Yazan/ Haydar BAYAK

Hiç bugünlere geleceğimizi düşünmemiştim, Wuhan’da çıkan salgın haberleri başladığında. Bana çok uzak geliyordu. Bize uğramazdı nasıl olsa. Önceki salgınlar gibi biter diye aklımdan geçiriyordum, SARS’ta olduğu gibi. Oysa öyle olmadı.

Herkesin yaptığı üzere eve kapanmak zorunda kaldık. Covid-19 bizleri fena sıkıştırdı. Öyle ki, mucizevi bir şekilde yapılmaya çalışılan 14. İzmir Uluslararası Kukla Günleri iptal edildi. Seçkin temsiller izleme fırsatı yakalamıştık sayesinde. Festivalin yarısına gelmiştik neredeyse ki, daha konferanslar, atölyeler yapılacak, gösteriler izleyecektik. Bütün bu olumsuzlukların arasında direnmeye çalışan Sayın Selçuk Dinçer’e ve Kukla Günleri’ne İzmirliler sahip çıkmalı önümüzdeki yıllarda.

Festivalin iptal olması bir yana, bütün temsiller ertelendi. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü dolayısıyla yapılacak İzmir Tiyatro Günleri’ndeki temsiller, okullardaki gösteriler, çocuk tiyatroları, İzmir Caz Festivali, sinemalar, halkın topluca bir arada bulunduğu bütün etkinlikleri iptal edilmek zorunda kaldı. Dünyada ticaret durdu, seyahatler durdu, her şey kendini rölantiye aldı.

***

Tiyatroyu tiyatro yapan üç temel ilke vardır; taklit, eylem ve topluca katılım. İlkçağ insanlarının avlandıktan sonra köylerine, kabilelerine dönerek avı canlandırma ritüellerinden bu yana temsillerde gerçekleştirilenlerin bir formülü olarak benimserim bu ilkeleri. Tiyatronun olmazsa olmazıdır benim için. Oyuncu sahneye çıkar, seyirci olmazsa o zaman eylemin hiçbir anlamı kalmaz. Gösteri gerçekleşmez.

Bugünlerde olduğu gibi…

Temsillerini gerçekleştiremeyen oyuncular, özel tiyatrolar ne yapar? Ne yer, ne içer? Kirayı, faturaları nasıl öder? Vergileri kim karşılar? Çocukların karnını kim doyurur? Eğer karınca gibi stok yaparsa kışı, zor günleri atlatabilir.

Maalesef böyle bir şansları olmuyor tiyatrocuların. Daha çok ağustos böceği gibi bir durum söz konusudur onlarda. Tek bir fark vardır biriktirmediği için değil, biriktiremediği için aç kalır. Hatta tiyatro emekçileri, kazandıklarının çoğunu tekrar tiyatroya yatırır. Bugünlerde olduğu gibi kazanamadıkları zamanlarda da ne yapacaklarını bilemez...

***

Yaşlı koca dünyamız dinlenmeye çekildi sanki. Üstünde yaşayan insanları dünyanın bir organı olarak düşünürsek; evlerimize dönerek, hayatın bu koşturmacasından bir süreliğine el etek çekiyoruz. Dünya biraz daha dinlenebilsin, rahat edebilsin diye. Bu arada biz de enerji toplayabiliriz, yaptıklarımız üzerine düşünebiliriz, yeni projeler üretebiliriz. Bütün bunları da küçücük bir virüs yaptırıyor bize. Gözle göremediğimiz.

Her şey toplum sağlığı, kendi sağlığımız için. Hayatta kalmak için.

***

Antik Yunan oyunlarında katharsis diye bir kavram vardır. Tragedyayı izleyen kişi acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizler. Bu insanı bir sağaltıma, bir arınmaya doğru götürür klasik tiyatro geleneğinde. Bu bir iyileşmedir, bir şifa bulmadır. Yaşanan katharsis insanın sağlığını yaratan, kavuşturan bir kavram olur. -Günümüzde psikoterapi ekolleri bu işi odak alarak yapıyorlar.- Tragedya insan sağlığını ve bununla beraber toplum sağlığını yaratır.

Tragedyalardaki gibi katharsisler yaşanmıyor günümüz tiyatro oyunlarında, yine de nasıl yaşayacağımız sorgulanıyor; bazen psikolojimiz ele alınıyor, bazen toplumsal yaşantımız.

Salgın günlerinde özel tiyatrolar seyircisinden ayrı kalıyor. Tek geçim kaynağı olan seyircisinden. Can çekişiyor o yüzden. Barınma durumlarını, karnını doyurmayı düşünüyor. Ve sonra gücü kalırsa sanat üretecek.

Toplum sağlığını yaratmaya çalışan bir sektör, toplum sağlığı için kendini feda ediyor.

***

Öte yandan güzel gelişmeler var. İzmir’de bir tiyatro kooperatifi kurulmaya çalışılıyor, İstanbul tiyatroları bir kooperatif kurdular kendilerine. İlk büyük icraatları bu kriz zamanında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile görüşmek, desteklerini istemek. Umarım başarılı olurlar, güzel şeyler olur herkes için.

Sağlıklı günlerde sanata sanatçıya, müziğe, tiyatroya, sahip çıkmak; festivallerde, temsillerde görüşmek dileğiyle…