Hazırlayan / Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

“Aydınlık yürekli ozan “İlhan İrem vefat ettiğinde, eşi ilk usta televizyon habercisi Uğur Dündar’ı arayarak, “İlhan, melek oldu” dedi ve üç maddelik vasiyetinin gerçekleşmesi konusunda Dündar’dan yardım istedi. İlginç bir ayrıntıyı biz paylaşalım; İlhan İrem 37 yıl önce bestelediği 150 dakikalık rock senfonisi için albüm kapağı ve afişleri için ünlü karikatürist Nuri Kurtcebe’den kendisini “ göğe yükselen kanatlı melek” olarak çizmesini istedi. Çizer de onu kırmadı.

“1980 senesinde, Türkiye'nin, müzikal anlatımlarımın ve yaşam biçimimin çok ötesinde, duyarsız, kalın bir yol çizeceğini, gelecek yılların hiçbir aydınlık, umut taşımayacağını, neredeyse bütün müzik dünyasının ucuz kazanımlara bir şekilde paçasını kaptıracağını hissettim. Altın plakları, ödülleri ve yıldızlığı bir kenara koyarak, ‘sanatçı’ olabilmeyi seçtim.

l980-l987 yılları arasında, yedi yıllık bir kapanışla, "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." adlı, yüz elli dakikalık, yaşamdan yaşam ötesine uzanan bir rock senfoni yazdım. Bu bir tepkiydi. Kainat, arayışlarıma göksel bir ışık enerjisiyle yanıt verdi.

‘Işık ve Sevgi’" çağrıları başladı. Dışarısı tam anlamıyla karanlıktı...

Arabesk gündemin açılımlarıyla, başka türlü bir alt kültür saldırısında, Türkiye geçmişe doğru eriyordu... Tutunup soluklanacağı birkaç güzellik dışında, hala dağılıp gidiyor her şey... Deli gömleğini çıkarıp attım! Çok uzun yıllardır, reddettiğim dayatmalar senaryosunun hiçbir sahnesinde rol almıyorum. Şiirlerim ve müziğim her şeyi anlatmaya yeterli.

En ince ayrıntılarına kadar özenle tasarlanmış yolculuğum, kafası kopuk, duygularını ve şuurunu yitirmiş kalabalıklara ve medyatik anlamsızlıklara uğramıyor. Evrensel güzelliklerin sonsuz huzuru yerine, pek çok insanın hakikat zannettikleri zırvaları, kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü ‘hayat’ diye sürdürmesi anlamsız. Bir anlık fark edişle, kendilerinden öteye milatlar yaşayabilirler. Bu sessiz direnişte, duyabilenler için çağrılar, çığlıklar var. Kesintisiz yüz elli dakikalık Rock Senfoni. Birbirinin devamı üç albüm olarak bir kutuda!

Tamamen sürprizden oluşan içeriği de düşününce... 1980'de başlayan çalışmalar, üç ayrı albüm halinde yedi yılda yayınlandı. Sözel ve müzikal anlatım, Pencere'den Köprü'ye, öteye, giderek derinleşiyor. Özümsenerek, sonrasını düşündürecek iki yıllık aralarla, yavaş yavaş sunulmalıydı. Popüler kültürden dışarıya usulca süzüldüm.

Seksenlerin sonuna doğru üçünü birden yayınlasaydım, sığ tepkiler ve şok dalgası kalıcı olurdu !”

xxxx

İlhan İrem. Müzik dünyamızın devrimcisi!

Birbirinden mistik güzel şarkıları ilaç niyetine dinlenen besteci-yorumcu!

O unutulmaz şarkılarıyla ülkemizin en üretken sanatçılarından.

O aydınlık yürekli bir ozan! “Birleşsin Bütün Eller”, “Yazık Oldu Yarınlara”, “Boş Ver Boş Ver Arkadaş” “Bazen Neşe Bazen Keder”, “Anlasana”, “Sazlıklardan Havalanan”, “Hasretim Sana”

“Konuşamıyorum”, “Son Selam “; dillerde marş olan şarkıları arasındaydı. Her birinin sözü, müziği onundu. “Sevgiliye” albümünde, kendi yazdığı sözler dışında bir Nazım Hikmet şiiri olan “Hoş geldin”i besteleyip seslendirmiştir.

Her plağı yüzbinler satıyordu. Altı kez Altın Plak almıştı. 1990’larda kendi ifadesiyle “popüler kültür vitrininden” çekilmişti. Arada konser verip hayranlarıyla buluşuyor, ülke sorunlarını içeren köşe yazıları kaleme alıyordu. Yedi kitap yazdı, çeşitli kentlerde kişisel resim sergileri açtı. Yeşiller Partisi’nin kurucuları arasındaydı. Aliağa’ya termik santral yapılmasını durduran direnişin simge isimleri arasındaydı. Hatta santral inşaatının yanında arsa alıp ev bile yaptırmış, yazları tatilini geçirmeye gelirdi. Böbrek hastasıydı, diyalize giriyordu İrem. Geçtiğimiz Perşembe sevenlerini kahretti, eşi Hansu’nun ifadesiyle “ melek “ oldu! Her ölüm gibi vedası da erkendi! Eşi vefatı sonrasında ilk usta televizyon habercisi Uğur Dündar’ı arayarak, “İlhan, melek oldu” dedi ve üç maddelik vasiyetinin gerçekleşmesi konusunda Dündar’dan yardım istedi.

xxxx

Bu konu üzerinde duralım. Bir detayı paylaşalım kamuoyuna yansımayan. 37 yıl öncesine gidiyoruz. Yazımızın girişinde anlattığı ”Pencere…Köprü…Ve Ötesi” albümü üzerinde titizlikle çalışmıştır. Albümün sözlerinin çizgi romanını, tanıtım afişlerini ve kapağı konusunda ünlü karikatüristimiz Nuri Kurtcebe’ye başvurur İlhan İrem. Gırgır’ın da efsane karikatürcülerinden Kurtcebe’den kendisini “ kanatlı bir melek” olarak çizmesini ister.

Bir dönem müzikle de uğraşmış Nuri Kurtcebe, İrem’i kırmaz. Onu “göğe yükselen bir kanatlı melek” olarak çizer afişlerinde ve albüm kapağında da.

Nuri Kurtcebe’de şimdi söz; “İlhan yaşarken gerçek kanatsız bir melek olarak yaşadı. Ve kanatlı bir melek gibi aramızdan uçup gitti. Gittiği bilinmeyenlerde ne var ne yok, bilemem.

Ancak yaşarken sözüyle müziğiyle ve yaşama karşı sağlam duruşuyla, hiç değişmeyen kayalardan sert karakteriyle, eğilip bükülmeyen kalemiyle zorbalara, mollalara, yobazlara karşı, Mustafa Kemal Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e, vatanına, milletine ölümüne korkusuzca yürekten bağlı gerçek bir vatanperver olduğunu çok iyi bilirim. İlhan İrem’in bu ruhunu sonsuzluklara taşıyacağız. Seninle sevgiler ışık, ışıklar sevgi doldu. Işık ve sevgiyle güle güle…”

xxxx

Yalın, duru, net, cesur, şiirsel ve vurucu anlatımlı bestelerin efendisiydi İlhan İrem.

Asil bir sanatçı duruşuna sahipti. “Dünyaya geldiğim topraklar için kaygılanmak, haksızlıklara itiraz etmek; ülkeme borcumdur. Her şeyin bir sonu varsa Türkiye geçmişi ve geleceği hatırlayıp mutlaka karanlıktan çıkacak” diyecek kadar da ilkeli onurlu yurtsever aydındı. Sözleriyle, müziğiyle, eskilerin ifadesiyle; nev’i şahsına münhasır kimliği ile, sanatçı, aydın ve bilge olarak hayatımızın en güzel renklerinden biri olarak kalacaktır. Sunay Akın ne güzel yazmış; “Bir çocuğun temiz kalbiyle ayrıldın bu dünyadan…”

Uğurlar olsun. Işık ve sevgiyle.

Soru; Şarkılarınızda ve şiirlerinizde yoğun bir felsefe, varoluş sorunsalı hissediliyor. Nedir sizi bu kadar felsefeye, varoluş sorununa iten? Yanıt; Hayatın anlamını, varoluş nedenini çözememişse insan; bütün eylemleri, koşuşturmaları, ilişkileri, güdük, dünyevi, beyhude çabalar olarak yarım kalacaktır. Kendi iç ve dış uzaylarını keşfedememiş, benliğiyle banşık olmayan birisinin, sevgiye, özgürlüğe, barışa, çevreye, doğaya dair söylemleri boşluğa asılır. İç alemlerindeki çözümsüz kavgalarla, güzelliklerin uzlaşmaz düşmanıdır. Tüm yapay sergilenişler ötesinde... Aslında bir yok edicidir!

(Gündem,26 Haziran 2004)

“Her şey bambaşka ve pırıl pırıl olabilirdi.”

Hayatımız, sanatımız, ilişkilerimiz, sokaklarımız, doğamız, sahillerimiz, eğitim sistemimiz, siyasetimiz maalesef giderek bir batağa saplandı. Oysa yüz yıl önce geleceğin ufkuna bir gökkuşağı çizilmişti. Gerilemeyi ilerleme diye topluma zerk eden zihniyet, türlü karalamalarla gerçekleri ekseninden kaydırarak, kendi ufukları kadar bir gelecek çizmeye başladı. Güzellikler karartıldığı için insanlar yetinmeyi öğrendi. O yüzden bazı istisnalar dışında, artık bütün kavramlar sahtedir. Bu kıyamet ortamında mucizevi bir şekilde yetişen aydınlık fikirli insanlar ve onların çağdaş eserleri, çölde açan çiçekler gibi…”
(İlhan İrem, son röportajından...)

KİTAPLARI

İlhan İrem’in kitapları şöyle;

“Pencere... Köprü... Ve Ötesi...” (Öykü / 1985), “Uzaklarda Biri Var” (Denemeler / 1987), “Katastrof” (Şiirler / 1990)”, “Delirium” (Denemeler / 1994), “Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri” (Denemeler / 1998), “Siyah Kuğunun Şarkısı” (Senfonik Şiir /2007), “Güneş Ülkesinin Karanlık İnsanları” (Denemeler / 2014)