Sizde de oluyor mu bilmiyorum, bazen kendimizi kentimizi yönetenlerin yerine koyarız. Gözümüze çarpan, güzel olmayan şeyleri hayalimizde değiştirir, onlara hayalimizdeki güzel şeyleri ekleriz. Sanki gerçekleşmiş gibi bir an sevinir, ama çirkinlikleri görmeğe devam ettikçe, mutsuzluğumuz, umutsuzluğumuz artar.

Belediye başkanları da insan sonuçta. Ama ben değil, siz değil, “O” bu koltuğa talip olmuş, “Ben bu kenti daha güzel, daha yaşanabilir yapacağım.” iddiası ile önümüze çıkmıştır. Sorumluluk almaya hazır olduğunu göstermiştir. “Sorumluluk” evet kenti daha yaşanabilir yapmanın sorumluluğu. Değerleri koruma, kültürümüze sahip çıkma, yolundan çiçeğine, suyundan böceğine...

Sorumluluk var

Döneminiz geçse de arkanızdan konuşulmaya devam eder. Yaptığınız güzel işler için iyi, kötü işler için kötü... İşte sorumluluk böyle bir şey. Sizi yaşamınız boyunca takip eder. Hatta daha sonra bile. Geçmiş dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarımızdan sayın Dr. Burhan Özfatura Gözlem gazetesinde köşe yazıyor. Yaşadığımız kent İzmir hakkında deneyimlerine dayanarak görüşlerini aktarıyor. İyi de yapıyor. “Dört göz her zaman iki gözden daha fazla görür.” Ancak bu dönemi eleştirirken, biraz da kendi dönemini yükseltiyor kendi tarafından.

“Ben bilmem, bileni bilirim”

Geçen hafta Gözlem gazetesinde yayınlanan köşe yazısı da sayın Özfatura, "Çalışma prensibim, “Ben bilmem, bileni bilirim”, “Akıllı adam kendisinden daha akıllı insanlarla çalışır” olmuştur." Diyor. Ben de sordum “Bu cümlenizden yola çıkarak, size Agora’nın dibine, Roma yerleşiminin üstüne Mezarlıkbaşı Katlı Otaparkını yapma fikrini hangi "Akıllı Adam"ın verdiğini samimi olarak merak ediyorum. Ben bir rehberim ve İzmir aşığıyım. 46 yıllık rehberlik hayatım da İzmir için iyi bir şeyler yapmaya çalışmakla geçti. O kadar büyük bir SİT alanını 15-20 m. derinliğinde kazılarak, çıkan toprağın içindeki tarihi eserlerle birlikte İnciraltı Kent Ormanının bataklığına gömmek de bir başka “bilen”in fikri olmalı. Hiç vicdan muhasebesi yaptığınız oldu mu?” diye sordum. Neymiş? Dönem geçer icraatlar unutulmaz. Kendisi de bu yazısında belirttiği gibi, kenti yönettiği sürece mutlaka çok faydalı işler yapmıştır. Buna itirazımız yok. Ancak bunlar yapılması gereken görev kabul edilir, ama yapılan hatalı işler bir türlü unutulmaz. İşte yöneticinin en büyük sorumluluğu budur. Yanlış işler yapmamak için gerçekten çok dikkatli olmak gerekir. Agora ve Çok Katlı Otopark örneğinde olduğu gibi. Hem de telafisi olmayan yanlışlar.

Bir bilen, ama doğru bilen”

“Belediye başkanları da her şeyi bilmek zorunda değil” diyebilirsiniz. Ama sayın Özfatura’nın dediği gibi, bilmediğin konuda “bileni” bileceksin. Bu nedenle yöneticilerin “bir bilene” yani danışmanlara ihtiyacı olur. Ama “gerçek bilene”. Liyakat işte tam burada önem kazanıyor. Partinin sana dayattığını değil, eşi-dostu değil, doğru iş yapmak için, kenti yaptığın işlerle “sallamak” için, bildiğini iddia edenlerin doğrusunu seçeceksin. Yoksa zaman su gibi akar geçer. Bir bakarsın dönemin sonu gelmiş, kentte yaşayanların beklentileri karşılanmamış. “Böyle atıp tutmak kolay. Gel kolaysa sen yap !” diyenler çıkabilir. Bence bunu söylemek yerine, kenti dinlemek daha faydalı olur. Peki nasıl dinleyeceğiz kenti ?

Kent gözlemcisi

Haydi gelin soyut konulardan biraz da somut konulara geçelim. Şöyle bir şey hayal ettim : İzmir’de yaşayan, değişik kesimlerden 100 kent gözlemcisi seçilse. İsterseniz sayısını 500 yapın. Bu hemşehrilerimize başkanımız Tunç Soyer dese; “Siz bundan sonra, kentimizin gözü, kulağısınız. Size toplu taşım araçlarını ücretsiz kullanabileceğiniz bir “Kent Gözlemcisi” kartı veriyoruz. İşiniz, gözünüzü, kulağınızı açıp kentin sorunlarını saptayıp, bize aktarmak. Her ay 10 konu hakkında birkaç satır yazı.” Biz de bunları baz alarak, aksaklıkları gidermeye, istekleri karşılamaya çalışacağız.” Çok güzel çalışabilecek bu sistem, bir beyin fırtınası ile mükemmel hale getirilebilir. Düşünsenize her ay bin sorun ve çözüm önerisi. “Kent Gözlemcileri” veya “Kent Müfettişleri” bedava çalışanınız. Eğer kişi emekliyse, binsin otobüse, İZBAN’a dolaşsın kentin her köşesini. Otursun kahvede, dinlesin vatandaşın derdini sohbetlerde. Öğrenci ise, öğrencilerin karşılaştıkları sorunları. Çalışan ise çalışanların sorunlarını.

İZBAN ve METRO’da sorun

Bunlardan bazıları şöyle bir not yazacak ; İZBAN’daki hareket saatleri neden trenin geçtiği yerde yazar da, İZBAN’ın veya metronun girişinde değil. Saati bilmediği için acele ile turnikeden geçen kişi, ya telaştan ayağını kıracak merdivenlerde, ya da aşağı indiğinde bir dakika önce kaçırdığı trenin arkasından baka kalacak. Dışarı çıksa parasını alamayacak. Aşağıda kalsa 20 dakika bekleyecek. Yaya yollarında motosikletler dolaşmasın diyecek diğeri. Bisiklet yollarında bile sürat yapanlar var motosikletleri ile. Geçen hafta Karşıyaka’da Yat Kulübünün orada bisiklet yolundan giden polis otomobilini görünce küçük dilimi yutacaktım. Herkes aklına eseni yaparsa bu kentte, kurala, kanuna aykırı, nasıl yaşayacağız huzurla? Kültürpark’ı daha çekici hale getirelim mesela diyecek diğer biri. O güzelim ağaçların önlerine özelliklerini belirten tabelalar koyalım. Ki, çocuklarımız gençlerimiz kentimizi bu özellikleri ile de tanısın. EÜ Ziraat Fakültesi ile böyle bir çalışma yapıldı daha önce. Okulları gezdirelim Kültürpark’ta, açık havada. Kocaman bir okul Kültürpark. Tarihi, sanatı, kültürü, ağacı, kurdu, kuşuyla...

İlan tahtası

Ben “Kent Gözlemcisi” olsam, başta Konak’ta İskeleye giden yoldaki canım mermerlerin üzerine yapıştırılan “Günlük Kiralık Daireler” çıkartmalarını her sütunun dört bir tarafına yapıştırarak kentimizi çirkinleştirenlerin engellenmesini isterdim. Kimse bana neden yazıp çizmedin demesin. Kaç sefer dilekçe ile Büyükşehir’in HİM’ine başvurdum. “Başvurunuz değerlendirilmiş olup, direkler temizlenmiştir.” Kardeş tamam temizledin, güzel yaptın. Ama engel olmayınca, adam pırıl pırıl sütunlara ertesi gün ilanları yapıştırmaya devam edecek. Hiç bir şey bilmiyorsan, “Kabahatlar Yasası” diye bir şey var. Her bir ilana ayrı bir tutanak tutarsın. Her biri için ayrı ceza uygularsın, olur biter. Bir daha yapmaya cesaret edemez. Gümrük’te üst geçidin girişinde, deniz kenarındaki dip dibe park eden araçların yarattığı kaos yaya haklarını hiçe sayıyor. En çok da kaldırımdan giden pizzacı ve su taşıyan, deli gibi sürülen motosikletler. Kültürpark’ta bile varlar.

İlkelliklere yer yok

Minik yavru tavşanlara niyet çektirmek, Pasaport’ta veya Karşıyaka’da sahilde odun ateşinde çay demleyip satanlar, denize attıkları ipe dizili balonlara havalı tüfeklerle ateş ettirmek gibi daha pek çok ilkellikler var. Bunlar bu kadim kente, İzmir’e yakışmıyor. Kesinlikle bir başka kent gözlemcisinin de, Başdurak Camii’nin altındaki dükkanlar takılırdı. Güzelim el sanatları dükkanlarının bir bir kapandığı, yerine nargilecilerin açıldığı. Neden? Vakıflar İl Müdürlüğünün yanlış uygulamasından. Buna bir çözüm bulmak için ilgililerle görüşürdü belki belediye başkanımız. Eğer bu sorunun varlığını bilseydi. Talan edilen tarihi evler, yapılar. Bir belediye başkanının asla karşılaşamayacağı konular, olaylar. Gözlerini dört açan “Kent Gözlemcileri”nin gözünden kaçmayacak, inanıyorum.

Gözümüz, kulağımız, sesimiz olsunlar

“Bu dert midir, benim derdim yanında?” diyenler olacaktır. Ama bu kent bizim. Sorunun küçüğü, büyüğü olmaz. Ben sadece birkaç örnek verdim. Bunlar sokakta her gün rastladıklarımızdan sadece bir bölümü. Üstelik sadece kent merkezinde. Kentimize göz-kulak olacak “Kent Gözlemcisi” veya “Kent Müfettişi” sistemini kurmak belediye başkanlarına büyük avantaj sağlayacağına inanıyorum. Şifre ile girilen bir web sayfası üzerinden girilecek raporlar ve çözüm önerileri kentimizi daha yaşanır hale getireceğine inanıyorum.