SEZA NUR DEMİRPARMAK

Türkiye’de kadın gazeteciler, ürettikleri haberler ve sosyal paylaşımları nedeniyle hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalıyor. Kadın gazeteciler, cinsel saldırı tehditleri, küfürlü dil, taciz edici özel mesajlar, mesleki veya kişisel itibarlarına zarar verme tehditleri, dijital güvenlik saldırıları gibi çok çeşitli çevrimiçi şiddete uğruyor. Women’s Media Foundation’ın 2018’de yayımladığı raporda, kadın gazetecilerin üçte ikisinin, meslek hayatlarında en az bir kez çevrimiçi ortamda tehdit edildiği ortaya konuyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ve Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) tarafından 2020 yılında gerçekleştirilen Kadın Gazetecilere Yönelik Çevrimiçi Şiddet araştırması sonuçları da kadın gazetecilere yönelik dijital şiddetin boyutlarını gözler önüne seriyor. 113 ülkeden 714 kadın gazeteci arasında yapılan araştırma sonuçlarında, kadın gazetecilerin yüzde 73’ü online şiddete uğradığı tespit ediliyor.

TEHDİT EDİLİYORLAR

Araştırmaya göre, kadın gazeteciler en çok cinsiyet eşitsizliği konusunda haber yaptığı zaman şiddete uğruyor. Türkiye’de gazeteci kadınlara yönelik dijital şiddeti değerlendiren Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, kadın gazetecilere dijital ortamda gerçekleştirilen saldırıların büyük bölümünün kadın olmalarından dolayı aşağılamayı amaçlayan mesajlar, hatta sıkça tecavüz tehditleri içerdiğini belirtti. Tuna, fikrini dile getiren, sesi olan kadınlara tahammül edilemediğini vurguladı. Dijital şiddete herkesin uğradığını, gazeteci kadınlar için ayırt edici olanın şiddetin sıklığı ve içeriği olduğunu söyleyen Tuna, “Erkek gazeteciler de dijital şiddete uğruyor ancak kadın meslektaşları kadar sık değil ve içeriği de cinsiyetçi olmuyor. Saldırıların büyük bölümü onları kadın olmalarından dolayı aşağılamayı amaçlayan mesajlar, hatta sıkça tecavüz tehditleri içeriyor. Ben bunu kadın düşmanlığı ve ataerkillikten başka bir şeyle açıklayamıyorum. Fikrini dile getiren, sesi olan kadınlara tahammül edilemiyor. Bu saldırılar, ifade özgürlüğünün önünde ciddi bir engel teşkil ediyor” ifadelerini kullandı.

Dijital saldırıya sebep gösterilen haber içeriğinin dönemin ruhuna göre değişiklik gösterdiğini dile getiren Tuna, “Son birkaç yıldır saldırının yoğunluğunu artıran konular mülteciler, Kürt meselesi, dindarlık ve din, milliyetçilik ve toplumsal cinsiyet. Bunun iktidarın politikalarıyla ne kadar örtüştüğüne dikkatinizi çekmek isterim. Bir de tabii erkeklerin uzmanlık alanı kabul edilen spor gibi başlıklarda fikir beyan eden kadınlar saldırıya daha açık hale geliyor” diye konuştu.

İLK SALDIRI TRAVMATİK

Kadın gazetecilerin dijital şiddete maruz kaldığında verdiği reaksiyonları değerlendiren Tuna, “Tek tip bir reaksiyondan bahsetmek zor. İlk kez başına gelip gelmediği de önemli bir değişken. Deneyimlenen ilk saldırı her zaman en travmatik olanı. Bundan iki yıl evvel yürüttüğüm dar kapsamlı araştırmada beyan edilen tepkiler şöyleydi: Korku, evde yalnız kalamama, saldırıların fizikiye dönüşme endişesi, uyku bozukluğu. Soğutma etkisi (chilling effect) gibi uzun vadeli sonuçları da oluyor” dedi.

Dijital şiddete maruz kalan kadın gazetecilerin, şiddet sonrası yaptıkları haberlerde kendilerine otosansür uyguladığını belirten Tuna, “Hem haberin dilinde hem de haberi sosyal medyada paylaşırken kullandıkları kelimeleri seçerken dikkatli davranmaya, hatta paylaşmamaya başlıyorlar. Women’s Media Foundation’ın 2018’de yayımladığı rapora göre, kadın gazetecilerin üçte ikisi, meslek hayatlarında en az bir kez çevrimiçi ortamda tehdit edildiğini veya tacize uğradığını beyan ediyor. Tacize uğrayan veya tehdit edilen bu kadınların yüzde 40’ı ise aynı şey bir daha başına gelmesin diye tacizle sonuçlanma ihtimali bulunan haberleri bildirmekten kaçınıyor” ifadelerinde bulundu.

ŞİKAYET ETMİYORLAR

Şiddete maruz kalan kadın gazetecilerin yasal yollara başvurma oranın hiç yüksek olmadığını aktaran Tuna, “Saldırılar Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) dört maddesinin konusu olabiliyor. TCK 105’inci maddede düzenlenen ‘cinsel taciz’, 106’ncı maddede düzenlenen ‘tehdit’, 125’inci maddede düzenlenen ‘hakaret’ ve 123’üncü maddede düzenlenen ‘huzur ve sükunu bozma’ suçları oluşabilir. Ancak yaptığım araştırmada görüşülenlerin tamamı, bu tip saldırılar karşısında yasal haklarını bildiklerini ancak adli makamlara şikâyette bulunmadıklarını aktardı. Yasal yolları kullanmayışlarını farklı nedenlerle açıklıyorlar. Sonuç alınacağına dair kuvvetli inancın bulunmayışı, bu nedenler sırasında başta geliyor. Uzayan yasal sürece ayıracak vakit ve enerjinin bulunmayışı, yasal sürecin saldırganla gazeteciyi fiziki ortamı paylaşmak zorunda bırakma ihtimali, şikâyet üzerine saldırının fiziki boyuta taşınma riski diğer sebepler olarak sıralanıyor” diye konuştu.

'Cinsiyetci dile alışın diyorlar'
Kadın gazeteciler dijital şiddete maruz kaldığında bağlı bulunduğu kurumlarının refleks vermediğini aktaran Tuna, “Başka pek çok sektörde olduğu gibi basında da yöneticilerin büyük bölümü erkek. Bu tip saldırılar kendilerine iletildiğinde ciddiye almıyor, korktuğunu söyleyen kadın gazeteciyi alaya alabiliyorlar. Cinsiyetçi dil ve saldırılara alışmalarını öğütleyenler oluyor. Kurumların da bu tip durumlar hakkında izlenecek yol ile ilgili kurum içi politikası yok. TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu olarak tam da bu nedenle ILO 190 Sözleşmesi’yle ilgili bir kampanya yürütüyoruz. Sözleşmenin işverene getirdiği sorumluluğu, yükümlülükleri toplu iş sözleşmelerine entegre etmeye başladık” dedi.

Bu yayın Hollanda Büyükelçiliği İnsan Hakları hibe programı desteğiyle yürütülen ‘Kadın ve LGBTİ+ Odaklı Şiddete Karşı İletişim Projesi-NAR Projesi’ kapsamında hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yalnızca 9 Eylül Gazetesi sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.