Habertürk yazarı Nagehan Alçı, 21 Nisan'da kaleme aldığı yazısında türkülerin artık Türk toplumuna hitap etmediğini savunmuştu. Alçı, yeni türküler üretmeyi de "daktilo veya teyp fabrikası kurmaya" benzetmişti.

Yıllarını Türk Halk Müziği çalışmalarına adayan ve şimdiye kadar 10 binin üzerinde kişiye enstüman eğitimi veren Murat Sincer ve Özlem Sincer, Nagehan Alçı'nın türküler ile ilgi sözlerine ” Her türlü zorluğa göğüs geren gençlerimiz olduğu sürece ne türküler ne de sanat susmayacaktır.” diyerek tepki gösterdiler.

Murat ve Özlem Sincer'in açıklamasının devamı şöyle:

Hiç kimse kusura bakmasın. Mandıra Filozofu filminde olduğu gibi ‘benim sarı kız burada tezek yapmasa siz o lüks yatlarınızda o domatesi yiyemezsiniz!’ Yani yemek için yumurtaya, içmek için süte muhtaç olduğumuz sürece o mor koyun, siyah koyun ya da beyaz koyun içeren türküler bize hitap etmeye devam edecek!

Herkesin her konuda fikri var ya bende 1982’den beri halk eğitim süreciyle ve eşimle birlikte de 1998’den beri özel müzik merkezimizde Halk müziği, ses ve bağlama sanatçısı ve eğitmeni olarak birkaç kelam etmek istedim. Sayamayacağım kadar çok insana eğitim verdim. Onlardan resmi ya da özel öğretmen olan yüzlerce insan oldu. Onlarda benden aldıkları bayrağı sayısız insana aktarmaya devam ediyor. Benim eğitim verdiğim bir öğrenci ortalama 80 yıl yaşasa öğrendiği kültürü bir 80 yıl daha yaşatır. Onun eğittiği birisi de bunu sadece çocuklarına bile aktarsa o da bunu 80 yıl daha gelecek kuşaklara aktarmış olacaktır. Yani ister resmi ister gayri resmi olsun ben bir öğrencimle bir türküyü 160 yıl garantiye almış durumdayım. Bu garantiyle de bunları konuşma hakkını kendimde görüyorum. 2021 yılında ders verdiğim öğrencilerimden benden hala “Koca Arap zeybeği”, “Yağcılar Zeybeği”, “Kırklar Semahı”, “Ötme Bülbül”, ”Çeke çeke”, “Deli Horon” ,”Ankara Tavrı”… gibi eserleri öğrenmek istiyorlarsa; Muharrem Ertaş, Talip Özkan, Hamit Çine, Fethiyeli Ramazan, Şekip Şahadoğru, Kazancı Bedih… gibi yakın zamanda yitirdiğimiz üstatların eserlerini merak ediyorlarsa; Şah Hatayi, Pir Sultan, Hacı Bektaş gibi uluların hayatlarını, sözlerini inceliyorlarsa bu kültür daha çok uzun yıllar sürecektir dostlar. Mezun olduklarında belki de devlet sanatçısı olarak atanamayacaklarını, şişmiş kadrolarla üniversitelerde kalamayacaklarını, formasyon alıp öğretmen olamayacaklarını bildikleri halde gönüllerindeki müzik aşkıyla hala konservatuar okuyan, mezun olan ve bu mesleği sürdürme arzusuyla her türlü zorluğa göğüs geren gençlerimiz olduğu sürece ne türküler ne de sanat susmayacaktır dostlar.

Yetiştirdiğim öğrencilerimden gerek konservatuvarlı olsun gerekse park bahçe çalışanı, zabıtası, uzman çavuşu, ev hanımı, işçisi olsun: özünde, geninde Aşıklık-Ozanlık şifreleri işli canlarımız oldukça SUSMAYACAKTIR TÜRKÜLERİMİZ.

Minicik öğrencilerimiz bize öğretmenim “Çanakkale Türküsü” öğretir misiniz? “Hey On beşli” türküsünün hikayesinin anlatır mısınız? dediklerinde, o küçücük parmaklarıyla -LA- ya -Sİ-ye yetişme çabalarını gördükçe ben hiç ümidimi kaybetmedim. Hatta birçok konserimde yetişkin öğrencilerim solo olarak hareketli türküler seçerken, genç öğrencilerimin “ SİVAS’a AĞIT” gibi Ali Kızıltuğ’ dan, “Yoruldum yorgunum” Muhlis Akarsu’dan, “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” gibi Daimi’den, “Sen benden gittin gideli” gibi Mazlum Çimen’den, “Güneş Topla” derken Zülfü Livaneli’den eserler okumak istemesi beni şaşırttığı kadar bir o kadarda mutlu etti. Sistemin dayattığı popüler, endüstriyel, tüketici müzik akımının her dönemde olduğu gibi bu dönemde de olmasına rağmen. (Ki onlarda sıkışınca türküleri sözde aranje ederek yeniden gündeme gelmeye çalışıyorlar)

Şimdi sorabilirsiniz iyi de Hocam sizin kaç öğrenciniz var ki kaç kişi böyle düşünüyor. Hemen ona da bir açıklık getireyim. Azınlık olmak zor gibi gözükse de bazen bir o kadar da kalabalıktır aslında! Mesela Kırşehir çok büyüktür ama Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş gibi canlar döneminde çok zorluklar çekmiş az kişi sayılarından sadece bir kaçıdır. Ancak onların bir türküsü çalındı mı tüm Türkiye aynı anda “kendim ettim kendim buldum” diye eşlik eder. Sivas büyük bir şehirdir ancak Pir Sultan, Kul Himmet, Ruhsati, Aşık Veysel, Zaralı Halil, Mesleki, Aşık Talibi… gibi ozanlar parmakla sayılabilir. Ancak “Uzun İnce Bir Yoldayım” dedin mi tüm Türkiye “Gidiyorum Gündüz Gece” diye eşlik eder. O kadar zengin bir coğrafyadayız ki hepsini yazmaya kalksam kalemim yetmez, sizin de okumaya gücünüz.

Demem o ki siz “o yumurtayı” yediğiniz sürece, “o sütü” içtiğiniz, buğdaya, hatta hayallerini kurduğunuz o köye dönme arzunuz olduğu süre; Dünya’nın her köşesinde üreten, ezilen, aşık olan, yokluk çeken, göç eden, gurbette yaşamak zorunda bırakılan yada her şeye sahip olduğu halde mutlu olmayı başaramayıp hala arayan ‘O HALK’ olduğu sürece, Dünya da ve Türkiye de HALK MÜZİĞİ olacak, üretilecek, geçmişini, acısını, sevincini, direncini, isyanını, tavrını, özünü koruyacaktır. Türküler HALK olan her yerde yerini bulacaktır. Kusura bakmayınız “TÜRKÜLER SUSMAYACAKTIR”.