Yazar / Hidayet KARAKUŞ

Hasan Tahsin Kocabaş’ın 9 Eylül gazetesindeki yazılarını okurken İzmir için, Kemeraltı için, depremzedeler, deprem bölgeleri için nasıl çırpındığını görüyorum. Bir aydının görevi hiçbir çıkar düşünmeden aleyhine de olsa gerçeği söylemesi, yazmasıdır. Hasan Tahsin bunu yapıyor.

Kemeraltı’na 1978’den beri çok yakından bakarım. Her insan yüzünde, bakışlarında, telaşında yaşamının oradan neler taşıdığını anlamaya çalışırım. Bu nedenle ikinci şiir kitabım Kemeraltı Şiirleri’nde bu yüzlerin izleri vardır.

Kemealtı’nı yalnız tecimevlerinin*, tecimenlerin var ettiğini, paranın orada döndüğünü düşünmek büyük haksızlık olur. Bu bakış, orayı nasıl kendi çıkarımıza dönüştürebiliriz anlayışı, İzmir’i İzmirlikten çıkarır. Hasan Tahsin’in yazdığı gibi Kemeraltı’ndan yol geçirme, orayı AVM’lere yem etme çabasında olanlar tarihin derinliklerinden gelen soylu güzellikleri, geleceğe taşınması gereken çok değerli varlıkların değerini bilmiyorlar demektir.

Kemeraltı’na yalnızca aç gözleriyle bakanların bilmeleri gereken o denli çok şey vardır ki orada. Örneğin Güzel İzmir Hanı’nı bilirler mi? Şimdilerde bir giyim firmasının kiraladığı bu gerçekten adı gibi güzel han boğulmuş durumda. Bilmiyorum hâlâ o firma orada mıdır? Salgın nedeniyle nicedir yolum düşmedi. Daha önce Güzel İzmir Hanı’nın kapısında hiç olmazsa tarihçe yazılı bir levha olsa, diye yazdım. Sema Pekdaş başkandı. Sanırım yazıyı okumadı, okuduysa da üzerinde durmadı.

YÜZYILLARIN TANIKLIĞI

Meserret Oteli’nin bugün yine bir giyim firmasına kiralanınca içeri girmenin bile sıkıntılı olduğu bir girişle görünmez olduğunu bilirler mi? Meserret Oteli ki İzmir’in geçen yüzyıllardan gelen tanıklarından biridir. Alnacında bir mermer levha yazılı eski yazı, kim bilir neler söylüyor. Başlarını kaldırıp bir baksalar! O yazının boyası yıllar içinde akıp gitmiş. Yeniden yazılsa! Meserret’in karşısındaki Şükran Oteli’nin aslına uygun yenileneceğini okudum. Umarım yıkmazlar!

Camileri herkes az çok bilir de örneğin Kemeraltı Camisi’nin karşısında önce onarılmış, sonra türlü gereçlerle kapatılmış Gaffarzade Oteli’nin öneminden haberli midirler bu paragöz sermaye sahipleri? Orada Atatürk’ümüze ölüm planları hazırlayanların yakalandığını bir yerlerde okumuş olabilirler mi?

Kemeraltı adının nereden geldiğini düşünmüşler midir? Onlar için bir değeri var mıdır bunun? Ağaoğlu Ahmet’in yaptırdığı Han’ın içindeki Kemeraltı Camisi’nden Salepçioğlu Hanı’na bir kemerle geçildiğini akıllarına getirebilirler mi? Oya gibi işlenmiş, yüzyıldan yaşlı Salepçioğlu Camisi’nden haberli midirler?

HİÇ MERAK ETTİLER Mİ?

Kemeraltı’nın tarihsel varsıllığı say say bitmez. Başdurak Camisi’nden sonra Anafartalar Caddesi’nin üstünde kaç tane han vardır, merak etmişler midir acaba? Abacıoğlu Hanı, Piyaleoğlu, Tuna Han, Arap Hanı… Hele bu hanın tarihsel değeri çok büyüktür. Bir Musevi yurttaşımız İzmir’de ilk basımevini burada kurmuş, İzmir’de ilk basılan kitaplar burada basılmıştır. Kemahlıoğlu Hanı’nın dış duvarına sonradan da olsa yapılan kuş evini görmüşler midir? Kemeraltı Camisi’nin duvarında da, Kestane Pazarı Camisi’nin damından bakınca oradaki eski bir hanın duvarında da kuş evi görülecektir. Kuş evi, Selçuklulardan beri Türklerin doğaya yakınlığının, canlıya saygısının kanıtıdır. Bunu bilirler mi?

Sahi sermaye sahipleri Hisar Camisi’nin adı nereden gelir, düşünmüşler midir? Ya Azizler Sokağı’ndan geçmişler midir? Geçtilerse oranın adını düşünmüş olabilirler mi? Sinagogların camiler denli kutsal olduğu akıllarından geçmiş midir? Anafartalar Caddesi’nin Basmane’ye uzanan ucunda yer alan Ayavuyukla Kilisesi için, eski yapıların varlığı için savaşım veren Orhan Beşikçi’yi duymuşlar mıdır?

Kızlarağası Hanı’nda mutlaka kahve içmişlerdir. Oradaki tarihin ruhunu hiç olmazsa sahafları, eskiden kalan anı yüklü nice tarih kokan eşyanın gizini merak ederler mi?  Sıcaklarda bunaldıklarında Şadırvanaltı Camisi’nin altındaki kahvede koruk suyu içseler Kemeraltı’na kıymayı düşünebilirler mi?

SORULARI ÇOĞALTABİLİRİM

Kemeraltı benim için çeyiz düzmek için dolaşan genç kızların, karanlık küçük işyerlerinde çiriş soluya soluya ayakkabı dikenlerin yeridir. Tezgâhtar kızların, gözü akmış eski terzilerin, kamburu çıkmış hamalların, orayı tarihsel kalıtıyla yaşatmaya çalışan insanların yeridir.

Kemeraltı benim için bir şiir dünyası, roman ortamıdır. Dolaşırken hangi sokaktan neyi göreceğinizi bilemediğiniz gizemli, başınızı kaldırınca güneşi göreceğiniz alçakgönüllü tarihsel bir çarşıdır. Her kentte böyle çarşılar vardır. Hasan Tahsin Kocabaş, İstanbul’da Kapalıçarşı’yı yıkabilir misiniz? Yok edebilir misiniz, diye Kemeraltı’yla Kapalıçarşı’nın tarihsel değerini göstermek için soruyor. Sahi oralara kim bilir kaç tane gökdelen dikilebilir? Gökyüzünde arsalar bedava çünkü! Kim bilir kimlerin ağızlarının suyu akıyordur ele geçirmek için.

2009’da çıkan romanım Şeytanminareleri’nde Beybaba’yı başka bir yerde gezdiremedim, gezdiremezdim. Beybaba orada dolaşırken yalnız öykülerini anlatmadı, Kemeraltı’nın büyüklüğünü, büyüsünü de göstermek istedi. Böylesine büyülü bir çarşıyı, kültür kalıtını şöyle ya da böyle yok etmeyi, burayı büyük kazançlar için yıkmayı düşünenler bilmelidirler ki Kemeraltı onların değildir. Orada orayı hiç görmeyen İzmirlilerden ülkenin en uzak köşesinde yaşayan yurttaşa dek herkesin hakkı vardır.

HESABINI VEREMEYİZ

Konak Belediyesi’nden, Büyükşehir Belediyesi’nden en ivedi beklentim tarihsel yapılara tarihçelerin yazılması, oraların mülk sahiplerinden alınıp kiradan kurtarılmasıdır. Hepsi birer kültür merkezi, birer müze olacak değerdedir. Önceden küçük esnafın iş yaptığı, çarşıda yorulanların soluk aldığı kahveler açılabilir bu tarihsel ortamlarda. Tarih kokan büyülü bir yeri beton uygarlığına teslim edemeyiz, etmemeliyiz. Yaparsak çocuklarımıza bunun hesabını veremeyiz hiçbir zaman.

*Kapısı çarşıya açılan ve içinde genellikle perakende satış yapılan yer.