Haber/ Gökçe ADAR

Hekimler, korona virüsten korunmak için vatandaşların ellerini sık sık sabunla yıkamasını tavsiye ediyor. Birçok uzman ise, el yıkama süresinin minimum 20 saniye olması gerektiğini söylüyor. Fakat bu durum, bilinçsiz su kullanımını da artırıyor. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Umut Suzan, bol su tüketimi dolayısıyla kuraklık alarmı veren su kaynaklarının risk altında olduğunu ifade ederek, bilinçsiz su kullanımının önüne geçilmesi gerektiğini belirtti. Suzan, "Ülkemizde su kaynaklarımız, düzensiz yağışlar, artan sıcaklıklar ve nüfustaki artmaya bağlı olarak risk altında. Son zamanlarda gündemimize giren korona virüsüyle de hijyen amaçlı kullandığımız sular, su kaynaklarımızın üzerindeki baskıyı iyice artırmakta. Su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında olan ülkemiz; su kaynaklarımızın üzerindeki baskılara bağlı olarak su fakiri ülkeler arasına girme riskine her geçen gün gittikçe yaklaşmakta. Tüm bunlara bağlı olarak gereksiz su kullanımlarının önüne geçmeliyiz" dedi.

El yıkandığı sırada, musluğun mutlaka kapalı olması gerektiğini vurgulayan Suzan, "Ellerimizi yıkarken sabunu köpürtüp ellerimizin her bölgesine sabunu sürerken (en az 20 saniye kuralına uyarak) suyun bir taraftan boşa akıp gitmesine izin vermemeliyiz. Sabun ile işimiz bittikten sonra suyumuzu açmalıyız. Bunu 83 milyonun da örnekte verdiğim şekilde yaptığını düşünürsek kendi adımıza su kaynaklarımız üzerindeki baskıyı bir nebzede olsa azaltabiliriz. Unutmayalım, bu şartlar altında su kaynaklarımızdan doğru bir şekilde yararlanmazsak ilerleyen yıllarda ne içecek su, ne de temizlenecek su bulabiliriz" diye konuştu.

Doğru yönetilmeli

Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı İbrahim Uğur Toprak ise, temiz su kaynaklarına ulaşmanın giderek zorlaştığını ifade ederek, bilinçsiz su tüketiminin önüne geçilmediği takdirde, ülkenin 'susuz' bir hale geleceğini söyledi.Toprak, "Temiz su kaynaklarına ulaşmak giderek zorlaşmakta. Bu duruma başta iklim değişikliği ve kuraklık olmak üzere çarpık kentleşme, aşırı nüfus artışı, sera gazlarındaki artış, tarımda bilinçsiz su kullanımı ve kontrolsüz/kuralsız sanayileşme dünyayı giderek daha 'susuz' hale getirmekte. Ülkemiz suya ulaşma konusunda şanslı olduğu düşünülse de, 2030 yılında nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı, kişi başına düşen su miktarının 1000 m³‘e düşeceği öngörülmekte ve su temininde sorunlu ülkeler arasına gireceği tahmin edilmekte. Bu anlamda suyun doğru yönetilmesi yaşamsal önem taşımakta" diye konuştu. Toprak, yaklaşık 2 milyar insanın kirlenmiş su kullandığını dile getirerek, şu ifadeleri kullandı: "İnsanların, 5,2 milyarı güvenli suya erişebilirken en az 2 milyar insan kirlenmiş su kullanmakta. Her yıl yaklaşık 842 bin kişi kirlenmiş kullanım ve içme suyu ve yetersiz hijyenin sebep olduğu ishal, vb. hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmekte ve bunların 361 bin kişisi, 5 yaş altı çocuklar. 159 milyonu hiçbir işlem görmemiş dere, göl, vb. gibi su kaynaklarını kullanmakta." 

Üretim düşecek

İzmir'de Tahtalı Barajı, Balçova Barajı, Ürkmez Barajı, Güzelhisar Barajı, Gördes Barajı ve Alaçatı Kutlu Barajı'nın doluluk oranlarının bir önceki yıla göre neredeyse yarı yarıya düşüş gösterdiğini hatırlatan Suzan, bu durumun bölgedeki bitkileri sulayan sistemleri de etkileyeceğini ifade ederek, “Kurumalar başlayacak. Buna bağlı olarak verim düşecek. Üretici, en önemli tarımsal girdilerden biri olan sudan faydalanamayacağı için büyük problem yaşayacak. Üründe kalite olmadığı için satamayacak. Bitkileri sulayan basınçlı sulama sistemlerinde su randımanı düşük olacak ve bitkilerin su ihtiyacını karşılayamayacak. Bitkinin ihtiyacına yönelik bir su olmadığı için bitkilerde de kayıplar yaşanacak. Önlemler alınmadığı takdirde daha da kötü sonuçlar doğacak” dedi.