SAĞLIK

Meme kanserinde Türkiye gerçeği: Hastalık menopoz öncesi kapıyı çalıyor

Kadın sağlığını tehdit eden hastalıkların başında gelen meme kanseri, Türkiye’de dünya ortalamasından farklı bir seyir izliyor. Uzmanlar, ülkemizdeki vakaların önemli bir bölümünün menopozdan önceki dönemde ortaya çıktığına dikkat çekerken, her yıl 20 bin kadına teşhis konulduğunu vurguluyor. Erken tanının hayat kurtardığı bu süreçte, genç kadınların "bana bir şey olmaz" diyerek taramaları ihmal etmemesi hayati önem taşıyor.

Abone Ol

Kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olarak bilinen meme kanseri, sinsi ilerleyişi ve görülme sıklığındaki artışla küresel bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Özellikle Türkiye’deki vaka profili incelendiğinde, hastalığın yaş ortalamasının Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne kıyasla daha genç bir nüfusa kaydığı görülüyor. Acıbadem Kent Hastanesi Meme Radyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Merve Gürsoy Bulut, bu kritik tabloyu değerlendirerek kadınlara önemli uyarılarda bulundu. Her yıl yaklaşık 20 bin yeni vakanın kayıtlara geçtiği ülkemizde, teşhis konulan hastaların büyük bir kısmının henüz menopoz dönemi başlamadan, yani menopozdan önceki 2 ila 6 yıllık süreçte (premenopozal dönem) bu hastalıkla yüzleştiği ortaya çıktı. Bu istatistik, tarama programlarının sadece ileri yaş grubunu değil, genç kadınları da kapsamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Genç yaşta gelen teşhisler Türkiye ortalamasını yükseltiyor

Dünya genelindeki verilere bakıldığında meme kanseri vakalarının büyük çoğunluğunun menopoz sonrası dönemde yoğunlaştığı görülürken, Türkiye’nin demografik yapısı ve genetik faktörleri farklı bir tablo çiziyor. Ülkemizde genç kadınlar arasında görülme sıklığının batı ülkelerine göre daha yüksek olması, sağlık politikalarında ve bireysel farkındalıkta yeni bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Prof. Dr. Bulut, hastaların 5’te 2’si gibi ciddi bir oranın menopoz öncesi dönemde tanı aldığına işaret ederek, bu yaş grubundaki kadınların vücutlarını daha yakından tanıması gerektiğini belirtiyor. Genç yaşta görülen tümörlerin biyolojik davranışlarının daha agresif olabilmesi, rutin kontrollerin aksatılmamasını bir tercih değil, zorunluluk haline getiriyor.

Her üç dakikada bir kadının hayatı değişiyor

Hastalığın küresel boyutuna dikkat çekildiğinde ise rakamlar durumun ciddiyetini net bir şekilde kanıtlıyor. İstatistiklere göre dünya genelinde her 3 dakikada bir kadına meme kanseri teşhisi konulurken, maalesef her 11 dakikada bir kadın bu hastalık nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu karamsar tabloyu tersine çevirebilecek tek ve en güçlü silahın erken tanı olduğunu vurgulayan uzmanlar, kanserle savaşta zamanın en kıymetli hazine olduğunu hatırlatıyor. Erken evrede yakalanan vakalarda tedavi başarısı yüzde 90'ların üzerine çıkarken, organ kaybı yaşanmadan ve ağır kemoterapi süreçlerine gerek kalmadan iyileşme şansı doğuyor.

Risk faktörü taşımayanlar da tehlike çemberinde

Meme kanserinin oluşumunda genetik mirasın etkisi yadsınamaz olsa da, risk faktörü taşımayan bireylerin de güvende olmadığı gerçeği sıkça göz ardı ediliyor. Cinsiyet, ilerleyen yaş, ailede meme kanseri öyküsü, doğurganlık geçmişi, sosyoekonomik koşullar, obezite, sigara ve alkol tüketimi gibi etkenler riski artıran unsurlar olarak sıralanıyor. Ancak Prof. Dr. Bulut, hiçbir risk faktörüne sahip olmayan kadınların da bu hastalığa yakalanabileceğini, bu nedenle "ailemde yok, bende olmaz" düşüncesinin son derece tehlikeli bir yanılgı olduğunu ifade ediyor. Bu belirsizlik, toplum tabanlı tarama programlarının herkes için geçerli olması gerektiğini ortaya koyuyor.

Mamografi hayat kurtaran en güçlü savunma hattı

Erken teşhisin bel kemiğini oluşturan görüntüleme yöntemleri, ölüm oranlarını ciddi seviyede aşağı çekiyor. Bilimsel veriler, düzenli mamografi taramaları sayesinde meme kanserine bağlı ölümlerin yüzde 40 oranında azaldığını gösteriyor. Henüz el muayenesinde fark edilmeyecek kadar küçük olan, 2 santimetrenin altındaki tümörler veya süt kanalları içine sınırlı kalmış (in situ) kanser hücreleri, bu teknoloji sayesinde tespit edilebiliyor. Toplumda yaygın olan "mamografi ağrılıdır" veya "yüksek radyasyon yayar" gibi şehir efsanelerinin gerçeği yansıtmadığını belirten Prof. Dr. Bulut, işlemin düşük doz radyasyon içerdiğini ve katlanılabilir bir prosedür olduğunu belirterek kadınları tarama programlarına katılmaya davet ediyor.

Kendi kendine muayene ve yıllık kontrol ihmale gelmez

Uzmanların üzerinde durduğu "altın standart" takip planı ise oldukça net. Her 8 kadından birinin hayatı boyunca bu hastalıkla tanışma riski taşıdığı günümüzde, 40 yaş sınırı kritik bir eşik olarak kabul ediliyor. Bu yaştan sonra her kadının yılda bir kez mutlaka mamografi çektirmesi, ayda bir kez ayna karşısında kendi kendine muayene yapması ve yılda bir kez uzman doktor kontrolünden geçmesi öneriliyor. Erken teşhisin sadece hayat kurtarmakla kalmayıp yaşam kalitesini de koruduğu unutulmamalı. Sağlık, ertelenmeyecek kadar değerli ve kaybedildiğinde telafisi en zor olan servettir.