Haber / Didar DEMİRCİ

Bosna Hersek’in kalbinde yatan, İzmir’in 25’inci kardeş kenti Saraybosna’ya doğru yola çıktık. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle Srebrenitsa Anma Törenleri’nden bir gün önce, 10 Temmuz 2022 günü bir öğleden sonra adım attığımız ülkede bizi enfes bir manzara karşıladı. İzmir’in bunaltıcı sıcağının yerini, saatler süren yolculuğun ardından, serinlik almış, heybetli dağları süsleyen sık ve gür ormanların koyu yeşili bizi adeta büyülemişti. Dağın yamaçlarına kurulmuş rengarenk çatılı evler ise sıcak bir yuva izlenimiyle bizleri kucaklamıştı. Tabi kent bize sunduğu bu manzaranın yanı sıra, tarih sayfalarına işlenen insanlığın en büyük ayıbını da gösterecekti.

ADIM ADIM TARİH

Saraybosna’ya ulaştığımız ilk gün saat farkı nedeniyle ‘zamanda geriye gittik’ gibi espriler yapmıştık. Bu espriler otele yerleştikten hemen sonra adeta gerçeğe döndü… Bizi havaalanında karşılayan Devim Tours ekibiyle birlikte ilk olarak Ferhadija (Ferhadiya) Caddesi’ndeki Aeroplan Restoran’da 500 yıllık orijinal lezzetlerle karnımızı doyurduktan sonra soluğu, ‘Bilge Kral’ lakaplı Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in kabrinin bulunduğu Kovaçi Şehitliği’nde aldık. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Bilge Kral’ın kabrine çelenk sunmasının ardından şehitlikten aşağıya, Başçarşı’ya (Baščaršija) doğru yürüdük. Tabi yürürken sanki hep buradaymışız hissi veren sokaklarını Konak’taki çeşitli noktalara benzettim. Başçarşı girişinde bizi ilk olarak Sebil Çeşmesi karşıladı. Başçarşı’nın simgesi olan Sebil Çeşmesi, Vali Hacı Mehmet Paşa tarafından 1753’te, İstanbul’daki çeşmeler model alınarak yaptırılmış. Sebilin ve çarşının etrafında ise Osmanlı döneminde yaptırılmış camiler yer alıyor. Geçmişte Osmanlı hakimiyetinin getirdiği benzerlik sizi yabancı olmaktan çıkartıyor ve sanki her sokağını biliyormuşçasına hareket ediyorsunuz. Başçarşı’da başlayan hızlı turumuz sırasıyla; Ferhadija Caddesi, İsa’nın Kalbi Katedral’i, Markale Pazarı ve Milli Kütüphane gibi savaşın izlerini taşıyan tarihi yerlerle son buldu. Hızlıca yapılan gezinin ardından kent bana şu yorumu yaptırdı: “Biraz İstanbul çokça İzmir’e benziyor.” Ki bunu dememin nedeni İzmir’de yaşamam ve bu nedenle ona torpil geçmem değil. Taksim’in butik bir benzeri olan; oteller, mağaza ve kafelerle dolu Ferhadija Caddesi’nde aldığım İstanbul havası, Başçarşı’da yerini İzmir’e bıraktı. Neredeyse Kemeraltı’nda geziyormuşçasına yabancılık çekmeden hemen ısındım buralara…

ACININ MERKEZİNE YOLCULUK

Bosna Hersek’e, Saraybosna’ya gelişimizin asıl nedenlerinden biri de Srebrenitsa’da binlerce insanın katledilişinin 27’nci yılında anma etkinliğine katılmaktı. Gezinin en zorlayıcı kısmı da bu oldu. Toplamda 3-4 saatlik bir uykuyla şafak sökmeden Saraybosna’dan Srebrenitsa’ya gitmek için hareket ettik. Yaklaşık 3-3 buçuk saat sürecek olan yolculukta Srebrenitsa’yı Devim Tours ekibindeki Bosnalı bir rehber olan Vasvija Safiç Özsan’dan dinlemek beni inanılmaz etkiledi. Çünkü bazı şeyleri kitaplardan ya da makalelerden okumak yaşananları resmiyette bırakabiliyor ve basit kalabiliyor. Yemyeşil virajlı dar dağ yollarını ve etrafında beliren yamaçlara kurulmuş küçük küçük köyleri geçerek, Bosna Hersek’in kuzeydoğusunda yer alan Srebrenitsa kentine doğru ilerlerken Rehberimiz Özsan, bizi bir yandan da bilgilendirdi. Srebrenitsa’nin savaşı bitiren Dayton Anlaşması’yla Bosna Hersek’in içinde kurulan Sırp Özerk Cumhuriyeti’nin sınırlarında kaldığını belirten Özsan, yolda Sırp milliyetçileri tarafından bazı provokasyonlarla karşılaşacağımız konusunda da bizi uyardı. Bu provokasyonlardan biri Sırp bayraklarını asmaları diğeri ise mezarlığa giden insanların yollarını değiştirerek zaman kaybetmelerini sağlamaktı. İkisini de gördüm ancak bir Sırp milliyetçisi olduğunu düşündüğüm kişinin evinin verandasına heybetli bir Sırp bayrağı yerleştirirkenki hali ve hırsı beni derinden etkiledi. Çünkü evinin birkaç kilometre ötesinde soykırıma uğrayan insanların mezarlarının olduğu bir anıt olduğunu biliyordum… Ve belki de evinin çevresinde hala bulunamamış toplu mezarlar vardı. Aldığımız bilgiler, gördüğümüz şeyler ve uykusuzlukla sinirlerimizin iyice yıprandığı yolculuğun sonunda, insanların topluca öldürüldüğü Akü Fabrikasına ulaştık. Zaten fabrikanın hemen karşısında da Srebrenitsa Anıt Mezarları bulunuyor. Soykırımın 27’nci yılında orada olmak ve yakın tarihte gerçekleşen acının sonuçlarını görmek bende tarifsiz bir duyguya neden oldu.

ÖYLESİNE BİR TESADÜF OLAMAZDI…

Yola çıkmadan önce İzmir heyetinde bulunan herkese Devim Tours ekibi, Srebrenitsa çiçeği dağıttı. Sol yakamızda bulunan çiçeğin anlamını ise yolda Özsen’den öğrendik. İğne oyası olarak işlenen çiçek yeşil ve beyaz renklerinden oluşuyor. Beyaz masumiyeti, yeşil ise umudu simgeliyormuş. Papatyaya benzeyen çiçeğin 11 yaprağı ise 11 Temmuz’u, yani soykırımı hatırlatıyormuş. Çiçek bir yandan da tabuta sarılan anneleri, kadınları temsil ediyormuş. Rehberimiz Özsan’ın savaş dönemi yaşadıklarına ve verdiği bilgilere geçmeden Srebrenitsa anma törenlerinin yapıldığı Akü Fabrikası önünde beklerken yaşadığım bir olayı da buraya eklemek isterim. Çünkü öylesine bir tesadüf olamazdı…

İzmir’den Bosna’ya gitmek için valizimi hazırlarken, yanıma takı dolabımda bulunan mavi kelebekli bir kolyeyi almıştım. İlk gözüme o iliştiği için onu aldım… Bilinçli olarak değildi… Bunları söylüyorum çünkü soykırımı simgeleyen ve toplu mezarların bulunmasını sağlayan bir diğer şey de mavi kelebeklerdi… Mavi renkli kelebeklerin toplu mezarların üzerinde uçtuğunu görenler, bunun tesadüf olmadığını fark ediyorlar ve durumu biraz incelediklerinde; toplu mezarların olduğu alanlarda toprağın yapısının değiştiğini, mezarların üzerinde farklı bitkilerin oluştuğunu ve burada yayılan kokunun da mavi kelebekleri çektiğini fark ediyorlar. Bu farkındalıkla toplu mezarların çoğu ortaya çıkıyor. Zamanında duymuştum mavi kelebek hikayesini ancak ne giderken ne de kolyeyi yanıma alırken aklıma gelmedi. Dediğim gibi bilinçli yaptığım bir şey değildi. O nedenle diyorum böylesine bir tesadüf olamazdı…

Ukrayna’dayken amcam tarafından hediye edilen kolyemin zincirini ise yakın zamanda değiştirmiştim. O nedenle dolapta direk gözüme çarptı ve yanıma aldım. Sabah o uykulu halde nasıl oldu da taktım inanın hatırlamıyorum bile… Hafif bir takı olduğu için boynumda olduğunu da unuttum ta ki arkadaşım İHA Muhabiri Ceren Atmaca fark edene kadar. O an neye uğradığımı şaşırdım. İnanın hala etkisindeyim… Mavi kelebekler nerede olursa olsun insanlığa ayıbını her şekilde gösteriyor.

ONLARDAN GERİYE NE KALDIYSA

Yugoslavya'nın dağılması sürecinde başlayan ve Sırpların Osmanlı’dan intikam almak için başlattığı katliama dair birçok makale, belgesel bulabilirsiniz. Ancak tabi yakın tarihte Avrupa’nın göbeğinde yaşanan, Müslüman oldukları için soykırımlarına göz yumulan, tüm dünyanın televizyonda canlı canlı izlediği, dağların arasında yaşayan Boşnakların, Sırplar tarafından adeta avlandığı savaştan 27 yıl sonra acılar hala taze ve insanlar katledilen ailelerini, akrabalarını hala arıyor. 27 yıl sonra DNA’sı tespit edilen 49 kişiden geriye ne kaldıysa o gün anma töreninde yakınları tarafından toprağa verildi. Duaların okunduğu, göz yaşlarının döküldüğü o gün bir ilke de şahitlik ettik. Hollanda Savunma Bakanı Kasja Ollongren, binlerce müslüman erkek ve çocuğun soykırıma uğramasına göz yumduklarını adeta kabul etti. Ollongren, uluslararası toplumun Srebrenitsa halkını korumayı başaramadığını belirterek, “Bunun için en derin özürlerimizi sunuyoruz” dedi. Bu özrün çok iyi olduğunu söyleyen Rehber Özsan, erkeklerini, oğullarını kaybeden kadınların adalet istediğini de vurguladı.

‘SADECE UNUTMAYIN’

Yakın tarihinde yaşanan soykırım nedeniyle Bosna Hersek’in sadece acı ve trajedilerle bilindiğini söyleyen Özsan, bu imajı değiştirmek için çalıştıklarını dile getirdi. Bunun sebebinin Bosna Hersek’in sadece bir soykırım tarihinden ibaret olmaması olduğunu açıklayan Özsan, “Burada bizim amacımız insanların Boşnak halkına acıması değil. Bunu unutturmamak ve dünyada hiçbir yerde bir daha olmamasını sağlamak” dedi. Özsan, acıların yanı sıra insanların Bosna Hersek’in güzelliklerini de görmesini istediklerini söyleyerek, “Saraybosna özelikle bu ülkenin, yani eski Yugoslavya’nın kültür başkentidir. Yani bir o kadar küçük bir o kadar da güçlü bir ülkeyiz. Bizlere acımak yerine gerçekten adalet aradığımızı ve barışı istediğimizi görmenizi isterim” diye konuştu.

KISA NOTLAR

Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna, yüksek dağlarla çevrili büyük bir şehir. Ülkenin resmi dili; Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça. Ki bu dilleri birbirinden ayıran tek özellik ağız/şive farkı… Neredeyse İzmir kadar nüfusu olan ülkede 3.5 milyon insan yaşıyor. Federal Devlet yönetimi olan Bosna Hersek’in para birimi Konvertibl Mark (KM). Yüz ölçümü 51 bin 197 kilometre kare olan ülkenin; kuzey, batı ve güney sınırlarına Hırvatistan; kuzeydoğu ve doğu sınırına Sırbistan ve güneydoğu ve güney sınırına ise Karadağ komşuluk ediyor. Sınırlarıyla bir bütün olarak üçgene benzetilen Bosna Hersek’te hayvancılık ve ormancılık faaliyetleri ticari hayatın önemli bir parçası. Öte yandan ülkede hamur işi, et ve süt ürünleri yerel lezzetlerin başrollerini oluşturuyor. Ülkedeki toplu ulaşımın can damarını tramvaylar, troleybüsler ve otobüsler oluşturuyor. Dar cadde ve sokaklarında zaman sakin ve kendine has bir melodiyle akıp gidiyor. Saat dilimi bulunduğu konum nedeniyle Türkiye’nin bir saat gerisinde işliyor.