Ekrem İmamoğlu: “CHP kuruluşun ve kurtuluşun partisidir”
Ekrem İmamoğlu: “CHP kuruluşun ve kurtuluşun partisidir”
İçeriği Görüntüle

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) İstanbul'daki kalesine mahkeme kararıyla kayyum atanması ve Gürsel Tekin'in polis eşliğinde il binasına girmesiyle yaşanan travma, gözleri şimdi partinin Ankara'daki karargahına çevirdi. 15 Eylül'de Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülecek olan 38. Olağan Kurultay'ın iptali davası, sadece bir hukuki süreç olmaktan çıkmış, partinin geleceğini ve liderliğini doğrudan etkileyecek bir siyasi hesaplaşmanın arenasına dönüşmüş durumda. CHP kulisleri, İstanbul'da yaşananların, 15 Eylül'de Ankara'da yaşanabileceklerin bir "fragmanı" ve "genel merkeze kayyumun provası" olduğu endişesiyle kaynıyor. Parti yönetimi, "yargı kuşatması" olarak nitelendirdiği bu sürece karşı hukuki ve siyasi satranç hamleleriyle direnmeye hazırlanırken, parti içindeki bazı sesler ise "nereye kadar direnebiliriz?" sorusunu sorarak, bir iç çatışmaya yol açmadan uzlaşma yolları aranması gerektiğini dillendiriyor.

'İstanbul fragman, 15 Eylül beklenmeyebilir' endişesi

Gürsel Tekin'in, partililere yönelik biber gazlı müdahalenin gölgesinde İstanbul il binasına girmesi, CHP Genel Merkezi'nde deprem etkisi yarattı. BBC Türkçe'den Ayşe Sayın'ın parti koridorlarındaki nabzı tuttuğu haberine göre, milletvekilleri, belediye başkanları ve parti yöneticileri, 15 Eylül'deki davada, tıpkı İstanbul'da olduğu gibi, "tedbir" gerekçesiyle mevcut genel merkez yönetiminin de görevden uzaklaştırılması ve yerine bir kayyum heyeti atanması ihtimalinin yüksek olduğu görüşünde. Bir CHP yöneticisi, "İstanbul'daki bu görüntülerin ardından, artık her şey olabilir, çünkü hukuki değil, siyasi kararlar veriliyor" diyerek, sürecin hukukun dışına taştığını ifade ediyor.

Hatta bazı parti kurmayları, genel merkeze bir müdahale için 15 Eylül'ün bile beklenmeyebileceği endişesini taşıyor. Kurultay davasının görüleceği mahkemenin, İstanbul'a kayyum atayan mahkemeden dosyayı istediğine dikkat çeken bir milletvekili, "Her an tedbiren kayyum veya mutlak butlan kararı gelebilir. 15 Eylül'ü beklemeye gerek görmeyebilirler. Biz her ihtimale hazırlıklıyız" yorumunu yapıyor. Bu endişeler, partinin 102. kuruluş yıldönümü kutlamalarını bile gölgede bırakmış durumda.

Genel merkezde 'kayyum nöbeti' ve 'uzlaşma' sesleri

Bu "yargı kuşatması" tehdidine karşı CHP yönetimi de karşı hamlelerini devreye soktu. Parti programı çalıştayı ve kuruluş yıldönümü etkinlikleri için Ankara'da bulunan çok sayıda il ve belediye başkanıyla yapılan toplantıların ardından, 15 Eylül'e kadar sürecek bir "genel merkez nöbeti" başlatıldı. Bu çerçevede, gençlik kolları, Ankara'daki milletvekilleri ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin, olası bir ani müdahaleye karşı genel merkezden ayrılmaması kararlaştırıldı.

Ancak bu direniş kararının yanı sıra, parti kulislerinde "uzlaşma" ve "müzakere" sesleri de yükseliyor. "Nereye kadar direnebiliriz?" sorusunu soran bazı partililer, genel merkeze de bir kayyum atanması halinde partinin idari ve mali olarak tamamen kilitleneceğine dikkat çekiyor. "Kayyum geldikten sonra genel sayman da görevden uzaklaştırılacak, inisiyatif kayyum yönetimine geçecek. Burada bir partili, kayyum izni olmadan çay bile ısmarlayamaz. Bir ara yol, bir uzlaşma olmalı" yorumunu yapan bu kesim, Genel Başkan Özgür Özel'in, doğrudan olmasa da "arka kapı diplomasisi" ile eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ile bir müzakere süreci başlatması gerektiğini savunuyor.

Kılıçdaroğlu'nun sessizliği ve kurultay taktikleri

Krizin başından beri koruduğu sessizliği ile dikkat çeken eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutumu ise, parti içindeki en büyük merak ve tartışma konularından biri. Bazı parti yöneticileri, Kılıçdaroğlu'nun bu sessizliğini, olası bir "mutlak butlan" kararı (kurultayın tamamen geçersiz sayılması) sonrasında, partinin başına kayyum olarak atanmayı kabul edeceği şeklinde yorumluyor. Hatta kulislerde, Kılıçdaroğlu'nun olası bir dönüş senaryosuna karşı yeni MYK listesini bile hazırlamaya başladığı iddiaları dolaşıyor. Kılıçdaroğlu'na yakın isimler ise, davanın kendisi tarafından açılmadığını belirterek, yargısal süreçlerin sonucuna göre bir tavır belirleneceğini ifade etmekle yetiniyor.

Bu karmaşık denkleme karşı CHP yönetiminin en büyük kozu ise, delege iradesiyle alınan olağanüstü kurultay kararları. Hem 21 Eylül'de genel merkez, hem de 24 Eylül'de İstanbul için alınan kongre kararlarıyla, olası bir kayyum yönetiminin meşruiyetini ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. CHP kurmayları, tüzük gereği delege imzasıyla toplanan bir kurultayı, genel başkanın veya atanmış bir kayyumun engelleyemeyeceğini savunuyor. Bu stratejiyle, "Kayyum atansa bile en fazla birkaç gün görevde kalabilir, delege iradesiyle seçilmiş yeni yönetim işbaşı yapar" tezi işleniyor.

Gözler 14 ve 15 Eylül'de

CHP'deki bu siyasi ve hukuki satranç oyununda en kritik günler yaklaşıyor. Genel Başkan Özgür Özel, 15 Eylül'deki davadan bir gün önce, yani 14 Eylül'de, Ankara Tandoğan Meydanı'nda büyük bir miting düzenleyerek, yargıya ve siyasi rakiplerine karşı bir "gövde gösterisi" yapmaya hazırlanıyor. 15 Eylül'de mahkemeden çıkacak karar ise, sadece CHP'nin değil, Türkiye'de siyasetin ve demokrasinin geleceği açısından da belirleyici olacak. Tarafların hamleleri, karşı hamleleri ve olası uzlaşma arayışları, Türkiye'nin siyasi gündemini daha uzun bir süre meşgul edecek gibi görünüyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ