Şempanzeler üzerine yaptığı çığır açan araştırmalarla modern primatolojinin öncüsü kabul edilen Dr. Jane Goodall, 91 yaşında Kaliforniya’da yaşamını yitirdi. Jane Goodall Enstitüsü, yaptığı resmi açıklamada Goodall’un bir konuşma turu sırasında hayata veda ettiğini duyurdu. Bu kayıp yalnızca bilim camiasında değil, dünya çapında doğa koruma mücadelesi veren milyonlarca insan için de derin bir üzüntü yarattı.

1934 yılında Londra’da doğan Jane Goodall, üniversite eğitimi almamış olmasına rağmen Afrika’ya gitme hayalini gerçekleştirmek için sekreterlik ve garsonluk yaparak para biriktirdi. Çocukluk yıllarında okuduğu “Tarzan” ve “Doktor Dolittle” kitapları, onun hayvanlara ve doğaya olan ilgisinin temelini oluşturdu. Bu tutku, genç Goodall’u Nairobi’ye, ünlü paleoantropolog Louis Leakey ile tanışacağı yere götürdü. Leakey, “teorilerle kirlenmemiş” zihnini bir avantaj olarak görerek onu o dönem Tanganyika olarak bilinen bölgede şempanzeleri gözlemlemeye gönderdi.

1960 sonbaharında Gombe Akarsu Koruma Alanı’nda başlayan araştırmaları bilim dünyasında ezberleri bozdu. Goodall, önce “David Greybeard” adını verdiği bir şempanzenin yavru domuz avladığını gözlemleyerek şempanzelerin sanıldığı gibi katı vejetaryen olmadığını ortaya koydu. Ardından aynı şempanzenin bir ot sapını alet gibi kullanarak termit avladığını keşfetti. Bu bulgu, o döneme dek yalnızca insanlara özgü olduğu sanılan alet kullanma davranışının bir hayvanda gözlemlendiği ilk andı. Leakey, bu keşfi öğrendiğinde gönderdiği telgrafta şu sözlerle tarihe geçti: “Şimdi ya ‘alet’i yeniden tanımlamalı, ‘insan’ı yeniden tanımlamalı ya da şempanzeleri insan olarak kabul etmeliyiz.”

Goodall’un uzun soluklu Gombe araştırmaları, şempanzelerin karmaşık sosyal yaşamlarını açığa çıkardı. Duyguları, sadakatleri, anlaşmazlıkları olan bu primatlar; öpüşüyor, birbirlerine bakıyor ve hatta savaşıyorlardı. Bu gözlemler, insanın hayvanlar alemindeki “ayrıcalıklı” konumuna meydan okudu. Goodall’un hayvanlara isim vermesi başlangıçta bilim çevrelerinde “duygusal” ve “bilim dışı” olarak eleştirilse de, bu yaklaşım hayvanların birey olarak görülmesini sağladı ve primatolojide bir dönüm noktası oldu.

Kadın bilime önyargıları kırdı, yeni bir çağ açtı

Kariyerinin ilk yıllarında erkek egemen bilim dünyasının önyargılarıyla mücadele eden Goodall, gözlemlediği hayvanlara isim vermesi ve onları birey olarak ele alması nedeniyle eleştirildi. Ancak zamanla bu yaklaşımın, hayvan davranışlarını daha derin ve insancıl bir bakışla anlamaya olanak sağladığı kabul edildi. Leakey’nin yönlendirmesiyle Dian Fossey (goriller) ve Biruté Galdikas (orangutanlar) da benzer araştırmalara yöneldi ve üçü birlikte “Leakey’nin Melekleri” olarak bilim tarihinde yer aldı. Bu üç kadın, yalnızca primatolojiyi değil, bilimde kadınların varlığını da güçlendirdi.

Goodall’un gözlem metodolojisi, soğuk bilimsel terimlerin ötesine geçerek doğanın sıcak gerçekliğini ortaya koydu. Onun çalışmaları, şempanzelerin yalnızca davranış kalıplarını değil, aynı zamanda duygularını, ilişkilerini ve çatışmalarını da belgelemesi bakımından devrim niteliği taşıdı. Bugün modern primatolojiye yön veren pek çok etik ve yöntemsel yaklaşım, Goodall’un cesur adımlarına dayanıyor.

1986’da katıldığı bir konferansta şempanze popülasyonlarının hızla yok olduğunu öğrenmesi, Goodall’un kariyerinde ikinci bir dönüm noktası oldu. Kaçak avcılık, habitat kaybı ve ormansızlaşma gibi tehditler karşısında, saha araştırmalarını geride bırakıp tüm dünyayı kapsayan bir çevre mücadelesine yöneldi. Kurduğu Jane Goodall Enstitüsü ve gençleri doğa koruma çalışmalarına dahil eden “Roots & Shoots” (Kökler ve Filizler) programı sayesinde, dünyanın dört bir yanında çevre koruma projeleri hayata geçirildi.

Bilimden küresel aktivizme, kalplere işleyen miras

2002’de Birleşmiş Milletler Barış Elçisi olarak atanan Goodall, yaşamının sonuna dek yılda 300 günü seyahat ederek çevre sorunlarına dikkat çekti ve insanları doğayla yeniden bağ kurmaya davet etti. Konferanslarda, okullarda ve sivil toplum örgütlerinde yaptığı konuşmalar, yalnızca çevre savunucularına değil, sıradan insanlara da ilham verdi. Onun “Her birimiz önemliyiz, her birimizin oynayacağı bir rol var ve her birimiz her gün bir fark yaratırız” sözü, bugün çevre hareketinin mottolarından biri haline geldi.

Goodall, ardında yalnızca bilimsel bir miras değil, aynı zamanda umut, kararlılık ve her canlının yaşam hakkına saygı duyan bir felsefe bıraktı. Onun gözünden şempanzeler, doğanın bir parçası olarak değil, doğanın kendisi olarak görüldü. Bilime kazandırdığı yeni bakış açıları, hayvanlara dair önyargıları kırarken, çevre mücadelesi de milyonlarca kişiyi harekete geçirdi.

Goodall’un çalışmaları, bilimle insanlık arasında bir köprü kurdu. Hayvanların sadece araştırma nesneleri değil, duyguları ve ilişkileri olan bireyler olduğunu göstermesi, yalnızca primatolojiyi değil, etik tartışmaları da derinden etkiledi. Bugün doğa koruma projelerinde ve hayvan hakları hareketlerinde onun izlerini görmek mümkün. Şempanzeler, Goodall’un yaklaşımı sayesinde modern bilimin soğuk istatistiklerinin ötesine geçti ve kamuoyunun vicdanında yer buldu.

Dünyada en yüksek kiralar nerede?
Dünyada en yüksek kiralar nerede?
İçeriği Görüntüle

Goodall’un ölümü, bir dönemin kapanışı olarak görülse de, onun bıraktığı mirasın bugün daha da güçlü şekilde devam ettiği belirtiliyor. Roots & Shoots programı, dünyanın dört bir yanında gençlerin doğa için harekete geçmesini sağlarken, Jane Goodall Enstitüsü de şempanzelerin ve diğer vahşi türlerin korunması için çalışmalarını sürdürüyor. Onun seslenişi, “Dünya yalnızca bize ait değil, paylaştığımız bir yuva” diyen milyonlarca insanın sloganına dönüşmüş durumda.

Kaynak: haber merkezi