DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının 10'uncu yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Kadın hareketinin geçmişten bugüne en önemli kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nin sona erdirilmesini asla kabul etmiyoruz, sözleşmeye ve yaşam hakkımıza sahip çıkıyoruz” ifadelerini kullandı. Çerkezoğlu, “Kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet ve tacizin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı daha etkin önlemler alınmasını, İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Yasa’nın uygulanmasını, ILO’nun işyerinde şiddeti önlemeye yönelik 190 sayılı sözleşmesinin onaylanmasını talep ediyoruz” dedi.

'Kabul edilemez'

Çerkezoğlu, şöyle konuştu: “İstanbul Sözleşmesi, şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu kabul eder ve sözleşmenin imzacısı olan devletlere şiddeti önleme, koruma ve kovuşturma, bütüncül politikaları hayata geçirme yükümlülüğü getirir. Türkiye tarafından imzalanmasına rağmen AKP hükumetleri sözleşmeyi yıllarca etkin bir şekilde uygulanmaktan kaçındı. 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle de Türkiye’nin sözleşmeden çekildiği açıklandı. 'Gelenek, görenek ve Türk aile yapısını bozduğu' yönünde yapılan çarpıtma, algı oluşturma çabası asla kabul edilemez. Şiddete uğrayanı koruma, şiddeti önleme devletlerin en temel görevidir. Bu nedenle, her geçen gün artan kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi’nin sona erdirilmesi değil, etkin bir biçimde uygulanması gerekir. Kadınları ve kız çocuklarını koruma altına almak amacıyla yazılmış ilk ve en kapsamlı uluslararası sözleşmeden vazgeçmek, şiddeti onaylamak anlamına gelir, şiddet faillerini cesaretlendirir. İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Yasa’nın uygulanmasını, ILO’nun işyerinde şiddeti önlemeye yönelik 190 sayılı sözleşmesinin onaylanmasını talep ediyoruz.”

'Vazgeçmiyoruz'

Eşitlik İçin Kadın Platformu'ndan (EŞİK) yapılan açıklamada ise, “Çocuk istismarcılarına af getirilmesi, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, sıraya 6284’ün ve hatta Medeni Kanun’un alınması gibi kazanılmış haklarımıza yönelik saldırılara karşı mücadele etmek için 300’ü aşkın kadın ve LGBTİ+ örgüt/platform/grup tarafından oluşturulan olarak, İstanbul Sözleşmesi’nden, yaşamlarımızdan, haklarımızdan, dayanışmamızdan ve örgütlü mücadelemizden asla vazgeçmiyoruz” ifadelerine yer verildi. Devletin, kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların, yaşlıların, mültecilerin, engellilerin ve diğer dezavantajlı grupların haklarını koruma görevini yerine getirmek zorunda olduğu kaydedilen açıklama, “İstanbul Sözleşmesi çekilme kararından sonraki 12 saat içinde 6 kadın öldürüldü, yani iki saatte bir kadın hayattan koparıldı. 20 Mart’tan 27 Nisan’a kadar sadece basına yansıyan haberlere göre, 24 kadın cinayeti işlendi, 21 kadın şüpheli bir şekilde öldü” denildi.

'2 bin 336 kadın öldürülmeyecekti'

EŞİK'in açıklamasında İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı 2014’ten bu yana uygulanması durumda neler olacağı da şöyle özetlendi: “En az 2 bin 336 kadın en yakınları tarafından öldürülmemiş olacaktı. Sadece son üç yılda 331 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmeyecekti. On binlerce kadın can güvenliği nedeniyle polise, savcılıklara, mahkemelere koşmayacaktı, hastanelerde beden ve ruh acılarıyla tedavi olmayacaktı. Öldürülmüş kadınların çantalarından koruma kararları çıkmayacaktı. Şiddet uygulayıp bir de görüntülerini yayarak övünen erkekler cezalarını olması gerektiği gibi alacak, yeni şiddet olaylarını teşvik edemeyecekti. Kadın katilleri, çocuk istismarcıları kravat, boyun bükme, hakime saygılı davranma indirimleriyle kolayca tahliye edilmeyecekti. Kız çocuklarının okuldan koparılması, evde ya da tarlada ücretsiz işgücü yapılması, erkenden zorla evlendirilmesi mümkün olmayacaktı. İşyerlerinde, okullarda cinsel tacize karşı birimler oluşacak, mobbing uygulamalarına karşı etkin önlemler alınacaktı. Eşit yurttaşlık bilinci kökleşmeye başlayacaktı.”