Yolu yok…

Yolcuları yok.

Tek yolcu var, o da bir yere gitmiyor, dekor yolcu.

Sürücü yok, camları, boyası, koltukları, insanları, yönü, durağı, bir yere varası yok… Bütün duraklarda durmuş, bütün yolcuları gidecekleri duraklara ulaştırmış, yolları tüketmiş, geceyi gündüze, insanı gurbete/ gurbetten sılasına ulaştırmış.

“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan,” diyor otobüs, “çabalama, artık gidemem!”

Bu kalıcı, gideceğini ummayın, başka yollar yolcusu. Belki başka mekana dönüştürülecek, durduğu son durağa bakılırsa, öyle…

Bir çay mola durağı olacak belki, atıştırma mekanı, başbaşa kalmak isteyenlerin fısıldaşma, susma, ah etme durağı, rüya mola yeri, “çaylar şirketten…”

O olmaz işte… Baksanıza geride deniz boydan boya, orman, manzara eşsiz, otobüs duraktan yürümüş, bir tabloya girmiş, orada durmuş, el freni çekik, daha çok iş var yapılacak… Belki cam yerine ferforje demirler takılacak, selluka’lar sarılacak o demirlere, mis kokacak ortalık. Geriden sözsüz müzik duyulacak belli belirsiz, o da zor elbet, denizle ağaçların, böyle güzel doğanın kucaklaştığı yerde müzik insana eziyet eder, kuraldır, keşke düşündüğüm gibi olsa, var gibi yok gibi bir müzik, insanı dirilten, kalbi söyleten...

Kız var bir de, yeni yollar yolcusu, belki işin planlayanı, çünkü bütün yolları aşacak, her yolcuyu bağrına basacak, onları en azından birbirine ulaştıracak gençlik ve güzellikte… Güzelin çirkin işi olmaz, derdi ananem, güzele bakın işiniz güzel olsun, derdi. Bu kız kaptansa eğer, yolcularına ‘siz birbirinize bakın, gerisi kolay, hallederiz, ağaçlar ve deniz de sizin muhabbetin tanıkları olur, gerisi ha çay, ha kahve, ha söz, ha susmak, ne farkeder?’ diyordur, en azından içinden diyordur. Fotografiye bakanlar duymasa da olur.

Peki kimler gelir bu uzak durağa? Bence eski sevgililer…

Zaten şu illet 14 Şubat da eski sevgiler günü olmalı, hediye almasız, kutlamasız, sözsüz.

Pencerelere kanaviçe nakışlı, kıyısı dantelli perdeler asılabilir, toplanır elbet iki yana, deniz ve ağaçlar girsin içeri. Bir de selluka çiçekleri ve mis kokusu. Eski sevgililer ayrı gelecek, ayrı gidecek, yok öyle yanlış ödevi silmek, kanaat notuyla geçmek.

Gün kavuşunca her masaya bir mum, ister aydınlık için, ister derdine yansın diye. Belki gökte testeker bir mehtab, ne mum ister ne çerağ insan.

‘Nerde bende o yürek, yardan cayacak?’ şarkısı yasak, Sezen serbest. Hasret de serbest, ah etmek, belki birbirinin eline dokunmak, gözünün bebeğinde yitip gitmek, ama, o kadar, ötesi yok!

Bu otobüsün de ötesi ve gidesi yok, menzili kırık hayatlar ve yeni başlangıçlar.

Belki bunların hiçbiri, otobüs kaportacıda, onarılıyor, kız da kaportacının kızı yahut oralardaki bir moda çekiminin modeli, neden peki mekan ve fotoğraf sanatçısının yakaladığı görüntü aşkı çağrıştırıyor? Hevesiniz öyle sizin, hasrete hikâye uyduruyorsunuz efenim…

Ama, hikâyeler onu anlatacak olanın yoluna çıkarmış, belki de ondan…

Kırıklarınızı onaranlarınız çok olsun, yeni başlangıçlarınız ve katedecek yollarınız, umutlarınız, şarkılarınız da öyle.

Lastikleri çoktan sönmüş, jantları eğri büğrü olmuşsa da bu otobüs sizi düşler durağına taşısın…