Modern çağın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak kabul edilen obezite, hem dünya genelinde hem de Türkiye'de endişe verici bir hızla artmaya devam ediyor. Yapılan araştırmalar, Türkiye'de obezite sıklığının yüzde 30'un üzerine çıktığını ve ülkemizin Avrupa kıtasındaki en kilolu ülke konumuna geldiğini acı bir şekilde ortaya koyuyor. Daha da vahimi, Türkiye'nin bu olumsuz tabloda son beş yıldır Avrupa birincisi olarak adlandırılması. Bu durum, sadece estetik bir sorun olmanın çok ötesinde, tip 2 diyabet, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, felç ve hatta bazı kanser türleri gibi birçok kronik hastalığın da temelini oluşturuyor. Sağlık Bakanlığı, artan obezite rakamları karşısında yeni önlemler almaya hazırlanırken, tıp dünyasının önde gelen isimleri de sorunun kök nedenlerine ve çözüm yollarına dikkat çekiyor.

Rakamlarla Türkiye'nin obezite gerçeği: Avrupa'nın zirvesindeyiz

Türkiye'nin obezite karnesi ne yazık ki iç açıcı değil. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) verileri, Türkiye'de yetişkin nüfusun yaklaşık üçte birinin obeziteli, üçte birinin aşırı kilolu ve geriye kalan üçte birinin ise normal kilolu olduğunu gösteriyor. Bu rakamlar, toplumun büyük bir kesiminin sağlıklı kilo aralığının dışında olduğunu ve obeziteye bağlı sağlık riskleriyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Özellikle kadınlarda obezite sıklığı endişe verici boyutlarda. Ankara Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Demir'in de belirttiği gibi, kadınların yağ oranının erkeklere göre daha yüksek olması nedeniyle, kadınlarda obezite sıklığı yüzde 40'ları aşmış durumda. Erkeklerde ise bu oran yüzde 25 civarında seyrediyor. Ancak sorun sadece yetişkinlerle sınırlı değil; 5-19 yaş arası çocuk ve ergenlerde de obezite yaygınlığı DSÖ verilerine göre yaklaşık yüzde 12 gibi yüksek bir seviyede bulunuyor. Bu durum, gelecekte obeziteye bağlı hastalıkların daha da artacağına dair ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.
Dünya genelinde de obeziteli birey sayısı 1 milyarı aşmış durumda. DSÖ'nün 2050 yılı projeksiyonlarına bakıldığında ise tablonun daha da karamsar olduğu görülüyor: Yetişkinlerin yüzde 60'ının, çocuk ve ergenlerin ise yüzde 30'unun fazla kilolu veya obez olacağı öngörülüyor. Bu küresel salgın karşısında Türkiye'nin Avrupa birincisi olması, acil ve kapsamlı önlemler alınması gerektiğini bir kez daha gösteriyor.

Obezitenin pençesinde Türkiye: Artışın sebepleri neler?

Türkiye'de obezite rakamlarının her geçen gün artmasının ardında yatan birçok karmaşık neden bulunuyor. Uzmanlar, bu artışı tek bir faktöre bağlamanın mümkün olmadığını, genetik yatkınlıktan çevresel etmenlere, beslenme alışkanlıklarından yaşam tarzına kadar birçok farklı unsurun rol oynadığını belirtiyorlar.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Onur Taşçı ve Prof. Dr. Özgür Demir gibi uzmanların dikkat çektiği başlıca nedenler şunlar:

  • Değişen beslenme alışkanlıkları: Prof. Dr. Demir'in de belirttiği gibi, Türkiye'de beslenme tarzı giderek Amerika'ya benziyor. Yüksek kalorili, yağlı ve şekerli gıdaların aşırı tüketimi, düzensiz öğünler ve özellikle paketli ve işlenmiş gıdalara olan yoğun ilgi, kilo alımını tetikliyor. Yemek yerken televizyon izlemek veya telefonla ilgilenmek gibi dikkat dağıtıcı aktiviteler de tokluk hissinin fark edilmemesine ve aşırı yemeye yol açabiliyor.

  • Hareketsiz yaşam tarzı: Modern yaşamın getirdiği en büyük sorunlardan biri de hareketsizlik. Masa başı işlerin artması, uzun süreli ekran başında vakit geçirilmesi ve düzenli egzersiz yapılmaması, enerji harcamasını azaltarak kilo alımına zemin hazırlıyor. Yetersiz fiziksel aktivite, obezitenin en önemli risk faktörlerinden biri olarak kabul ediliyor.

  • Genetik yatkınlık: Ailede obezite öyküsü olması, bireyin obezite riskini artırabiliyor. Ancak genetik yatkınlık, tek başına obezitenin nedeni değil; genellikle çevresel faktörler ve yaşam tarzıyla birleştiğinde etkili oluyor.

  • Psikolojik faktörler: Stres, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik durumlar, aşırı yeme veya sağlıksız beslenme alışkanlıklarını tetikleyebiliyor. Olumsuz duygularla başa çıkmak için yemek yeme davranışı, kısır bir döngü yaratarak kilo alımına neden olabiliyor.

  • Uyku düzensizlikleri ve metabolik hastalıklar: Yetersiz veya kalitesiz uyku, hormon dengesizliklerine ve iştah artışına yol açarak kilo alımını kolaylaştırabiliyor. Ayrıca, diyabet, tiroid hastalıkları gibi bazı metabolik rahatsızlıklar da kilo kontrolünü zorlaştırarak obeziteye zemin hazırlayabiliyor.

Obezitenin ölümcül faturası: Hangi hastalıkları tetikliyor?

Obezite, sadece estetik bir sorun olmanın çok ötesinde, birçok ciddi ve hatta ölümcül olabilen sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Vücutta anormal yağ dokusu birikimiyle karakterize olan bu kronik hastalık, adeta bir hastalık davetçisi gibi işlev görüyor.
İşte obezitenin neden olduğu başlıca sağlık sorunları:

  • Kalp damar hastalıkları ve hipertansiyon: Obezite, yüksek tansiyona (hipertansiyon), kalp damarlarında tıkanıklıklara, kalp krizine ve felçe zemin hazırlıyor. Vücuttaki fazla yağ, kan basıncını artırarak ve damar yapısını bozarak bu ölümcül riskleri tetikliyor.

    Balık Ayhan'ın sağlık durumu nasıl? Balık Ayhan'ın sağlık durumu nasıl?
  • Tip 2 diyabet: Obezite, insülin direncine yol açarak tip 2 diyabet gelişimine en fazla katkıda bulunan faktörlerden biri. Prof. Dr. Özgür Demir'in de belirttiği gibi, tip 2 diyabet, obeziteye en sık eşlik eden hastalıkların başında geliyor.

  • Karaciğer yağlanması ve sindirim sistemi sorunları: Obezite, karaciğerde yağ birikimine neden olarak karaciğer fonksiyonlarını bozabiliyor ve siroza kadar ilerleyebilen ciddi sorunlara yol açabiliyor. Ayrıca, aşırı kilo, safra taşı oluşumunu ve safra kesesi iltihabını da tetikleyebiliyor.

  • Solunum sistemi problemleri: Boyun çevresindeki yağ birikimi, hava yollarını daraltarak uyku sırasında solunumun durmasına, yani uyku apnesine neden olabiliyor. Obezite ayrıca, akciğer fonksiyonlarını etkileyerek astım semptomlarını kötüleştirebiliyor ve solunum yetmezliğine kadar varabilen sorunlara yol açabiliyor.

  • Kanser riski: Obezitenin, hormonal dengesizlikler ve kronik iltihaplanma yoluyla meme, rahim, yumurtalık, prostat ve kolon kanseri gibi birçok farklı kanser türünün riskini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

  • Eklem ve kas-iskelet sistemi sorunları: Aşırı kilo, eklemlere binen yükü artırarak kireçlenmeye (osteoartrit), omurga ve diz eklemlerine fazla yük bindirerek kronik ağrılara yol açabiliyor.

  • Psikolojik sorunlar ve üreme sağlığı: Obezite, özgüven eksikliği, sosyal izolasyon gibi faktörlerle depresyon ve anksiyete riskini artırabiliyor. Ayrıca, kadınlarda adet düzensizliklerine ve kısırlığa, erkeklerde ise sperm kalitesinin düşmesine neden olarak üreme sağlığını da olumsuz etkileyebiliyor.
    Tüm bu hastalıklar göz önüne alındığında, obezitenin tedavi edilmediği takdirde zamanla ölümcül sonuçlara yol açabileceği net bir şekilde görülüyor.

Sağlık Bakanlığı'ndan obeziteyle mücadelede yeni adım: Fazla kilolular sağlık kuruluşlarına yönlendirilecek

Artan obezite rakamları ve bu durumun halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri karşısında Sağlık Bakanlığı da yeni önlemler almaya hazırlanıyor. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, yaptığı açıklamada, fazla kilolu bireylerin tespit edilerek en yakın sağlık kuruluşlarına yönlendirileceğini ve burada gerekli tedavi ve takip süreçlerinin başlatılacağını duyurdu. Bu adım, obeziteyle mücadelede erken teşhis ve müdahalenin önemini vurguluyor.
Prof. Dr. Özgür Demir de, koruyucu hekimliğin obeziteyle mücadelede çok önemli bir rol oynadığını belirterek, Sağlık Bakanlığı'nın bu adımını olumlu karşıladığını ifade etti. Fazla kilolu bireylerin sağlık kuruluşlarına yönlendirilmesi, onlara kişiye özel beslenme programları, egzersiz planları ve gerekirse medikal veya cerrahi tedavi seçenekleri sunulması açısından önemli bir fırsat yaratacaktır.

Obeziteyle mücadele: Tedavi yöntemleri ve kalıcı başarı için yapılması gerekenler

Obezite tedavisi, bireyin sağlık durumu, yaşam tarzı ve kilo fazlalığının derecesine göre kişiye özel olarak planlanan çok yönlü ve uzun soluklu bir süreçtir. Temel amaç, sağlıklı ve kalıcı bir şekilde kilo kaybı sağlamak ve obeziteye bağlı hastalık risklerini en aza indirmektir.
Obezite tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:

  • Kişiye özel beslenme programları: Bir diyetisyen eşliğinde hazırlanan ve bireyin ihtiyaçlarına uygun kalori ve besin dengesini gözeten diyet programları, kilo kaybının temelini oluşturur.

  • Egzersiz ve fiziksel aktivite: Düzenli egzersiz yapmak, enerji harcamasını artırarak kilo kaybını destekler ve genel sağlık durumunu iyileştirir. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde (örneğin tempolu yürüyüş) fiziksel aktivite önerilmektedir.

  • Davranış değişikliği terapileri: Bireyin yeme alışkanlıklarını, yaşam tarzını ve obeziteye yol açan olumsuz davranış kalıplarını değiştirmeye yönelik terapiler, tedavinin kalıcılığı açısından büyük önem taşır.

  • Medikal tedaviler: Diyet ve egzersizle yeterli kilo kaybı sağlanamayan durumlarda, doktor kontrolü altında kullanılan bazı ilaçlar da obezite tedavisinde gündeme gelebilir. Günümüzde obezite tedavisi için geliştirilmiş çeşitli ilaçlar bulunmaktadır.

  • Cerrahi yöntemler (Bariatrik cerrahi): Vücut kitle indeksi belirli bir seviyenin üzerinde olan ve diğer tedavi yöntemleriyle sonuç alamayan uygun hastalarda, mide küçültme ameliyatları gibi cerrahi yöntemler de bir seçenek olabilir.
    Obezite tedavisinde kalıcı başarıya ulaşmak için, bu yöntemlerin bir arada ve uzun vadeli bir şekilde uygulanması, bireyin tedavi sürecine aktif katılımı ve yaşam tarzında kalıcı değişiklikler yapması kritik öneme sahiptir. Obezitenin kronik ancak tedavi edilebilir bir hastalık olduğu unutulmamalı ve tedavi sürecinde mutlaka sağlık profesyonelleriyle (doktor, diyetisyen, psikolog vb.) iş birliği yapılmalıdır. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, sadece obeziteden korunmak için değil, aynı zamanda genel sağlık ve yaşam kalitesini artırmak için de vazgeçilmez bir gerekliliktir. Türkiye'nin obeziteyle mücadelesinde atılacak her adım, toplum sağlığının geleceği açısından büyük bir anlam taşımaktadır.

Kaynak: HABER MERKEZİ