1990'ların sonunda, henüz lise çağlarında siyasete ilgi duyan bir gencin hikâyesinin içinde beliriyor Hamit. O dönemde Kanal E'de konuşan Besim Tibuk'u dinleyen, onun konuşmalarına hayran olan genç, babasının aracılığıyla LDP Genel Başkanı'yla tanışma fırsatı buluyor. Bu tanışma, onu Liberal Demokrat Parti'nin gençlik kollarına taşıyor. O sıralarda Hamit, gençlik kolları üyesi değil, hatta partide bile değil. Rivayete göre Doğru Yol Partisi'nde takılıyor.
Bir gün ilçe başkanlığında boş boş oturan genç bir siyasetçinin kapısı çalınıyor. Karşısında takım elbiseli, kibar konuşan bir adam beliriyor: Hamit. Partiye kayıt yaptırmak istiyor. Formlarda "ne iş yapıyorsunuz" sorusuna hiçbir iş yapmamasına ve okul okumamasına rağmen hafif bir tebessümle "makine teknikeriyim" diyor. Bu, onu tanıyan herkesin yıllar boyunca duyacağı cevap oluyor.
Hamit'in hayatı gizemlerle dolu. Evi de yok, mail adresi var ama bilgisayarı yok. Arabayla herkesi aynı adrese bırakırken Hamit her seferinde farklı bir adrese iniyor. Bazen internet kafeye bırakılmasını istiyor, bazen hiç para ödemediği bir meyhanenin önünde kayboluveriyor. Kimse onun nerede yaşadığını, nasıl geçindiğini tam olarak bilmiyor, ama bir şekilde hep hayatın içinde, hem de en önünde yer alıyor.
Partide aday olmanın böylesi
Hamit'in Liberal Demokrat Parti içindeki en ilginç yanlarından biri, her seçimde mutlaka aday olması. Neye aday olduğu hiç önemli değil onun için. Bazen gençlik kolları başkanlığına, bazen il başkanlığına, bazen de haddini aşarak genel başkanlığa aday oluyor. Arkadaşları ise sırf gülmek için onun konuşmasını dinlemeye gidiyorlar.
Bir başkanlık seçiminde adaylar ve tabii ki Hamit konuşmalarını yapıyor. Oylar açıklanıyor, iki aday eşit oy alırken diğerleri çok az, Hamit ise sadece 1 oy alıyor - kendi verdiği oy. İki eşit oy alan aday tekrar yarışacak ve bu durumda Hamit'in oyu önem kazanıyor. Hamit mikrofona geliyor ve oldukça ciddi bir surat ifadesiyle: "Bana oy verenler serbesttir" diyor. Herkes gülmekten yerlere yatıyor. Başkan olmasa da başkanmış gibi, arkasında kitleler varmış gibi davranıyor.
Süleyman Demirel ziyareti ve kazıklı eylem
Bir gece Hamit ve arkadaşları karar veriyor: Süleyman Demirel'i ziyaret edecekler. Bir arkadaşın minibüsüne binip kar-kış kıyamet, hiçbir randevu almadan Ankara'ya gidiyorlar. Yoldan geçenlere "Süleyman Demirel nerede oturuyor?" diye soruyorlar. "Güniz Sokak" cevabını alıyorlar. Bazıları "ne yapacaksınız?" diye sorunca Hamit "iade-i ziyarette bulunacağız" diyor. Halbuki Demirel onları hiç ziyaret etmemiş, hatta tanımıyor bile. Ama Hamit gururlu, kendini ezdirmiyor.
Minibüste video kamerayla bu anları kaydeden arkadaşı, küfürlü konuşmaların çok olduğunu fark edip "bu kaydı annem-babam da izleyecek, dikkatli olun" diye uyarıyor. On saniyelik bir sessizlikten sonra Hamit: "Evet kasetin 3'te 2'si amnakoyyimla dolu" diyor. Herkes gülmekten kırılıyor. Hamit'in esprisi her zaman tam zamanında geliyor.
Parti gençlik kolları her hafta protesto gösterileri düzenliyor ve devlet doğalgaza zam yapınca "doğalgazık eylemi" yapmaya karar veriyorlar. Bunun için kocaman bir kazık gerekiyor, en az 1 metre boyunda. Her yer karla kaplı, okullar ve işyerleri tatil. Hamit "ben bulurum" diyor. Kimse inanmıyor. Arabası yok, parası yok, her yer tatil, kar-çamur, nereden kazık yaptıracak? Ama o gece geç saatte, elinde neredeyse 1,5 metrelik devasa bir kazıkla, karların içinden ağır ağır yürüyerek geliyor. Keresteci bir tanıdığına yaptırmış. Üç durak önceye kadar parası yetmiş, geri kalanını yürümüş. Telefon şarjı bitmiş. Hiçbir şey söylemeden, elektrikli sobanın önüne gidiyor, ayaklarını uzatıyor ve uyuyor. Vefalı bir dost Hamit.
Yılbaşı kutlaması ve telefoncuda balyaj
Yıllar ilerliyor ve Hamit bir telefoncuda çalışmaya başlıyor. Yılbaşı gecesi, arkadaşları "ne yapacaksın?" diye sorunca "dükkândayım" diyor. Arkadaşları dükkâna gidiyor ve Hamit'i saçlarına garip kimyasal bir boya sürerken buluyorlar. Balyaj yaptırıyor. "Ne bu?" diye soruyorlar. "İki saat duracak, sonra tüm kızlar bana hasta olacak" diyor.
Tam o sırada dükkâna kontör almaya gelen bir kız müşteri, kafasında parlak balyajlarla garip görünen Hamit'ten alışverişini yapıp korkuyla dükkândan kaçıyor. Arkadaşı "Hamit iğrençsin" diyor. Hamit ise hiç istifini bozmadan "saçlarım harika oldu" diye cevap veriyor. Çok rahat bir adam Hamit, hiçbir şeyden çekinmiyor. O gece telefoncuda yılbaşı kutlaması yapıyorlar ve hayatlarının en güzel gecelerinden biri oluyor.
Her sorunun cevabını bilen adam
Hamit'in bilmediği şey yok. Bilmediği bir soru sorulunca da asla "bilmiyorum" demiyor, mutlaka bir cevabı var. Ama sorunun cevabını düşündüğünü anlamamamız için, soruyu sorduğumuz anda "eyk?" diye bir ses çıkarıyor, soruyu anlamamış gibi yapıyor, tekrar sordurtuyor, zaman kazanıyor. Kurnaz bir adam Hamit.
İşsiz, parasız, sürekli aynı kıyafetlerle dolaşan, ekranı çatlak 8. el telefonlar kullanan ama hayattan muazzam zevk alan, kafaya çok şey takmayan ve tüm bunlara rağmen kendine müthiş güvenen bir adam. Onun bu hali arkadaşlarını etkiliyor. Eğer buluşuyorlarsa, Hamit olmadan buluşmanın anlamı yok onlar için. Şahsına münhasır biri.
Hiç parası olmamasına rağmen iyi geziyor. Sıradan bir günde yaptıklarının yüzde 10'unu yapabilmek için hafta sonunun gelmesini bekleyen arkadaşlarına, Hamit vakti bol bir ücretsiz yaşam rehberi oluyor. Pastaneye gittiklerinde herkes menüden tatlısını seçerken o, tüm tatlılardan karışık bir tabak istiyor. Garson da biliyor artık, Hamit oturur oturmaz "asorti" diyor, garson ona özel tatlı tabağını getiriyor. Kebapçıya gitse mutfağa giriyor, etleri inceliyor, ustayla sohbet ettikten sonra kararını veriyor ve hiç hesap ödemiyor.
Kötü günlerin dostuydu Hamit
Arkadaşı bir gün burun etini aldırmak için ameliyat oluyor. Narkozun etkisi yavaş yavaş geçerken, herkes başucunda, abisi "ne istersin?" diye soruyor. "Hamit" diyor. Annesi "Hamit kim?" diye sorunca abisi "arkadaşı" diye cevap veriyor. Hamit'in numarasını bulup arıyorlar, hemen taksiyle geliyor. Sonradan öğreniyor ki taksi parasını kendi ödemiş, abisi ödemek istemiş ama kabul etmemiş. O gelene kadar biraz ayılıyor ve Hamit'le gülmeye başlıyorlar. Ne annesi ne babası hiç ısınmıyor Hamit'e ama o kötü gün dostu.
Hamit'in kötü tarafları da var elbette. Halı saha maçlarında çok iyi kaleci olmasına rağmen, bir gün "ben kaleden sıkıldım" diyor ve inat edip kaleye geçmiyor. 8'e 7 maç yapmak zorunda kalıyorlar. Takımdan 10'ar dakika herkes kaleye geçiyor. Hamit dışarıdan seyrediyor. Maç bittiğinde fark yiyorlar ve hiç zevk almıyorlar. İlk kez Hamit'e sinirleniyorlar ve yolda eve dönerken "in lan!" diyorlar. "Param yok dönemem" diyor. "Siktir git" diyerek indiriyorlar. Ertesi gün "ne yaptın?" diye sorduklarında "durakta yattım" diyor. Onlara bozulmuyor ve dışarıda kolaylıkla uyuyor.
Son vedanın acı tadı
Yıllar ilerliyor ve bir gün Hamit "hastayım, doktora görünmem lazım" diyor. Arkadaşları üstünde durmuyor, hatta dalga geçiyor, para koparmaya çalışıyor diye düşünüyorlar. Belli bir süre sonra ameliyat olması gerektiğini söylüyor. Artık ciddiye almaya başlıyorlar. Doktoru ameliyatın iyi geçtiğini, çok kötü bir durum olmadığını ancak ilaçları kullanması gerektiğini söylemiş. Ama Hamit, kendini iyi hissedince ilaçları kullanmayı kesiyor.
Tekrar fenalaşıyor. Babası memleketten geliyor. O güne kadar ilk kez Hamit'in kan bağı olduğu birini görüyorlar. Akrabaları çıkıyor ortaya. O zamana kadar Hamit hep tek adam.
Önce Ankara'ya gidiyor, ameliyat oluyor. Oradan ambulansla İstanbul'a naklediliyor. Arada sırada konuşabiliyorlar, ama ne dediğini anlamakta zorlanıyorlar. Yoğun ilaçlar konuşmasını zorlaştırıyor. Son telefon görüşmesinde "oğul ben gidiyorum, hakkını helal et" diyor. Arkadaşı "Hamit dalga geçme, doktorlarınla konuştuk, iyi konuşuyorlar, düzeleceksin" diyor. Bu sefer o atıyor, çünkü doktorlar iyi konuşmuyor. Öylece telefonu kapatıyorlar. Ve Hamit ölüyor, bundan on sene önce.
Başta hiçbir şey hissetmeyen arkadaşları, zamanla acının büyüdüğünü fark ediyor. Her geçen sene Hamit'in yokluğu daha çok acıtıyor içlerini. Beş kişilik arkadaş grubundan geriye kalan dört kişi, Hamit öldükten sonra neredeyse hiç toplanmıyor, toplansalar da muhabbetin tadı kalmıyor. Biri evleniyor, diğeri başka şehre gidiyor. Telefonda bile konuşmuyorlar. Çünkü Hamit olmadan bir anlamı yok o dört kişinin, tüm muhabbet Hamit üzerinden dönüyor çünkü.
O öldükten sonra arkadaşına o "eyk..." kalıyor bu hayatta. Öldüğünü öğrendiğinde de çıkıyor ağzından, çünkü çok anlamsız ve zamansız gidiyor. Artık hayatta anlam veremediği her şeyde "eyk..." diyor. Rahmetliden kalan bir yadigâr.
Hamit, işte böyle bir adam. Liberal Demokrat Parti'nin renkli, samimi, eğlenceli ama bir o kadar da vefalı, koca yürekli bir ferdi. Anlamsız görünen hayatına sayısız anlam sığdıran, etrafındakileri güldüren, düşündüren, kızdıran ama asla unutulmayan bir dost. Öyle ki, aramızdan ayrılışının onuncu yılında bile anıları taze, hikayeleri gülümseten, yokluğu ise hâlâ acıtan bir isim o. Liberal Demokrat Partili Hamit, sadece bir parti üyesi değil, bir yaşam tarzı, bir duruş, bir bakış açısı olarak hafızalarımızda yaşamaya devam ediyor.
kaynak: soner bastiat adlı kullanıcı