem sıcak, bir o kadar da temkinli davranan Cumhuriyet Gazetesi, Fethi Bey’in İzmir’e gelişini şöyle duyurmuştu:
“Sandalla gelip vapura atlayanlar Fethi Bey’e sarılıyorlardı. Bir çokları ağlıyor…Rıhtımda, üzerine vukuu bulan ilk üşüşmede Fethi Bey’in ceketi yırtıldı. Bu esnada denize düşenler, ezilenler ve çiğnenenler oldu. Davullar, zurnalar çalınıyordu. Kalabalık arasında güçlükle çıkarılan Fethi Bey, hazırlanan süslü bir otomobile bindirildi”
Vapurdan indikten sonra Fethi Bey ve arkadaşları, herhangi bir sorunla karşılaşmadan kalacakları İzmir Palas Oteli’ne vardılar. Otelde, Fethi Bey’in İzmir’de ertesi sabah yapacağı söylevi konuşulurken; İzmir Valisi Kazım Dirik, Fethi Bey’e bir yazı göndererek, güvenliği sağlamada güçlük çektiğini, bu nedenle Fethi Bey’in söylevini iptal etmesi gerektiğini bildirdi. Bu, Fethi Bey’in önüne çıkarılan ikinci engeldi. Ancak Atatürk’ün devreye girmesiyle çözüldü. Atatürk, Fethi Bey’e “Anlıyorum ki, sana nutkunu söyletmek istemiyorlar. Fakat sen, nutku mutlaka söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli bana bildireceksin. Asayişin temini için Başvekil, Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi, lazım gelen tedbirleri almakla mükelleftir” cümlelerini içeren bir telgraf çekerek destek oldu.

demokrasi-5Bunlar, hem Cumhuriyet, hem Anadolu, hem de Yeni Asır tarafından anında halka duyuruldu.
Fethi Bey kadar Atatürk de nahoş bir gelişme beklemiyordu. Ancak Vali Kazım Dirik, bir şeyleri sezer gibiydi.
Atatürk’ün telgrafının ardından söylevini ertesi gün yapmaya karar veren Fethi Bey, sabah kalktığında İzmir halkını otelin çevresinde buldu. Fakat otel önünde toplanan grup, CHP’li Sabri Bey’in, parti binasından halka “Namussuzlar” diye bağırması üzerine CHP binasının camlarını kırdı. Bunun üzerine polis, kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı. Yaşanan olaylar sırasında onlarca kişi yaralandı ve 14 yaşındaki bir çocuk hayatını kaybetti. Olaylarının yatışmasının ardından Fethi Bey, 7 Eylül’de yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı coşkulu bir kalabalığa hitap etti.
Ancak coşkulu kalabalık içinde; başta Cumhuriyet Halk Fırkası olmak üzere, hükumete ve özellikle İsmet İnönü’ye yönelik tezahürat yapanların yarattığı tablo, rahatsızlık verecek noktaya gelmişti.
Vali Kazım Dirik haklı çıkmış, zaten gereken uyarıyı yapmıştı. Ancak Anadolu Gazetesi, bu olayı “Elim bir vak’a” olarak duyurdu. Yeni Asır da böyle bir tabloyu beklemediğine ilişkin yayın yapınca ortalık duruldu.
İzmir’de olayları geniş kadrosuyla izleyen Cumhuriyet de mitingin devrimlere karşı olduğu kanısına varmıştı. O da benzer tarzda bir yayın politikasına yönelmek durumunda kaldı.
Ancak savcılık, hemen ardından Serbest Fırka’ya destek veren gazetecileri tutuklayarak yargıladı. Bundan Yeni Asır ve Anadolu gazetesinde çalışanlar da nasiplerini aldılar.
Cumhuriyet Serbest Fırkası’nın İzmir mitingi, üç aylık muhalefet denemesinin de sonu oldu. Ancak İzmir basını, asla Serbest Fırka konusunda ısrarcı olmadı. Ali Fethi Okyar, Ankara’ya dönüşünde Atatürk’le buluştu ve fırkanın kapatılmasına karar verildi.

demokrasi-1246 RUHU

Muhalefet denemeleri bir süre askıya alındı. 1938 yılında Atatürk’ün ölümünden sonra CHP içindeki tartışmalı gelişmeler, yeni bir muhalefet partisi sancılarını da beraberinde getirdi.
Recep Peker, Şükrü Saracoğlu ve Hasan Saka dönemlerindeki iç çekişmeler, özellikle İzmir’de Yeni Asır tarafından dillendiriliyor ve bu partinin Aydın Milletvekili Adnan Menderes, sert muhalif konuşmalarıyla öne çıkıyordu.
CHP’nin toprak reformu girişimi başta olmak üzere, pek çok gelişme, Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, hem toprak reformunun içeriğine karşı çıkarak, hem de anayasal hak ve özgürlüklerin ön planda tutulup demokratik usülde daha geniş tatbikini öngören taleplerini “Dörtlü Takrir” adı verilen bir manifesto ile Meclis’e ilettiler.
Bu, Türkiye’de yeni bir siyasal oluşumun başlangıcıydı ve Dörtlü Takrir’in reddi, oluşumu hızlandırma adına önemli bir görev üstlendi.
Yeni bir siyasi parti kurulması artık kaçınılmazdı. Buna “46 Ruhu” deniyordu.
Menderes ve arkadaşları, Ankara’dan başlayarak ama ikinci durağı İzmir olan bir prrogram dahilinde çalışmaya başladılar. Menderes, İzmir’e gelerek; Yeni Asır Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ali Şevket Bilgin, Başmuharrir Behzad Bilgin ve Yazııişleri Müdürü Hakkı Ocakoğlu ile görüşerek destek istedi. Destek sözü alındı.
Bu arada Dr. Ekrem Hayri Üstündağ, bu oluşuma destek amacıyla İzmir Gazetesi’ni kurdu. Oğlu Bülent’i başına geçirdi. Bülent Üstündağ, askere gidince tartışmalı 1946 genel seçimleri yaşanmıştı. Hala açık oy gizli tasnif usulüyle gerçekleşen bu seçime hile karıştırıldığı iddia ediliyordu.

BÜLENT ÜSTÜNDAĞ’IN İNTİHARI

demokrasi-10Bülent Üstündağ’ın askere gidişi üzerine; gazetenin yönetimini ve sorumlu müdürlüğünü eşi Müçteba Üstündağ üstlendi. Bülent Üstündağ, askerden farklı bir isim altında yazılar gönderiyor ve 1946 seçimlerini eleştiriyordu. Bir yazısında bu seçimler için “Nesebi gayri sahih çocuk”


başlığıyla bir yazı yazdığında o sırada hamile olan eşi Müçteba Hanım, tutuklanarak hapse konuldu. “Nesebi gayri sahih” babası belli olmayan anlamına geliyordu.
Bülent Üstündağ, uzun aradan sonra izin alıp İzmir’e geldiğinde eşini hapiste ziyaret etti ve akşam evine gittiğinde de bir mektup bırakarak intihar etti.
Nitekim bundan bir süre sonra Müçteba Hanım, ondan bir süre sonra da hapisteyken karnında olan ve serpilip büyüyen kızı da intihar edeceklerdi.
Bunun üzerine İzmir Gazetesi’ni bir süreliğine Osman Kibar satın alıp yönetti. Haluk Cansın da 1946 yılında bu gazetede mesleğe ilk adımı attı. Nihad Kürşad, Jerfi Yener, Burhan Belge, Mithat Perin, Cavit Yalçın Hürrem Kubat gibi demokrat kalemler, İzmir Gazetesi’nde Demokrat Parti’nin çabalarına destek verdiler.
1950 yılına gelindiğinde; aslen eğitimci bir aileden gelen Adnan Düvenci, bu gazetenin en büyük ortağı oldu. Adını da Demokrat İzmir olarak değiştirdi. Amacı, 1950 mahalli seçimlerinde İzmir Belediye Başkanlığı’nı elde etmekti. Adnan Menderes, bu konuda kendisine söz de vermişti. Ancak seçim yapıldı ve Düvenci başkan olamadı. Çünkü o dönemdeki seçim sistemine göre başkan adayı müstakil çıkmıyor, seçilen belediye meclisinin oylarıyla sonradan belirleniyordu. Meclis, Adnan Düvenci yerine Rauf Onursal’ı belediye başkanı ilan edince o da bir gecede gazetenin politikasını değiştirip CHP’li oldu ve İnönü yanlısı yayınlar yapmaya başladı.
Bunun üzerine Nihad Kürşad, Kemal Mete ve Jerfi Yener, Ege Ekpres adıyla bir gazete kurmaya karar verdiler. Adnan Menderes, bu ortaklığa Haluk Cansın’ın da katılmasını önerdi. Cansın, parasal katkıda bulunmadan bu gazetenin ortağı kabul edildi ve Ege Ekspres, 1952 yılında, Demokrat İzmir’den boşalan yeri doldurup Demokrat Parti yanlısı bir politika izledi.
Keza Manisa Milletvekili Sezai Akdağ, Ege Gazetesi’yle siyaseti zenginleştiren yayınlar yaptı.
İzmir basını, 27 Mayıs İhtilali’ne kadar; dengeli bir biçimde demokrasinin korunması adına mücadele etti.
Bu arada 1948 yılında; CHP’yi eleştiren bir yazısı nedeniyle hapse mahkum edilen Nihad Kürşad, 1950’li yılların başında hapis cezasının kesinleşmesi üzerine hapse girdi.
27 Mayıs İhtilalinden sonra İzmir’de yayınlanan Ege Ekspres, Yeni Asır, Demokrat İzmir, Sabah Postası ve Ege Telgraf gibi her birinin satışı iyi olan gazeteler, hep demokrasi yanlısı oldular. Bir süre askıya alınan demokrasinin yeniden gelmesi için ısrarlı yayınlar yaptılar. Bu dönemde Ragıp Gümüşpala’nın kurduğu Adalet Partisi en büyük desteği İzmir’den gördü. Yeni Asır, Ege Ekspres ve Ege Telgraf, bu partiyi desteklerken; Sabah Postası ve Demokrat İzmir, İsmet İnönü’nün ciddi savunucusu oldular. Gazetelerin hemen hepsi, ara rejimlerde büyük sıkıntılar çektiler. Çoğu kere yayınlarına ara verildi. Ama İzmir basını, bu tarihlerde demokrasi mücadelesinden hep alnının akı ile çıkmayı başardı.


12 EYLÜL DARBESİdemokrasi-9
12 Eylül 1980 askeri darbesi hiç şüphesiz İzmir basını için en sıkıntılı dönemlerden biri oldu. Sıkı bir sansürün uygulandığı bu ara rejimde askeri idare, gazete matbaalarına astsubay düzeyinde görevliler göndererek sansür uyguluyor, çoğu zaman gazeteler boş sayfalarla yayınlanıyordu. Sıkıyönetim emriyle çok sayıda gazetenin zaman zaman yayınlarına ara verildiği bu dönemde İzmirli gazeteciler de darbeden nasibi aldı, hapishaneye girenler, işkence görenler oldu. İzmir basını her şeye rağmen cesaretli duruşu ve demokrasiden yana olan tavrıyla bu siyasetin sivilleşmesi adına üzerine düşen görevi yerine getirdi.
Günümüzde ise İzmir basını 15 Temmuz hain darbe girişiminde tek ses olup darbeye karşı çıktı. Ancak siyasetteki kutuplaşmalar basına da yansıdığı için günümüzde yandaş-yoldaş basın ayrımı ve tartışmaları devam ediyor.