KAZİM BOZKURT/İzmir'i besleyen barajlar kuruyup "ölü hacim" seviyesine inerken, zeminindeki çatlaklar nedeniyle su tutmayan Gördes Barajı için milyonlarca liralık "vana ve aydınlatma" ihalesi açıldı. Uzmanlar "Batan gemiye makyaj yapılıyor" derken, kentin yeraltı suları tükeniyor ve İzmir adım adım büyük bir su krizine sürükleniyor.
İzmir, kuraklık ve su yönetimi konusunda tarihinin en kritik günlerini yaşıyor. Şehrin su ihtiyacını karşılamak için milyarlarca lira harcanarak inşa edilen Gördes Barajı, su tutmadığı iddiaları ve zeminindeki çatlaklarla gündemdeyken, şimdi de çok daha vahim bir tabloyla karşı karşıya. Türkiye'nin önde gelen yerbilimcilerinden Prof. Dr. Doğan Yaşar, İzmir'in su kaynaklarının tükendiğini ve yetkililerin halktan gizlenen acı gerçekleri bir bir açıkladı. Yaşar'ın tespitleri, İzmir'in sadece susuzlukla değil, aynı zamanda yanlış yönetim ve planlama hatalarıyla da boğuştuğunu gözler önüne seriyor.
Barajın dibini sıyırdık: "Çamurlu su içiyoruz"
Prof. Dr. Doğan Yaşar'ın açıklamaları arasında en çarpıcı olanı, hiç şüphesiz Gördes Barajı'nın mevcut durumuyla ilgili. Yaşar, barajın aktif doluluk oranının Ağustos ayında sıfırlandığını belirtiyor. Peki, o tarihten bu yana İzmir'e verilen su nereden geliyor? Cevap ürkütücü: Ölü hacim.
"Ölü hacim", bir barajın en dibinde kalan, tortu, balçık ve ağır metallerin birikebildiği, normal şartlarda asla kullanılmaması gereken su kütlesi anlamına geliyor. Yaşar, "3 Kasım'dan itibaren Gördes'in ölü hacminden su çekmeye başladılar. Bu su, barajın dibindeki pisliğin biriktiği yerdir. Normalde bu suyun çekilmemesi, yeraltı sularını beslemesi için bırakılması gerekir. Ancak şu ana kadar yaklaşık 4 milyon metreküp ölü hacim suyu çekildi" diyerek durumun vahametini ortaya koydu. Benzer bir kaderi şu an doluluk oranı yüzde 1.02'ye düşen Tahtalı Barajı da paylaşıyor. İzmir, kelimenin tam anlamıyla barajların dibini sıyırıyor.
Kefen paramız bitti
Su krizinin sadece barajlarla sınırlı kalmadığını vurgulayan Yaşar, asıl tehlikenin yeraltı sularında olduğunu belirtiyor. Yeraltı sularını, zor günlerde kullanılmak üzere saklanması gereken "kefen parası"na benzeten Yaşar, İzmir'in bu rezervi de tükettiğini söyledi.
"Bizim sigortamız yeraltı sularıdır. Ancak vahşi sulama ve kontrolsüz çekim yüzünden su seviyesi 60-70 metrelerden 300 metrelere kadar geriledi. Kefen paramızı harcadık, bitti. Artık gidecek yerimiz kalmadı" diyen Yaşar, bu durumun geri dönülemez çevresel felaketlere kapı araladığını ifade etti.
"Delik baraja makyaj ihalesi"
Gördes Barajı'nın su tutmadığı, zemininin "süzgeç gibi" olduğu yıllardır konuşuluyor. DSİ'nin son açtığı ihale ise bu tartışmaları alevlendirdi. Barajın zeminindeki çatlakları onarmak ve su kaçağını önlemek yerine, vana değişimi, aydınlatma ve ölçüm odası revizyonu gibi "makyaj" niteliğindeki işler için ihaleye çıkılması tepki çekti.
Yaşar, bu durumu "ölü yatırım" olmasa da öncelik hatası olarak değerlendiriyor: "Barajın dibi delik, su tutmuyor. Yüzde 10 seviyesini geçemiyor. Önce bu deliklerin, çatlakların kapatılması lazım. Biz ise ışıklarını tamir ediyoruz. Bu mantıkla su sorununu çözemeyiz."
Küçük Menderes çöküyor, obruklar oluşuyor
İzmir'in su ihtiyacını karşılamak için komşu il Manisa'nın yeraltı kaynakları da hoyratça kullanılıyor. Yaşar'ın verdiği bilgilere göre, sadece Manisa havzasının altından günde yaklaşık 500 bin metreküp yeraltı suyu çekiliyor. Bu "su sömürüsü", Manisa ovasının çökmesine neden oluyor.
Gölmarmara'nın tamamen kuruması, Küçük Menderes havzasında oluşan obruklar ve yarılan topraklar, bu çöküşün en somut kanıtları. Toprak, altındaki su çekildiği için dayanak noktasını kaybediyor ve çöküyor. Bu durum, bölgedeki tarımsal üretimi ve yerleşim yerlerini tehdit ediyor.
Fakirin de fakiri bir kent
Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Ancak İzmir'in durumu ülke ortalamasının da çok altında. Türkiye genelinde kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.300 metreküp iken, bu rakam İzmir'de sadece 600 metreküp.
Uluslararası standartlara göre 1.000 metreküpün altı "su fakirliği" sınırı kabul ediliyor. Doğan Yaşar, bu veriler ışığında İzmir'i "Su konusunda fakirin de fakiri" olarak tanımlıyor. Bu tablo, İzmir'in suyu yönetirken diğer şehirlere göre çok daha dikkatli ve planlı olması gerektiğini gösteriyor.
İZSU'da su bilimcisi yok
Yaşar'a göre krizin bu noktaya gelmesinin en büyük nedenlerinden biri İZSU'daki kadrolaşma.
"Yönetimde bir tane bile su bilimcisi, hidrojeolog yok. Karar vericiler suyu bilmiyor" diyen Yaşar, bu eksikliğin yanlış kararlara ve geç kalınmış önlemlere neden olduğunu savunuyor.
Kayıp-kaçak oranı korkutucu
İZSU'nun resmi verilerine göre İzmir'deki kayıp-kaçak oranı yüzde 25 seviyesinde. Ancak Doğan Yaşar, gerçek oranın yüzde 35 civarında olduğunu iddia ediyor. Yani musluğa gelen her 100 litre suyun 35 litresi, şebekedeki çatlaklar ve kaçaklar nedeniyle toprağa akıp gidiyor.
Sadece gece saatlerinde yapılan su kesintileriyle bile günde 70-80 bin metreküp su tasarrufu sağlandığını belirten Yaşar, bu önlemin çok daha önce alınması gerektiğini vurguluyor.
Kaçak kuyu cenneti Türkiye
Yeraltı sularının tükenmesindeki en büyük etkenlerden biri de denetimsiz açılan kaçak kuyular. İspanya'da kaçak kuyu açanlara hapis cezası verilirken, Türkiye adeta bir "kaçak kuyu cenneti"ne dönmüş durumda.
Yaşar, "İspanya'da 256 kaçak kuyu tespit edildi, sorumlular hapse atıldı. Bizde ise yaklaşık 100 bin kaçak kuyu var. Herkes istediği gibi yerin altına boru çakıp su çekiyor. Bu bir yağmadır ve kimse dur demiyor" diyerek denetimsizliğe isyan etti.
"Savaş çıkar" uyarısı
Röportajın en çarpıcı uyarısı ise gıda güvenliği ve toplumsal barışla ilgili. İzmir'in, Türkiye'nin kışlık sebze ihtiyacının yüzde 60'ını karşıladığını hatırlatan Yaşar, suyun bitmesinin sadece duş alamamak anlamına gelmediğini, çok daha büyük bir felaketin habercisi olduğunu söyledi.
"Musluktan akan su kesilirse idare edersiniz, 3 günde bir yıkanırsınız. Ama tarım suyu biterse, tarlalar kurursa kıtlık başlar. Kıtlığın olduğu yerde de savaş çıkar" diyen Prof. Dr. Doğan Yaşar, meselenin bir milli güvenlik sorunu olarak ele alınması gerektiğini vurguladı.




