Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), ülkenin kaderini doğrudan etkileyecek yasal düzenlemelerin görüşüldüğü bir platform olmanın ötesinde, zaman zaman yaşanan sert tartışmalar ve tansiyonun yükseldiği anlarla da gündeme geliyor. Ancak geçtiğimiz günlerde, zeytin ağaçlarının geleceğini doğrudan ilgilendiren kritik bir yasa teklifinin komisyon görüşmeleri sırasında yaşananlar, 'sert tartışma' tanımının ötesine geçerek, adeta bir arbedeye dönüştü. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda görüşülen ve madencilik faaliyetlerinin önünü açacağı gerekçesiyle çevre savunucularının ve muhalefetin büyük tepkisini çeken torba yasa teklifi, komisyon salonunun önünü, sivil toplum temsilcileri, çevre aktivistleri ve hatta bazı milletvekilleri için bir engelleme alanına çevirdi. Yaşananlar, sadece yasama sürecinin değil, aynı zamanda demokrasi ve halkın temsil hakkının ne denli tartışmalı bir zeminde ilerlediğini de gözler önüne serdi.
Gerilimin adresi Meclis komisyonu: Yurttaşlara ve vekillere engel
Zeytin ağaçlarının kıyımının önünü açacağı iddia edilen kanun teklifinin komisyon görüşmeleri, henüz başlamadan gergin bir atmosferde başladı. Meclis'in dış kapılarından itibaren başlayan güvenlik tedbirleri, komisyon salonunun önüne kadar taşındı. Toplantıyı takip etmek isteyen çevre savunucuları, Ulusal Zeytin Konseyi üyeleri ve hatta bazı milletvekilleri, komisyon salonuna girişlerine izin verilmediği için büyük bir şaşkınlık ve tepki yaşadı.
TBMM'ye davet edilmelerine rağmen komisyon salonuna alınmayan çok sayıda çevre savunucusunun yanı sıra, komisyon salonunun girişine kadar ulaşabilen yurttaşlar da güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Çıkan arbedede bazı yurttaşların fiziki müdahale nedeniyle yaralandığı belirtilirken, bu durum, halkın temsil hakkının ve meclis faaliyetlerini takip etme özgürlüğünün ne denli kısıtlandığına dair ciddi soru işaretleri yarattı. Meclis gibi demokrasinin kalbi olması beklenen bir yerde, vatandaşın yasa yapım süreçlerini takip etme hakkının engellenmesi, kabul edilemez bir durum olarak yorumlandı.
Özellikle Muğla'nın Akbelen bölgesinden gelen ve yaşadıkları doğa katliamına karşı direnen köylüler, kendileriyle ilgili alınacak kararların görüşüldüğü bir komisyona dahi alınmamalarına sosyal medyadan isyan etti. Akbelen Yuvamız Vermeyeceğiz platformunun X hesabından yapılan paylaşımlarda, "Kendi ülkenizin köylülerinden korkuyorsunuz! Bizim hakkımızda karar vereceksiniz, bizi içeri almayacak, yüzümüze bakamayacaksınız! Bu mu adalet? Bu mu demokrasi? Böyle mi yasanız?" ifadeleriyle yetkililere tepki gösterildi. Bir diğer paylaşımda ise, "Saatlerce aç ve uykusuz geldiğimiz yoldan; köylüler olarak komisyona alınmıyoruz. Komisyon toplantısında torba yasa köylülere, üreticilere sorulmadan, zorla ve şiddetle geçirilmeye çalışılıyor. Üreticinin sesi yok sayılıyor. Şirketleri değil; halkı, köylüyü koruyun!" çağrısında bulunuldu. Bu mesajlar, Meclis'in duvarları arkasında yaşananların, aslında tüm Türkiye'nin ve özellikle doğa talanıyla mücadele eden köylülerin ortak çığlığı olduğunu gösterdi.
Komisyon salonunda yükselen tansiyon: Tekme ve yumruk sesleri
Komisyon salonunun dışında yaşanan bu gerilimli anlara rağmen, Komisyon Başkanı Varank, toplantıyı açtı. Ancak muhalefet milletvekilleri, hem salonun fiziksel olarak küçük olması ve herkesi alamaması hem de dışarıda tartışmalar devam ederken toplantının başlatılmasına şiddetle karşı çıktı. CHP milletvekilleri, komisyon sıralarına vurarak ve salonu terk etmeyerek protestolarını sürdürdü.
Ancak arbede, toplantı devam ederken de sürdü. Toplantıya katılan Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu Avukatı Yakup Şekip Okumuşoğlu, maruz kaldığı müdahaleyi, "Bana tekme ve yumruk attılar" sözleriyle anlattı. Avukatın bu ifadesi, Meclis'in adeta bir şiddet sarmalına sürüklendiğini ve hukukun temsilcilerinin dahi fiziki saldırıya uğradığını gözler önüne serdi.
Komisyon toplantısını izlemek için özellikle Akbelen'den gelen ve madencilik nedeniyle köylerindeki zeytinliklerin tehdit altında olduğunu belirten köylülerden bazıları da engellemeyle karşılaşmanın ve yaşanan gerilimin etkisiyle fenalaştı. Bu durum, sağlık ekiplerinin de komisyon salonu önüne gelmesine neden oldu. Tartışmaların ve tansiyonun büyümesi üzerine Komisyon Başkanı Mustafa Varank, toplantıya kısa bir ara vermek zorunda kaldı. Bu ara, gerilimi dindirmekten çok, muhalefetin ve sivil toplumun tepkisini daha da artırdı.
Doğa savunucularından sert tepki: 'Bu devran dönecek, hesabını herkes verecek'
Oturuma verilen arada da, Meclis dışında bekleyen doğa savunucuları ve toplantı salonuna alınmayan köylüler, protestolarını sürdürdü. Yaşananlara tepki gösteren yurttaşlar, "Bu devran elbet bir gün dönecek, hesabını herkes verecek" diyerek, iktidara ve milletvekillerine sert bir mesaj gönderdi. Bu slogan, sadece zeytinliklerin değil, aynı zamanda genel olarak ülkedeki doğa katliamlarına ve hukuksuzluklara karşı yükselen toplumsal öfkenin de bir yansıması niteliğindeydi.
Zeytin ağacı, Türkiye'de sadece ekonomik bir değer değil, aynı zamanda kültürel, tarihsel ve ekolojik açıdan da büyük bir öneme sahip. Kutsal kitaplarda adı geçen, asırlardır Anadolu topraklarında hayat bulan zeytin ağaçlarının madencilik faaliyetlerine açılması, doğa savunucuları ve toplumun geniş kesimleri tarafından bir ihanet olarak algılanıyor. Teklifle, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinin hızlandırılması ve zeytin ağaçlarının bulunduğu bölgelerde dahi madencilik faaliyetlerinin önünün açılması öngörülüyor. Bu durum, halihazırda madencilik projeleri nedeniyle büyük tahribatlar yaşayan Karadeniz ve diğer bölgelerdeki doğa katliamlarının, zeytinliklere de sıçrayacağı endişesini doğuruyor.
Teklifin hukuki ve çevresel boyutları: Anayasal güvence tehlikede mi?
Söz konusu yasa teklifi, sadece muhalefeti ve çevre örgütlerini değil, aynı zamanda hukukçuları da derin endişelere sevk ediyor. Çünkü zeytinlik alanların korunması, Türk hukukunda özel yasalarla güvence altına alınmış durumda. Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun'da, zeytinliklerin 3 kilometre yakınına zeytin işleme tesisleri hariç herhangi bir sanayi tesisi kurulması yasaklanmış ve zeytin ağaçlarının kesilmesi ağır cezalara bağlanmıştır. Bu teklifle, bu tür yasal güvencelerin bypass edilerek, madencilik gibi doğayı tahrip edici faaliyetlerin önünün açılması, Anayasa'nın çevre hakkı ve mülkiyet hakkı gibi temel ilkelerine aykırılık teşkil edebileceği yönünde endişelere yol açıyor.