Her hafta çarşamba günü Karşıyaka Çarşı İskele girişinde üyeleriyle birlikte, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işlerinden ihraç edilen kamu emekçilerinin işlerine geri dönmesi için oturma eylemi yapan Eğitim Sen İzmir 2 Nolu Şube, 166’ncı haftada da hükümete çağrıda bulundu. Konuya ilişkin basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Baharın gelişinin kutlandığı bu günler ülke tarihi açısından son derece önemli olaylara sahne olmaktadır. Zorlu koşullardan geçilip doğanın kendisini yenilediği bu günler tazelenmenin mevsimidir. Türlü türlü kuşların ötüşünde hissedilmesi gereken his, içimizdeki yaşam sevincinin mevsimidir. Gece ile gündüzün süreleri yönüyle önümüze koyduğu resim, eşitliğin mevsimidir. Güneşin altın renginin ateşin rengiyle, ateşin renginin doğanın rengiyle buluştuğu birlikteliğin mevsimidir. Toprağı çatlatan filizin bizlere öğrettiği direngenliğin mevsimidir. Ve elbet insanlık mücadelesinin biriktirdiği değerleri direnerek var edeceğiz! Dört buçuk yıldır süren KHK'ler ile ihraç edilen arkadaşlarımızın işlerine iade edilmeleri için yaptığımız bu oturma eylemliklerimiz, Türkiye demokrasi mücadelesinin tarih sayfalarında yerini çoktan aldı. Bu meydandan haykırdıklarımız herkes için iyiyi ve güzeli istemeye dairdi. Ne yazık ki ortak değerlerden uzak olan iktidarlar anayasal sorumluluklarını unutup tekçi, ayrıştırıcı, baskıcı, gerici ve ırkçı savrulmalar yaşayabiliyorlar. Bu kara tablolardan biri maalesef yine yüzünü gösterdi. İktidar, siyasallaştırdığı yargı eliyle askeri darbe dönemlerinde dahi asgari olarak gözetilen hukuk normlarını ayaklar altına alarak muhalif kesimlere yönelik operasyonlarına bir yenisini daha ekledi. İşsizlik rekor üzerine rekor kırarken, enflasyon halkı yoksullaştırırken, yurttaşları tehdit eden salgın hastalık nedeniyle hastaneler dolup taşarken ve birçok insanımız salgından dolayı yaşamını kaybederken ülkeyi yönetenlerden beklenen bu sorunların çözülmesidir. Eğer bir çocuk en büyük hayalim babamın bir işi olsun ve tüm borçlarımız bitsin diyorsa o ülke yöneticilerinin vicdanı kurumuş demektir. Ancak iktidar çözüm yaratmak yerine baskı ve zor araçlarıyla muhalefeti susturmaya çalışmaktadır. Halkın haber alma özgürlüğü için çalışan gazetecilerin ve yine halk tarafından seçilmiş siyasilerin üzerindeki baskılar ileri demokrasiden söz edenlerin gerçek niyetlerini gözler önüne sermektedir. Parti kapatmayı marifet sayanların bu ülkenin geleceğine dair söyleyecekleri söz yoktur ve olamaz. Tüm baskılar kendi iktidarını sürdürmek ve krizi yönetilebilir kılmak için zora başvurmanın ifadesidir. Açık ki, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde” masa başı stratejilerle ülkenin değil kendilerinin geleceğinin kurtarılmasının senaryoları hayata geçirilmektedir. Eski defterleri karıştırarak akılları bulandırmaya çalışanlar, üzerine yemin ettikleri anayasaya göre hizmet etmelidirler. Seçilmişlere karşı yürütülen bu saldırılar, demokrasiye bağı zedelemektedir. İstenen şey, tek adam rejimiyse bilinmelidir ki bu ülkeyi emperyalist kuşatmadan kurtarmak için kanlarını akıtan Anadolu insanının basireti buna engel olacaktır. İktidar ömrünü uzatma pahasına ülkeyi derinleştirdiği kutuplaştırma nedeniyle tehlikeli bir noktaya sürüklemektedir. Demokrasi, barış, özgürlük ve laiklik gibi taleplere yönelik çağrılara kulak tıkayan, temel hak ve özgürlükleri askıya alan, devletin zor aygıtlarını siyasal amaçları için kullanan iktidar bilmelidir ki, hukuk bir gün kendilerine de lazım olacaktır!

Emek ve Demokrasi Güçleri'nin bileşeni olarak bu hukuksuzluklara cevabımız her zamankinden daha fazla dayanışma ve birlikte mücadeleyi yükseltmek olacaktır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu emekçilerine yapılan saldırılar, her yönüyle kıyım olmuştur. Açlığa ve toplumdan izolasyona mahkum edilmeye çalışılan arkadaşlarımızın haklı mücadelesi birçok ülke tarafından da yakından takip edilmektedir. Uluslararası emek örgütleri ve demokrasi savunucularıyla yapılan görüşmelerde de KHK'ler ile işlerinden edilen kamu emekçilerinin uğradığı haksızlıklar dile getirilmektedir. Ne yazık ki kendi vatandaşına düşman hukukunu uygulayan iktidar, ülkenin dünya üzerindeki saygınlığını da zedelemektedir. On binlerce kişi bir gecede sadece kanaate dayanarak, iftiralarla ve haklarında hiçbir somut delil olmadan işlerinden ihraç edildiler. Toplumda hedef gösterildikleri için, açlığa mahkum bırakıldıkları için, varlıklarına bile tahammül edilmediği için, en azından yeni bir yaşama başlayabilmek için birçok KHK'li yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Pasaportuna hukuksuzca el konulanlardan gitmek isteyenlerden ise nehirlerde çocuklarıyla can verenler oldu. KHK'ler ile ihraç edilen arkadaşlarımıza yönelik hukuksuzluklar, ileride maddi ve manevi birçok davanın konusu da olacaktır. O zaman geldiğinde bu hukuksuzlukları yaşatanları yargılayacak gerçek bir yargı sistemi bile ülkenin alnına sürülen KHK lekesini temizlemeye yetmeyecektir. Bundan sonra yapılması gereken şey, derhal KHK hukuksuzluğunun sonlandırılması yani arkadaşlarımızın tamamının işlerine iade edilmeleridir. Medeni toplumlar arasında yer almayı hak eden bu coğrafyanın halkları olarak daha iyi bir yönetimi sağlayacağız. Önünde sonunda karanlıklar yerini aydınlığa bırakacak. İnsanlığın evrensel değerleri için yaşamını yitirenlere bu ülkenin aydınlık yüzlü kamu emekçileri olarak söz veriyoruz. Bu topraklara barış da özgürlük de adalet de gerçek demokrasi de gelecek. İhraç arkadaşlarımızın yüreğindeki mücadele kararlılığı bu mücadelemizde en büyük gücümüzdür. Anadolu coğrafyasının her bir ferdi olarak güzel günleri hep birlikte var edeceğiz. Baharı birlikte getireceğiz. Umudu birlikte yeşerteceğiz.”