Rus ordusuna yardakçılık yapan Ermeni çetelerinin zulmü o kadar ileri boyutlara tırmanmıştır ki, birçok Rus subayı yıllar sonra yayınladıkları hatıralarında bu vahşi günleri tiksinerek anlatmışlardır. Ermeni komitecileri tarafından oğlu öldürülen bir babanın yakarışı, Anadolu’nun ünlü bir türküsüdür: “Ağlar Yakup ağlar, Yusuf’um deyu… Vuruldu da gelmedi, vah oğlum deyu…”

Yakup Ağa, Erzurumlu bir garip ihtiyardır.. Rus işgalinde Ermeni komitecilerince tahrip edilen kentin yıkık bir çeşmesinin kenarına oturmuş, öksüz ve acılı kalbinin kuytu köşelerinden kopan bir iniltiyle oğlu Yusuf için ağıt yakmaktadır…

Ağlar Yakup ağlar, Yusuf’um deyu

Vuruldu da gelmedi, vah oğlum deyu…

Ah ki, ne ahh! Ermeni bombaları ile yanıp yıkılan o kadar çok kasaba ve köy, Ermeni hançerleri ile şehit olup ıssızlığa karışan o kadar çoluk çocuk vardı ki! Yakup Ağa, yaktığı ağıtın, günün birinde tüm Anadolu'nun gözünü kanlı kanlı ağlatacak bir türkü olacağını, tabii ki bilmiyordu..

Evet, Ermeni toplumu öteden beri, başta Ruslar ve İngilizler tarafından kışkırtılıyordu. Ancak, ihanetin şekillenmesi ve vahşetin doruğa tırmanması, Hınçak ve Taşnak isimli Ermeni terör örgütlerinin kurulması ile başlamıştı.. Ve böylece Anadolu'da kan gövdeyi götürmüştü. 1915 yılı bu sürecin en acı ve en dehşet verici sayfalarını oluşturmuştur. Tanrı, Anadolu'ya bir daha böyle kıyım vermesin.. Şimdi 1915 yılına dönelim.

Ruslar Ve Ermeniler

"Ruslar geliyor! Ruslar geliyor! Ruslar geliyor!" Bu haykırış, Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya'nın Türkiye'ye savaş ilan etmesi üzerine, Ermeni komitelerinde bir fırtına gibi esiyordu. Taşnak Komitesi yayın organı Horizon, derhal şu bildiriyi yayınlamıştı:

"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilaf devletlerinin yanında yer alacaklar ve bütün güçlerini Rusya'nın emrine verecekler, ayrıca gönüllü isyan alayları teşkil edeceklerdir."

Taşnak Komitesi örgütüne ise şu talimatı vermişti:

".. Ruslar, Türk sınırını geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında, her yerde isyanlar çıkarılmalı, böylece Türkler iki ateş arasında kalmalıdır. Osmanlı ordusunun Rusya içinde ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir."

Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Van milletvekilliği yapan Papazyan ise bir başka bildiri yayınlayarak, "Kafkasya'da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rusya ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni isyan alayları ile Kafkas gönüllülerinin hemen birleşmesini" istemiştir.

24 Nisan Nedir?

Bu haince isteklerin hemen hepsi gerçekleşmiştir. Rus kuvvetleriyle sınırı ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lakabıyla bilinen eski Osmanlı Milletvekili Karekin Pastırmacıyan bulunmuştur. Yine Osmanlı Milletvekili Papazyan, çete kurup Van, Bitlis, Muş dolaylarında Türk köylerini ateşe vermeye başlamıştır. Bir başka Osmanlı Milletvekili Hamparsum Boyacıyan, tüm Ermeni çetelerini birleştirerek Osmanlı ordusunu arkadan vurmuştur.

Osmanlıların Doğu birliklerindeki tüm Ermeniler, silahlarıyla birlikte firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlardır. Yıllardır Ermeni okul ve kiliselerinde biriken silahlar Ermeni halkına dağıtılmış, askerlik şubeleri ve cephanelikler basılarak yeni silahlar elde edilmiştir.

Eski çeteler, yeni genç savaşçılarla takviye edilmiş ve erkekleri cephede olduğu için savunmasız kalan yüzlerce Türk kasaba ve köyleri, bu arada büyük şehirler basılmış, geniş katliamlar yapılmıştır. Osmanlı Ordusu arkadan vurulmuş, harekatı engellenmiş, köprüler ve ikmal yolları havaya uçurulmuş, konvoylar pusuya düşürülmüştür.

Rus ordusuna yardakçılık yapan Ermeni çetelerinin zulmü o kadar ileri boyutlara tırmanmıştır ki, birçok Rus subayı yıllar sonra yayınladıkları hatıralarında bu vahşi günleri tiksinerek anlatmışlardır. Ancak Rus Çarı 2. Nikola, Van'daki Ermeni Çeteleri Komutanlığı'na 21 Nisan1915'te bir telgraf göndererek, "Rusya'ya yaptıkları hizmetler nedeniyle Ermeni kahramanlarına teşekkür ediyorum" demek inceliğini (!) göstermiştir.

Bütün bunlar Doğu Cephesinde olup biterken, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale'de destan gibi bir direniş gerçekleşmekte, Türk askerleri Galiçya'dan Irak'a kadar birçok cephelerde düşmanla göğüs göğüse çarpışmaktadır.

Osmanlı Hükümetinin Ermeni ihanetine karşı oldukça geciken ilk tepkisi, 24 Nisan 1915 günü gerçekleşti. Hükümet, o tarihe kadar elini kolunu sallaya sallaya İstanbul'da bile takır takır faaliyet gösteren Ermeni komitelerini kapatıyor ve yöneticilerden 235 kişiyi devlete isyan etme suçundan tutukluyordu.

Ermenilerin, her yıl kendilerinden geçercesine andıkları "Soykırım Yıldönümü" dedikleri 24 Nisan, işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir.

Zorunlu Tehcir

Osmanlı Hükümeti, Alman Genel Kurmayı’nın önerisi ve baskısıyla 27 Mayıs 1915 tarihinde "Tehcir Kanunu" çıkarır. Bu cezai bir işlem değildir. Güvenlik nedeniyle yalnızca Doğu Anadolu'nun bazı kesimlerindeki Ermeniler toplu biçimde, daha güneydeki topraklara özellikle Suriye'ye gönderilmiştir. Ermeni konvoylarının Osmanlı askerleri tarafından korunmasına rağmen, nefret ve infial içindeki Anadolu kentlerinden, kasaba ve köylerinden geçerken yol boyunca yoğun feci saldırılara uğradığı doğrudur. Kürt aşiretleri bu kıyımda başrolü oynamışlardır.

Bu olaylarda masum Ermeni ahali kayıplara uğramıştır, perişan olmuşlardır. Bunu kimse inkâr etmemektedir, edemez... Ancak savaş, isyan, genel asayişsizlik, kıtlık, salgın hastalıklar ve kötü hava şartlarının üst üste bindiği 1915 yılında tehcir olayları Ermeni isyanını doğurmamış, Ermeni isyanı tehciri doğurmuştur.

Karşılıklı olarak çok kan dökülmüştür. Birçok suçsuz Ermeni ve Türk yaşamlarını yitirmişlerdir. Türklerin kayıpları, bazı tarihçilere göre Ermeni kayıplarının üç katıdır ve ihanete uğrayan Türklerdir, kıyıma uğrayan Ermenilerdir, iki halka da yazık olmuştur… Tarihin böylesine zalim olduğu bir zaman tarihte az görülmüştür.

Gerçek suçlu acaba kimdi? Olayları durdurmak için Tehcir Kanunu'nu çıkaranlar mı, yoksa çetelerin başında Türk köylerini basan Osmanlı Mebusan Meclisinin Ermeni milletvekilleri mi? Yoksa Rusya mı? İngilizler mi? Tehciri planlayan Almanlar mı?... Alman-Osmanlı derin devleti mi?... Paranoyak kesimlerin iddia ettiği gibi Yahudiler mi, yani gizli İbrani asıllı İttihat ve Terakki liderleri mi?... Suçlu listesini uzatmak mümkündür.

Sorunu Kim Başlattı?

Amerikalı tarih profesörü Justin McCarthy, 24 Nisan 2002 tarihinde Yeditepe Üniversitesi’nde “The First Shot” (Kim Başlattı?) başlıklı özgün konuşmasında Osmanlı devletinin uyguladığı Tehcir’in haklı sebeplerle yapıldığını ısrarla belirtti:

“Ermeni isyancılara karşı koyan Türkler ahlaki açıdan doğru olanı yapıyorlardı. Kullandıkları yöntemler her zaman iyi değildi. Savaşın kızıştığı anlarda suçlar işlendi, hatalar yapıldı. Ama Türkler bir azınlığın egemenliğine karşı koymakla kesinlikle haklıydılar. Türklerin kendilerini savunmaya hakları vardı.

Daha önce de söylemiştim. Ama bir kez daha tekrarlamaya değer. Osmanlılar, Ermeni isyancılara karşı koyarken rasyonel bir davranış içindeydiler. Ermenilerin diğer asilerden hiçbir farkı yoktu. Osmanlılar, Doğu Anadolu, Arabistan ve Bosna’da Müslüman isyancılara, Balkanlarda ise Hıristiyan isyancılara karşı savaşmışlardı. İmparatorluklarını ve halkını savunmak için savaşmışlardı. Doğal olarak aynı şekilde Ermeni isyancılara karşı da savaştılar. Birçok kusura rağmen Osmanlılar görevlerini yerine getirmeye çalıştılar. Asıl suçlu olanlar davaları uğruna öldürme eylemini ilk başlatanlardı. Kimse Türklerin tamamen masum olduğunu söylemeye kalkmasın, ancak asıl suçlular masumları öldürmeyi ilk başlatanlardır. Sorunları ilk başlatanlar her seferinde Ermeni milliyetçileridir. Ermeni isyancılarıdır. Bu suç onların üzerlerinde kalacaktır.”

Not: Söz konusu konuşma metni, ilk kez “Türkiye Günlüğü” dergisinin 6.8.2002 sayısında yayınlandı. Daha sonra Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Sedat İşçi’nin çevirisi ile, Dr.Mustafa Çalık’ın derlediği “Ermeni Soykırımı İddiaları” (Cedit Neşriyat, Ankara, 2006) isimli kitapta yayınlandı.