Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Kemalpaşa’nın nüfus yapısı yerli İslamlar, Yörükler, muhacirler, Rumlar ve mübadillerden oluşur. Bunlara ilaveten az sayıda Fransız ve İngiliz gibi yabancı maden işletmecilerinin de mevcut olduğunu belirtelim. Kemalpaşa aslında tarihsel olarak Manisa’ya daha yakındır ve zaten idari olarak da çoğunlukla Manisa’ya bağlı olmuştur. On sekizinci yüzyılda yapılmış bir bağ-bahçe sayımında Kemalpaşa’nın sekiz mahalleden müteşekkil olduğu görülür. Cami-i Şerif, İlyasça, Güvendik, Sovukpınar, Süle, Çay, Abdi Hoca ve Fırkacıyan mahalleleri Kemalpaşa’nın tarihi mahalleleridir. Süle mahallesi ismini Ahi Süle isimli bir ahi babasından alır. Denilebilir ki, Kemalpaşa’nın en eski sakinleri, yerli İslamlardır ve arazilerin neredeyse tamamı da bunların elinde olmuştur. Kemalpaşa, bu nedenle, tarım ve maden kenti olarak ortaya çıkar. 1848’te Sarılar Yörük aşiretinin burada iskân edilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. 1891’de Bosna Hersek muhacirleri Halilbeyli ve Gerdeme köylerinde; 1894’te Filibe muhacirleri ile 1912’de Kafkas muhacirleri Kemalpaşa köylerinde; 1918’de muhacirler Kumdere köyünde iskân edildi. 1924’te ise Manastır, Girit ve Yanya mübadilleri buraya yerleştirildi. Mübadillere, bağlar verildi.

1900 yılından itibaren Rumlar'ın da Kemalpaşa’da yerleşmeye başladıkları anlaşılıyor. Rumlar'ın burada müstakil bir mahalleleri olduğuna dair kayıtlar bulunmuyor. Ancak kısa süre içinde üzüm ticaretinden, bir kilise, bir mektep ve bir mezarlığa sahip oldular. Hatta idari başarılar kazandılar. Kemalpaşa kaymakam vekilliği Rumlar'dan atanmaya başladı. 1922’de Kemalpaşa kaymakam vekili Evyaniyos, İzmir Rum metropoliti Hristomos’un erkek kardeşiydi. Bu zat, Hristiyanlar ve Kemalpaşa’yı işgal eden Yunan subaylar ile görüşüyordu. Kemalpaşa’nın Rumlarının Yunan askeri üniforması giyerek Kemalpaşa’nın İslam köylerini yağmaladıklarına dair belgeler mevcuttur. Kemalpaşa’da Yahudi ve Ermenilere rastlanmıyor. Bunun nedeni, büyük olasılıkla demiryolunun Kemalpaşa’ya ulaşmamış olması ve ticari potansiyelinin çok fazla olmamasından dolayı olmalıdır. Ayrıca İzmir, Torbalı ve hatta Manisa ile ulaşım imkânlarının halâ kısıtlı olması da önemli bir etkendir. Eğer İzmir-Bornova-Kemalpaşa-Bağyurdu tren veya tramvay hattı yapılmış olsaydı, büyük ihtimalle en kalabalık ve kozmopolit kentlerden biri olacaktı. Parsa’nın (Bağyurdu) Kemalpaşa’dan daha ticari bir yer olduğuna dair kanıtlar vardır. 1890’lı yıllarda Osmanlı idaresi burada panayır ve hafta pazarı kurulmasına onay vermiştir.

DEMİRYOLU PROJESİ

3 Ocak 1883 tarihli belgelere göre Bornova ile Kemalpaşa-Bağyurdu (Parsa) arasında dar bir demiryolu yapım ve işletme imtiyazını Yahya Hayati Paşa, Halil Rıfat, Ekmekçibaşızade Hasan Rüşdü, Mustafa Efendi ve diğer ortaklardan oluşan şirket almıştır. Elimizde Osmanlı hükümeti ile imtiyaz sahipleri arasında yapılmış 28 maddelik mukavelename ile 30 maddelik şartname bulunmaktadır. Anlaşmayı II. Abdülhamid devrinin üst düzey yöneticileri imzalamışlardır. Bunlar arasında Mahmud Nedim Paşa, Osman Paşa, Esat Efendi, Es-Seyyit Ali Rıza Bey, Kamil Paşa, Abdüllatif Subhi, Es-Seyyit Mehmed Asım, Es-Seyyid Ahmed Münir ve diğer zevat vardır. 1883 yılında Bornova, Kemalpaşa, Bağyurdu civarına ‘mamuriyet-i mülkiyeyye mucib olacağından’ dar bir demiryolu yapımına imtiyaz verilmiştir. Görüldüğü gibi şirket sahipleri İzmir’in ileri gelenleri ve Osmanlı tabiiyetinde olanlardır. Rayların genişliği 80 cm olacak, şirkete elli senelik işletme hakkı verilecek, Bornova-Kemalpaşa arası üç ayda, Kemalpaşa-Bağyurdu arası altı ayda bitirilecek, demiryolu haritada gösterilecekti. Zarar ve ziyan şirkete ait olacaktı. Şirket sahipleriyle uyuşamadığı araziyi istimlak etme hakkına da sahipti. Demiryolunun geçeceği hattaki kamu arazileri bedava olacak ve tek hat üzere inşa edilecekti. Taş, kereste, demir, maden kömürü, makine, alet edevat gümrük vergisinden muaf tutulacaktı. Etraftaki kamu ormanlarından şirket bedava kereste kesebilecekti. İki sene içinde şirket Osmanlı anonim şirketine çevrilecekti. Demiryolu hattında çalışacak personel hükümetin belirlediği üniformayı giyecekti. Yapımı sırasında eski eser çıkarsa şirket hükümeti bilgilendirmek zorunda değildi, ayrıca kazılar için izin almak zorunda da değildi. Osmanlı kara ve deniz askerleri ve askeri mühimmatın taşınma ücreti ayrıca belirlendi. İnşaat sırasında görevlendirilen kamu memurlarına şirket bedava yer ve yiyecek sağlayacaktı. Eğer adi yolları keserse demiryolu hattı, şirket buralara köprü vs. yapacaktı. Anlaşmazlık durumunda Osmanlı mahkemeleri yetkiliydi. Hükümet askeri gerekçelerle demiryolu hattında istediği yere istihkâm kurabilecekti. Yolcu ve malların ücretleri tek tek belirlendi, sigorta işleri de düzenlendi. Bu demiryolu hattı, İzmir-Turgutlu (Kasaba) hattına bağlanacaktı. Daha önceki demiryolu imtiyazların yabancılara verildiği düşünülürse, 1880’lerde yerli girişimcilere de hükümetin imtiyaz verdiği anlaşılıyor. Kuşkusuz bu yerli İzmirli girişimciler yurt dışı ile bağlantılıydılar. Ancak bu hat mali imkânsızlıklardan dolayı gerçekleşmedi.

YUNAN İŞGALİ

Kemalpaşa nahiye müdürü Bahaeddin Bey, 20 Mayıs 1919’da Bornova’dan İzmir Valiliği'ne çektiği bir telgrafta, Bornova’daki Yunan işgal kuvvetlerinin Kemalpaşa’yı işgale gideceklerinin söylendiğini, Yunanlılar tarafından silahları ellerinden alınan Osmanlı jandarma ve polislerinin silahlarının iade edilmediği, memleketin ‘inzibatiyeden mahrum olduğunu’ bildirilmiştir. Kemalpaşa kaymakamı Hikmet Bey de, valiliğe çektiği 20 Mayıs 1919 tarihli telgrafta, Kemalpaşa’ya bir saat uzaklıktaki Taşkahve denilen yerde, Yunan işgal komutanı ile yapılan konuşmada, Kemalpaşa’nın işgal edileceğini, ahalinin elindeki silahların toplanacağını ve asayişin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınacağını işgal komutanından öğrendiğini söyler. Ona göre Kemalpaşa’da ‘sükûnet’ hâkimdir. 20 Haziran 1919’da Kemalpaşa’nın işgali, Osmanlı idaresi tarafından protesto edildi. Mondros Mütarekesi'nin yedinci maddesine göre işgalin yasadışı olduğu Amiral Caltrop’a bildirildi. Ama protesto işe yaramadı ve Kemalpaşa, Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Aynı gün Torbalı da işgal edilmiştir. Kemalpaşa Rumlarının Yunan işgaline destek verdikleri belgeleniyor. 7 Şubat 1920 tarihli bir belgeye göre, Yunan işgal kuvvetleri, bir alayla Kemalpaşa’ya geldiler. Cami, resmi daireler, İslam Kız Mektebi binası ve bazı Hristiyan ve İslamların evleri işgal edildi. 21 Nisan 1920’de Kemalpaşa’daki işgalci Yunan askerleri, yasak olmasına rağmen, paskalya yortusunda silah attılar ve hatta minareyi kurşunladılar. İslam halkı camilere toplayıp, para gasp ettiklerine dair bilgiler mevcuttur. Kemalpaşa’daki Osmanlı Jandarma Birliği de tamamen etkisiz hale getirilmiştir. Telgraf hattına da sansür uyguladılar.

İSLAM ESERLERİ

Hacı Halil Ağa, Kızılcalı köyünde bir İslam mektebi yaptırmıştır. Yine burada Tufan Baba tekkesi ve Balı Çelebi mesciti vardır. Bağyurdu’nda Muhiddin Camii; Kemalpaşa merkezde Saruhanoğlu İshak Çelebi camii, Eşrefoğlu zaviyesi; Ahmetli’de Garkın Baba tekkesi (Bektaşi); Saruşeyhlü köyünde Saru Şeyh zaviyesi; Ulucak’ta Peynirci Camii; Hamza Baba zaviyesi; Kemalpaşa’nın Süle mahallesinde Ahi Süle zaviyesi, Kemalpaşa’nın İslam eserlerinden bazılarıdır.

EŞKIYALIK

Karabel civarı eşkıyaların saklandığı bir yer olduğu için Osmanlı idaresi burayı derbent teşkilatı içine aldı. Mağaralarda saklanan eşkıya gelip geçeni soyuyordu. Bir belgede ‘Rum milletinin fesadına mebni’ hem burada hem de Torbalı’da menzilhâne yapıldığından söz edilir. Eşkıyalık yapanların bir kısmı eski Osmanlı askerleriydi. Koca Mehmetoğlu Ali, Topçu Yusufoğlu Hasan, Kemalpaşa-Bayındır arasında eşkıyalık yapan çetelerden bazılarıdır.