Hazırlayan/ Lütfü Dağtaş

Yurt dışına çıkışı öncesi İzmir’den arkadaşım Emek Tonguç, “arkadaşım,” diyerek Behramoğlu’nun İstanbul adresini verdiğinde, kendisine, elyazılı bir şiirini ricamı iletmem sonucu, 14 Haziran 1983 günü İstanbul Taksim Postanesi’nden gönderdiği, beni heyecana boğan şu şiirini çerçeveletip duvarıma asmıştım:

Şu yoksul, ışıksız sokaklardan…

Şu yoksul, ışıksız sokaklardan geçerken akşamüstleri

Elimde yiyecek filesi, evime doğru

Siliniyor sanki zihnimin yorgunluğu

Isıtıyor halkımın ozanı olmak duygusu içimi

Yıpranmış ellerinde bir sokak çiçekçisinin

Bir kırmızı gül gibi…

Onunla ilgili sürgünde yaşadığı Fransa’da ne yapıyor, ne ediyor haberlerini Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazılarının sıkı takipçisi olduğum gazeteci Mustafa Ekmekçi’den alıyoruz. O ara yayımlanan aylık Adam Sanat Dergisi’nde, Behramoğlu’nun Paris’te kaleme aldığı “Paris Şiirler”i çıkıyor ve beni çok etkiliyor.

Yıl 1986. Yeni Asır Gazetesindeki muhabirliğim sonrası geçtiğim Demokrat İzmir Gazetesi, kurşun hurufat döken makinelerde dizilir, öyle basılırdı. Makinelerin bulunduğu 2. kattan yankılanan metal sesler gün boyu üst kattaki bizim yazıişleri salonuna değin müzik ahenginde ulaşır, bizlere hiç rahatsızlık vermezdi. Bir gün, derdim kendi kendime, bir gün bir şiir kitabı çıkartacak olursam dizgisi kurşun hurufat, baskısı rotatif olacak. Demokrat İzmir’den atıldıktan sonra da o rotatiflerin sesi kulaklarımdan, bugün olduğu gibi, asla silinmedi. 1986 yılının eylül ayıydı. Kitap olabilecek oylumda şiirlerimi biriktirir biriktirmez, yeni yeni çıkan ofset baskıya yüz vermeksizin, Kemeraltı’nın ara sokaklarından birisinde pasaj içerisindeki Hüseyin’in Başak Matbaasını buldum, parada anlaştık. Kurşun harflerle dizgiyi matbaanın çırağı ile birlikte yapıyor, baskı işinde de birlikte çalışıyorduk. “Günün En Güzel Saatleri,” adını verdiğim kitabımın sadece karton ön ve arka kapağını bir başka yerde ofset bastırmakla yetinmiştim. Ön kapakta, yıllar önce Arhavi’de çektiğim bir çiçek fotoğrafını renkli kullanmayı yeğledim. Arka kapağa da, 1980 darbesi sonucu ekmek parası kazanmak için savrulduğum Antalya Kemer Fransız Tatil Köyü’nde fotoğrafçı olarak çalışırken sabahın saat beşinde eline fotoğraf makinemi tutuşturduğum Ayvalıklı Balıkçı Eyüp’ün çektiği portremi, arka kapağın bütününe de Ataol Behramoğlu’nun, Paris sürgünü öncesi İstanbul’dan isteğim üzerine elyazılı gönderdiği “Şu Yoksul, Işıksız Sokaklardan” şiirini yerleştirdim.

Kitap çıkar çıkmaz Cumhuriyet Ankara Bürosu’ndaki Mustafa Ekmekçi’ye Ataol Behramoğlu’nun sadece onda olan Paris adresine göndermesi için bir adet iletiyorum. Kısa sürede kitap ulaştığınca bu kez Behramoğlu’ndan teşekkür mektubu alıyor, böylelikle muradıma eriyorum.

Ataol Behramoğlu, yıllar sonra Türkiye’ye geri dönüp de bir gün bir sanat etkinliği dolayısıyla Karşıyaka’ya geldiğinde, arka kapağında onun şiirinin yer aldığı şiir kitabım Günün En Güzel Saatleri’ni, 1 Eylül 1992 günü adıma imzalattım.

Bununla da yetinmedim, 2015 yılında tam bir buçuk yıllık çalışma sonucu gerçekleştirdiğim “Yavuthane’de Yaşam Var Kültür İnsanlarımız İle” fotoğraf projem dolayısıyla bana poz veren 72 kültür insanımızdan birisi Ataol Behramoğlu oldu ve Mezarlıkbaşı’ndaki eski Yahudihane (kortejo) olarak bilinen Manisa Akhisar Oteli’ndeki çekimlerimde, elinde, “Günün En Güzel Saatleri” adlı şiir kitabımı okurken bana poz verdi.

Şair - yazar Melih Cevdet Anday

Şair ve Yazar (tiyatro oyunu, roman, deneme, makale) Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet Gazetesi’nde haftanın iki günü düzenli olarak yazılarını yayımlardı ve ben bu yazılarını çok şey öğrenerek soluksuz okurdum. Şair ve yazarlığı denli lise çağlarında Orhan veli Kanık ve Oktay Rifat ile arkadaşlığı, ayrıca üçünün “Garip” adıyla ortaklaşa çıkarttıkları kitap da iyi biliniyordu.

Muğla’da, 1986 yılının eylül ayında gerçekleştirilen Muğla Güz Etkinlikleri’ne izleyici olarak katıldığımda o yılların birçok ünlü yazarı da etkinlik için Muğla’daydı. Bunların arasında Melih Cevdet Anday da vardı. Kendisini o güne değin fotoğraflarından bildiğim Anday’ın görüntüsü bende nedense hep Antik Döneme özgü heykelleri anımsatır. Heybetli, gülmeyen bir insan yapısı olarak imgelememimde yer etmişti.

Muğla’da kendisini gördüğümde bunda yanılmadığımı anladım. Fakat çevresiyle hemen iletişim kurabilen yanını da kısa sürede ayırt ettim. Daha öncesinden proğramı edindiğimden Anday’ın Muğla’ya geleceğini bildiğim için İzmir’den giderken yanıma Ölümsüzlük Ardında Gılgamış adlı, Adam Yayınları’ndan çıkmış kitabını almıştım. Uygun anı kollayıp yanına yaklaştım, adımı söyledim, “kitabınızı imzalatmak istiyorum ama klasik bir imza değil, şiirlerinizin satırlarından olsun” dedim. “Olur,” dedi, mürekkepli kalemle bir şiirinden alıntıyı, “Lütfü Dağtaş’a Dün gece yağmur yağdı kente MC. Anday” diye yazıp verdi.

Melih Cevdet Anday’ı, 28 Kasım 2002’de, 87 yaşındayken sonsuzluğa uğurladık ve çok değerimiz gibi, “Bir çift güvercin havalansa/Yanık yanık koksa karanfil/Değil bu anılacak şey değil/Apansız geliyor aklıma” şiirini dilimizden düşürmediğimiz bu değerimizi de ne yazıkki unuttuk!

Yarın: Aziz Nesin, Ekrem Akurgal