1978 İstanbul doğumluyum. Deniz yarbayı babamın tayini sebebiyle 11 yaşımdan beri İzmirliyim. Çocukken, annemle çok tiyatro izledim. Belki şimdilerde yapmaktan izlemeye fırsat bulabildiğim kadarından fazlasını çocukken izlemiş olabilirim. Her pazar Bağdat Caddesi’nde banka tiyatrolarının çocuk oyunlarına kar, fırtına demez giderdik. Hiç oyunculuğa heves ettiğimi hatırlamıyorum. Oyunları izlerken beni oyundan koparan şey, sahnenin üzerinde asılı bir dekor parçası varsa, onun orada nasıl durduğu olurdu. Yukarıda ne var? Bir yere mi asılı? Şu üst tarafı bir görebilsem merakıyla hayallere dalıp, kendime geldiğimde oyunun konusunu başka bir yerde bulurdum. Çalışan anne-baba çocuğu olduğumdan, yazları Marmara Denizi’nde bir ada olan Avşa’nın kimselerin olmadığı bir koyunda, babaanne ve dedeyle geçiriyor, burada denizden gelen çeşitli şeyleri toplayıp, yapıştırarak kendime arkadaşlar, üzüm bağının budanmış kütüklerinden adamlar, kullanılmayan tahta ve iplerden uyduruk oyun parkları yapıyordum. Güzel sanatlar okumaya karar verdiğimde uygun bölümü ararken, sahne tasarımı bölümünü duyunca 'İşte' dedim, 'Aradığım bölüm bu.' İçinde hepsi var, hem de üç boyutlu, üstelik tiyatro da var. Daha ne isterim. 1997 yılında sahne tasarımı yolculuğu böylece başlamış oldu.
15 YILDA 50 DEKOR 41 KOSTÜM
- Eğitim sürecinizden başlayarak da uzun bir mesleki yolculuğa başlamışsınız.
‘ÖMRÜMÜN EN KIYMETLİ HEDİYESİ’
Bu benim için fazlasıyla hassasiyetli bir konu. İdareciliğin nasıl olması ve olmaması gerektiği konusunda bana çok şey katan Nilüfer Kent Tiyatrosu’ndaki görevime devam ederken, memleketimde kurulacak Şehir Tiyatrosu’nun her adımını, atanacak Genel Sanat Yönetmeni’ni her meslektaşım gibi merak ve heyecanla, açıkçası biraz da endişeyle takip ediyordum uzaktan. Çünkü bir tiyatronun genel sanat yönetmeni o tiyatronun bütün çizgisini belirler. Genel Sanat Yönetmeni’nin Yücel Erten olduğunu öğrendiğim günkü mutluluğumu anlatamam. Çünkü ben uzağında olsam da memleketimin tiyatrosu artık olabilecek en güvenilir, en ilkeli eldeydi. Bunun sevinciyle rahatlamışken, Yücel Erten’in birlikte çalışacağı Sanat Teknik Direktörü’nü aradığı, portfolyomu görmek istediği bilgisi bana ulaştı. 'Düşüşü sert olur' diye, fazla ümitlenmemek ve heyecanlanmamak için kendimi durdurduğumu itiraf etmeliyim. Kendisiyle yaptığımız ilk telefon görüşmesinde, 'İzBBŞT’nin kuruluşunda Sanat Teknik Direktörü olarak kendisiyle çalışmak ister miyim?' diye bana sorduğunda, yıllardır meslek hayatımda yaşadığım tüm zorluklar, kadrosuz ve güvencesiz geçen uzun yıllar, her biri bir bahar çiçeği olmuş üzerime yağıyordu. O anı tarif edebilmem için şair olmam gerek. Artık sadece mesleğimden vazgeçerek, dönebilme ihtimalim olduğunu sandığım İzmir’e, memleketime 17 yıl sonra geri dönmek, üstelik bu şekilde dönmek bana ömrümün en kıymetli hediyesidir. O gün üzerime yağan o çiçekleri her zaman saklıyorum. Her zorluğun gücünü ve enerjisini o bahar çiçeklerinden alıyorum. Yine o çiçeklerin enerjisiyle, her zorlukta ekibimin moralini ve keyfini de yüksek tutmaya özen gösteriyor, onlara nasıl güzel ve nitelikli bir oluşumun içinde olduğumuzu ve bunun kıymetini hatırlatıyorum.
‘SAHNEYİ BAŞTAN YARATIYORUZ’
Evet, bir oyunu izlerken sahnede gördüğünüz oyuncu dışındaki tüm görsel, direktörlüğümüzün yaratımının ve emeğinin ürünü olarak sahneye geliyor. Sanat Teknik Direktörlüğü’nde dört ana başlıktan söz edebiliriz: ilki ve tabii ki en önemlisi sanatsal kısım, tasarım. İkincisi teknik, tasarımların hayata geçmesi. Üçüncüsü, hayata geçen tasarımların her temsilde kurulup kaldırılması, bakımı, onarımı. Dördüncüsü, tiyatromuzla ilgili sahne tadilatı, gişe tasarımı, mekânsal yapılandırma ve estetik dokunuş gerektiren diğer tüm işler. İlk sezonumuzu bitirirken, bir yandan dört güzel oyunumuzun dekor ve kostümlerini, ışık tasarımını sahneyle buluşturup, bir yandan da sistemimizi ana hatlarıyla oturttuk diyebilirim. genel sanat yönetmenimiz ile birlikte yıllık repertuarımızın prömiyer tarihlerini belirler, prömiyerden 1 hafta önce dekor ve kostümlerimizi sahneye teslim etmek üzere, geriye doğru tasarım ve imalat takvimimizi çıkarırım. Tasarımcılarımıza araştırmalarını ve çizimlerini yapacak yeterince zaman tanıdıktan sonra genel sanat yönetmeni, sanat teknik direktörü, yönetmen, tasarımcılar ve dramaturgun katılımıyla tasarım toplantılarımızı yaparız. Yaklaşık 1-1.5 ay süren meşakkatli bir atölye yolculuğundan sonra belirlenen tarihte dekorumuzu sahneye kurar, kostümlerimizi oyuncularımıza giydiririz. Ardından dekor ve kostümleri hazır olan oyunumuzun ışık tasarımı yapılır ve genel provalar başlar. Prömiyerle birlikte, oyunda görevli olan sahne teknik ekibi arkadaşlarımız, çizimden sahneye taşıdığımız tüm dekor ve kostüm parçalarının ve ışıkların prömiyer günündeki hali ve kurulumuyla her oyunda yeniden kurar, aynı hallerini muhafaza eder, oyun esnasındaki değişimlerini sağlarlar. Hasılı Sanat Teknik Direktörlüğü’nde tempo ve heyecan hiç azalmaz.
- Bu yoğun çalışma temposunun meyvesini de almaya başladı ekibiniz aldığı ödüller ile.
ilk sezonumuzda, 'Robinson Dans Öğreniyor' oyunumuzla Yeni Tiyatro Dergisi en iyi dekor tasarımı ve en iyi kostüm tasarımı ödülünü tiyatromuza taşıdılar. Henüz ailemize katılmadan evvel Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı yarışmayı kazanan başrealizatörümüz, imalatlarımızdan bulduğu boşlukta Karantina Meydanı’na diktiği Corona Tıp Şehitleri Heykeli ile bizi gönendirdi. Kore Uluslararası Heykel Sempozyumu’ndan davet alan tek Türk heykeltıraş olarak sayın başkanımızın görevlendirmesiyle tatil dönemimizde bu sempozyuma katıldı. Alanlarıyla ilgili son derece dinamik ve heyecanlı, kendilerini geliştiren, çoğunun kendi sanatsal faaliyetlerini de olan harika bir teknik ekibimiz var. İzBBŞT henüz emeklemeye başlayan bir bebek. Süreç ilerleyip oyunlarımız çoğaldıkça tüm ekibimizin ve tiyatromuzun gücü daha da görünür olacaktır.
‘24 YIL SONRA HALA HEYECANLI’
Sahne tasarımı, içinde birçok alandan parçalar bulunduran çok özel ve nitelikli bir meslek. Temelinde tiyatro var, bir teksti okuduktan sonra hayal etmeden evvel, önce bir tiyatrocu olarak yönetmenin sahneleyeceği üslup üzerinden oluşturacağınız tasarımda bir tarihçi gibi dönemi araştırmanız, bir dramaturg gibi karakterlerin sosyo-ekonomik, psikolojik durumlarını belirlemeniz, bir ressam gibi çizim yapmanız, yaptığınız çizim üzerinden yönetmenle mutabık kaldıktan sonra, atölyeye girecek imalat için bir mimar gibi teknik çizim ve maket yapmanız, kullanılacak malzemeyi tanımanız ve seçmeniz, nihayet atölyeleri bir şantiye şefi gibi yönetmeniz, kostüm yapıyorsanız onaylanan çizimlerden sonra, gerekirse dikişin teknik çizimini yapmanız, hangi kumaş cinsinin hangi modelde iyi duracağını değerlendirerek seçiminizi yapmanız ve terzihaneleri yönetmeniz gerekir. Bunca farklı meslekten parçalar içeren sahne tasarımında kimi zaman sadece bir kavramı, bir hissi sahnede üç boyuta çevirirsiniz. Bazen de belki koca bir boşluktur oyunun arzu ettiği mekan, o boşluk olur tasarımınız. Bu işi aradan geçen 24 yıla rağmen hala ilk tanıştığım zamanlardaki kadar büyülü ve heyecan verici buluyorum. Kağıttaki çizgilerimi sahnede görmek kadar beni heyecanlandıran bir şey hala yok. (