Yaşar Aksoy

Edip Avun’u, 1980 yılında Karşıyaka Cumhuriyet Savcısı Berin Taşan ile beraber Karşıyaka’da Fazılbey Caddesi üzerindeki evinde ziyaret etmiş, çocukları ve çiçek dolu bahçesiyle mesut bir hayat yaşayan Edip Bey’in anlatımını teybime kayıt etmiştim. Aradan 40 yıl geçtikten sonra teybin tam çözümünü burada aktarmak isterim.

Bursa’nın işgalinde bir Yunan neferini yaralamaktan dolayı ölüm cezasıyla Atina’ya götürülmek istenen 19 yaşındaki Edip, bir yolunu bulup arkadaşlarının yardımı ile kaçarak Kuvayı Milliyeye katılmıştı.

Bursa Sanayi Mektebi İdadisi Elektrik Bölümü’nün ilk mezunuydu. Böylece Çankaya Köşkü’nün ilk fen memuru oldu. Atatürk’ün ilk yurt gezisinde ve daha sonraki tüm yurt gezilerinde yanında bulundu.

Amcasının kızı ile evli olan tarihçi Ziya Şakir akrabası idi. Çankaya Köşkü’nde geçen yaşamını, bu önemli tarihçiye anlatmasına ve bazı önemli fotoğrafları ona vermesine rağmen, bu hatıralar bir türlü yayınlanmadı.

Edip Avun doğumundan Bursa’nın işgaline kadar olan yaşamını şöyle anlattı:

“.. Doğduğum yer, 1879 yılında Bosna Vilayeti’nden ayrılarak Kosova Vilayeti’ne bağlanan ve Boşnak dilinde Novopazarski ismi ile geçen Yenipazar’dır. 1901’de o zaman sınırlarımız içinde olan Yenipazar’da böylece doğmuşum. Müderris babam ben küçük iken öldü. Amcam Kolağası Mehmet Hasip, Üsküp’e yanına beni aldı, ilkokulu Selanik’te okudum. Amcam Alay Komutanı olarak Rodos’a, sonra Şube Reisi olarak 1915’te İzmir’e tayin oldu. İzmir’e geldik. Şehirde müthiş bir kolera salgını vardı, hemen amcamı Bursa’ya tayin ettiler. Bursa Sanayi Mektebi İdadisi’nde yeni açılan Elektrik bölümüne beni yazdırdılar. Okulumuz beş senelik idi. Şehirde henüz elektrik şebekesi yoktu. Elektrikten anlayan yani bizi yetiştirecek olan öğretmeni de bulmak çok zordu.

Zamanın ünlü kumandanı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Çanakkale Savaşında esir edilen ve teknik bilgisi olan İngiliz, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı yabancı subayları Bursa’da ikamete zorunlu tutarak bizim Sanat Mektebi’nde öğretmenlik yapmalarını emretti. 1915 yılında bir İngiliz Albayı bize elektrik dersi verdi. Daha sonra cumhuriyetin ilanından sonra Milli Eğitim Bakanı olan Vasıf Çınar tarih, Mustafa Necati ise edebiyat öğretmenimizdi. Biz son sınıfta iken, 8 Temmuz 1920 tarihinde Bursa işgal edildi”.

Çankaya Köşkü’ne giriş

“.. Bursa 2 yıl 2 ay, 2 gün işgal altında inledi. 11 Eylül 1922 günü Türk Ordusu tarafından kurtarıldı. Ama İstanbul, hala işgal altında idi.

Bursa’nın kurtarıldığı gün, milli kuvvetlere katılarak askerlik görevimi yapmaya karar verdim. Samsun’da akrabam tarihçi Ziya Şakir avukatlık yapıyordu, İstanbul’dan yanına gittim. Askerlik şubesine kaydoldum. Yedek Subay olarak evrakımı hazırlandı. Ankara Askerlik Şubesi’ne teslim etmem gerekiyordu. Ziya Şakir, benimle ilgilenmesi için Sivas milletvekili Rasih Bey’e mektup yazdı. Mektubu ona teslim ettim. O zamanlar elektrikten anlayan eleman ordu içinde çok azdı. Çankaya için güvenilir bir fen memuru aranıyormuş. Rasih Bey, hemen köşk ile görüştü. Biraz sonra köşkten bir araba gönderildi.

Çok heyecanlıydım. Beni alıp doğru Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkardılar, Yanında Latife Hanım ve yaveri Muzaffer Bey vardı. Paşa bana, adımı, memleketimi, nerede okuduğum sordu. Beni tasvip ettiler.. Böylece köşke ilk fen memuru olarak alındım. 1923 yılının başlarındaydık.. Lozan görüşmelerine ara verilmişti. Köşkün ilk elektrik şebekesini kurdum, iki yardımcım vardı”.

Atatürk’ün izlediği sinema filmleri

Çankaya Köşkü’ndeki sosyal yaşam hakkında Edip Avun şu bilgileri verdi:

“.. Cumhuriyetin ilanından önce Ankara Palas’ın arkasında bir Musevi vatandaş yazlık bir sinema açmıştı. Sessiz filmler oynatıyordu. Çankaya köşkü için biz de bir film makinası almıştık. Filmleri sinemacı Museviden temin ediyorduk. Diğer idari işlerde olduğu gibi film işleriyle de Latife Hanım ilgileniyordu. Atatürk’ün devlet işlerinde yorulduğunu hisseden Latife Hanım, bana hemen makinayı hazırlamamı söylerdi.

Filmlerin çoğunluğu kovboy filmleriyle Amerika’yı anlatan belgesellerdi. Bir salona beyaz perde koymuştum. Atatürk’ün yanında daima Latife Hanım, İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Fethi Okyar, Refet Paşa, Ali Fuat Paşa ve sivillerden Ruşen Eşref’le (Ünaydın) Falih Rıfkı (Atay) bulunurdu.

Filmde geniş, modern bir cadde, bir köprü, bir büyük park, haşmetli bir bina görünce, Atatürk filmi durdurmamı söylerdi. Sonra yanındakilere döner açıklamalarda bulunurdu. Notlar aldığı da olurdu. Bir defasında modern bir çiftlik gösteriliyordu, birkaç kez yeniden göstermemi istedi. Belki o zaman ilerde kuracağı ‘Gazi Orman Çiftliği’ni düşünüyordu”.

Latife Hanım ve köşkte ilginç olaylar

“Latife Hanımın küçük kardeşi Ömer Uşşaki, askerliğini yapmak için İzmir’den Köşk’e gelmişti. O günlerde Ankara Palas civarında bir gazinoda konser veren bir Macar topluluğu vardı. Gazinonun müşterilerinin çoğunluğunu Ankara'da bulunan ecnebilerle, bizim milletvekilleri ve üst tabaka teşkil ediyordu.

Ömer Uşşaki, bir gün Almanların hediye ettiği Mercedes Benz marka Atatürk’ün makam arabasını izinsiz Köşk’ten alarak, o varyete grubunda çalışan piyanist Macar aktiristi rızası olmadan yanına alıp Ankara içinde dolaştırdı. Bu haber köşke ulaşınca Atatürk çok sinirlendi. Bu gencin askerlik işlemleri hemen tamamlanıp Diyarbakır’a askerlik görevine gönderildi.

İzmir’de 1898’de doğmuş olan Latife Uşşaki, Mustafa Kemal Atatürk'le 29 Ocak 1923 - 12 Ağustos 1925 tarihleri arasında evli kaldı.

Asıl adı Fatıma Zehra Latife idi. Atatürk, ona “Latifim” diye hitap ederdi. İzmir’in tanınmış ailelerinden olan Uşak kökenli Uşşakizade Muammer Bey ve Adeviye Hanım’ın kızı olarak dünyaya gelmişti. Vecihe, Münci, İsmail, Ömer ve Rukiye adında 5 kardeşi vardı.

İzmir Lisesi’nde eğitim almıştı. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk bölümünde okudu. Londra’da dil eğitimi de almıştır Kurtuluş Savaşı bitmeden Türkiye geri dönüş yapmış. Türk ordusunun İzmir’e girmesinin ardından güvenli bir karargah arayış içerisine giren Mustafa Kemal ve kurmayları, Uşşakizade ailesinin Göztepe’deki köşkünde 20 gün boyunca ağırlandı. Bu dönemde Latife Hanım ile tanışıldı ve yakın irtibat sağlandı. Daha sonrasında Mustafa Kemal’in annesinin sağlık sorunları yaşaması nedeniyle İzmir’e gelmeleri üzerine bizzat Latife Hanım tarafından bakıldı.

Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923’te hayata gözlerini kapadı. Bunun üzerine ise Mustafa Kemal İzmir’e gelerek, Latife Hanım ile 29 Ocak 1923 tarihinde evlendiler ve radyodan ilan edilen boşanacakları 12 Ağustos 1925 yılına kadar birlikte oldular.

Evliliğin ardından Latife Hanım medeni Türk kadının temsilcisi olma görevini üstlendi. Devletin başkentinin Ankara’ya taşınması ile Çankaya’ya gelerek ilk cumhurbaşkanlığı köşkü olarak belirlenmiş olan Kuleli Köşk’e taşındı.

Biz Köşk’te çalışanlar, Latife Hanımdan bir kötülük, aşağılama veya sertlik görmedik. Ancak disiplinli, çok titiz ve prensipleri olan bu hanımefendi ile çalışmak pek kolay değildi. Dediğini yapacaksın, çok dikkatli olacaksın ve tıpkı bir Avrupai disiplin içinde görev adamı olacaksın. Bunları gördük ve yaşadık. 1975 yılında vefat eden bu değerli insana buradan rahmet diliyorum”.

Gazi Paşa’nın Yurt Gezileri

Edip Avun’un bir film gibi anlattığı olaylar, Gazi Paşa’nın yurt gezilerinde gerçekleşmiş:

“.. Benim hatırladığıma göre, Gazi Paşa ilk yurt gezisine 13 Mart 1923 günü çıktı. Benim görevim Köşk’ün teknik işleriyle ilgilenmekle beraber o zamanki kadronun dar olması nedeniyle Gazi Paşa’nın gezilerinde koruma görevi de alıyordum. Nitekim sonradan TBMM Emniyet Amiri olan koruma görevlisi sivil komiser Ahmet Bey ve komiser Remzi Bey ile aynı odada kalıyorduk. Günlük işlerimizle ilgili talimatları her sabah Latife Hanımdan alırdık.

O ilk geziye hem fen amiri, hem de koruma görevlisi olarak katıldım. Gezide Latife Hanım, Kılıç Ali, Başyaver Rusuhi Bey, Salih Bozok, yaver Muzaffer Kılıç, Muhafız Tabur Kumandanı İsmail Hakkı Tekçe, yazar İsmail Habib, Milletvekili Recep Zühtü, şifre memuru Hasan Rıza Soyak, Özel Kalem Müdürü Hayati Bey vardı.

Gezi programı, Eskişehir, Konya, Adana idi.. Aynı yoldan Ankara’ya geri dönülecekti. Tren Eskişehir’e gece yarısı geleceği için vatandaşlar ve görevliler tedirgin olmasın diye Gazi Paşa, Eskişehir Valiliğine istasyonda karşılama yapılmaması için şifreli telgraf çektirdi. Programa göre Eskişehir’de dönüşte durulacaktı.

13 Mart’ı, 14 Mart’a bağlayan soğuk ve karanlık bir gece yarısı saat 03-04 arası trenimiz Eskişehir garına girdi. Eskişehir Valisi yanında kalabalık bir heyet olduğu halde Gazi Paşa’yı karşılamak üzere istasyona geldi. Paşa, o esnada özel kompartımanında istırahatte idi. Başyaver tarafından uyandırıldı. Giyinip vagondan indi, karşılamaya gelenlerin ellerini sıkıp tekrar kompartımanına çekildi. Eskişehir’den ayrıldıktan hemen sonra şifre memuru Hasan Rıza Soyak’a valinin görevden alınmasına dair Ankara’ya tel çekilmesi emrini verdi”.

Hac için ödenen paralar kurşun olarak bize dönecek!

“.. Konya’da iki gün kalınacaktı. Eskişehir’i geçtikten sonra Konya’dan şifreli bir telgraf geldi. Şifreyi Hasan Rıza Bey’e ben verdim. “Konya’da Gazi Hazretlerini karşılamaya gelen heyet, Hacca gidilmesi için kendilerinden müsaade isteyecekler, bilgilerine arz ederim” anlamında bir telgraftı.

14 Mart 1923 günü sabah vakti Konya’ya vardık. Büyük bir kalabalık istasyona toplanmıştı. Yollara halılar döşenmiş, kesilmek için onlarca koyun getirilmişti. Coşkulu bir görünüm vardı.

Gazi Paşa, terenden inip karşılamaya gelen Vali Kazım Müfid Bey ve Ordu Kumandanı Ali İhsan Sabis Paşa ve yanındakilerin elini sıkıp tekrar kompartımanına çekildi. Önceden şehirde kalınacağı söylendiği için herkeste bir şaşkınlık belirdi. Oysa Gazi Paşa, kapalı telgrafı aldıktan sonra Konya’da biraz bekleyip hemen Adana’ya hareket edilmesi için talimat vermişti.

Kompartımanın penceresinden dışarı bakıyordum. Vali Kazım Müfid Bey, beni yaverlerden birisi sandığı için yavaşça yanıma yanaştı. “Gazi Hazretleri ile görüşmek arzumuzu kendilerini nakledebilir misiniz?” diye sordu. Ben de arzularını Başyaver Bey’e ileteceğimi söyledim.

Gazi Paşa, altı kişilik bir heyet seçerek göndermelerini istedi. Ziyaretler için kullanılan özel vagona altı koltuk yerleştirildi. Valinin başkanlığında altı kişilik heyet gelip yerlerini aldı. Heyettekilere Gazi paşa’nın bulunduğu kompartımana girerlerken, içerde ikinci kahve geldiğinde mekanı terk etmeleri gerektiği münasip lisanla anlatıldı, bu usul aynen Çankaya Köşkü’nde de gelenek olarak uygulanırdı.

Heyette sözcü olarak seçilen kişi söz aldı:

-Paşa Hazretleri, harpler sebebi ile Hac farizasını eda edemedik. Hacca gitmek için Arabistan yolculuğuna çıkmak isteriz, müsaade buyururlar mı? diye sordu.

Gazi Paşa, sert ve kesin bir şekilde cevap verdi:

-Katiyen olmaz. Vereceğiniz para, oraya hakim olan İngilizlere gidecek ve kurşun olarak bize geri dönecektir!..

Etrafı derin bir sessizlik kapladı. İkinci kahve de geldi ve heyet sessizlik içinde kompartımanı terk etti. Biraz sonra da trenimiz Adana’ya doğru hareket etti. Bu yurt gezimiz çok önemlidir. Çünkü Adana dönüşü yeniden Konya’ya geldik. Gazi Paşa, 1923 yılının 20 Mart ile 23 Mart tarihlerinde Hükümet Konağı, Konya Lisesi ve Konya Türk Halk Ocağı’nda laiklik üzerine çok önemli ateşli konuşmalar yaptı, özellikle gerçek din bilginlerine ihtiyacımız olduğunu anlattı.

Evlenince köşkten üzülerek ayrıldım

Edip Avun Bey, evlenince Çankaya Köşkü’nden ayrıldı. Kendisi o günleri hasretle anlattı:

“.. 1923 ile 1926 yıllarında köşkte üç yıl kaldım. İşim çok rahat, ve onur vericiydi. Yalnız evlenme çağım gelmişti. Evli olarak köşkte kalmamazdım. Paşa Hazretlerinden izin aldım. Çok üzülerek köşkten ayrıldım.. Anadolu – Bağdat Demiryollarına girdim. 1956 yılında Sivas Devlet demiryolları Şube Amirliğinden emekli oldum. Ancak 1926 yılından sonra da Gazi Paşa’nın isteği üzerine ölümüne kadar yaptığı yurt gezilerine görevli olarak katıldım”.

Yarın: Lavtacı Teğmen İsmail Raşit