gokdemir2Emperyalizm yüzlerce yıl bir arada yaşayan halkları birbirine kırdırmıştı… Yunanistan’ın Küçük Asya macerası böylece bir dramla sonuçlanmıştı. Türkler ülkelerini işgal eden düvel-i muazzamayı (büyük devletleri) 3 yılı aşkın bir kutsal savaşla defetmişler ve Türkiye adı altında yeni bir devlet kurmuşlardı. Sonra mübadele geldi. Büyük acılar ve hasretler, binlerce insan yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. Dido Sotiriyu, “Benden selam söyle Anadolu’ya” adlı eserinde ve Elsa Hiu İzmirli Nine adlı eserinde çok güzel anlattılar bu dramı. Kemal Yalçın’ın. ‘Emanet Çeyiz’ adlı kitabı ya da Çağan Irmak’ın Dedemin İnsanları filmi.
Sonra yaralar sarıldı. Yunanistan Lideri Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. 1940’lı yıllarda Adalara giden Yunanlılar yeniden Türkiye’ye geldiler. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmi Yunanistan’ı işgal ettiğinde Adalardaki Yunan komünistler Türkiye’ye sığındı. yaklaşık 50-60 bin kişi….
Kuşadası, Selçuk, Karaburun ve İzmir… Kendi vatandaşına ekmeği karne ile satan yoksul Türkiye kucak açtı onlara. Kızılay kamplar kurdu. Herkes elinde ne varsa veriyor yardım ediyordu. Yunanlı, adalı partizanlar komşularına güveniyordu çünkü, komşuları da onlara… Komşuluk hakkı başkaydı… Karaburun’da üzüm hoşafını içerlerken Karaburunlu Mehmet amcanın yutkunması görülmeliydi… Gelenlerden Kostas Demerci bir gün İzmir’de oğlunu 9 Eylül günü Cumhuriyet Meydanı’na götürdü… Ona Mustafa Kemal’i ve barışı anlattı… Bir Yunanlı komünist partizan gaz odaları ve toplama kamplarıyla dolu bir dünyada oğluna Mustafa Kemal Atatürk’ü ve barışı anlatıyordu. Sonra gelenler cumhuriyet arşivinde şöyle yer aldılar: “2. Dünya Savaşı’nda yeniden gelen muhacirlere aid cetvel…”
Değerli dostlarım… Bu öykü sevgili Tahsin İşbilen tarafından belgeselleştirildi. Adalarda ve İzmir civarında yüzlerce kişiyle sözlü tarih görüşmesi yapıldı. Belgesel, Asya Minör Yeniden adıyla yayınlandı. Adalarda ve Türkiye’de yapılan sözlü tarih görüşme tutanaklarının bir nüshası sevgili Tahsin İşbilen tarafından bana verilmiştir. Yüzlerce sayfa tutan bu hazineyi özenle saklıyorum. Bu garip bununla ilgili en az beş yazı kaleme aldı. Sözlü tarih tutanakları Tahsin İşbilen’de.
9 eylül aynı zamanda barıştır.
Ege Denizi’nin mavi sularını barışla donatmaktır.
Kutlu olsun…

HASAN TAHSİN ÜZERİNE
İzmir’de bir sosyalist ilk kurşunu attı. Haydi gelin bunu da inkar edin. Adı Osman Nevres’ti. Selanik doğumluydu. İmparatorluğun en hareketli şehriydi Selanik. Bütün muhalif hareketlerin belkemiği idi. İttihatçılar orada örgütlendi. Dr. Nazım, Maliye Nazırı Cavit Bey ve diğerleri. Osman Nevres ittihatçı oldu. 1913’de Teşkilat-ı Mahsusa’ya girdi. Ona Hasan Tahsin takma ismini verdiler. Selanik’te bir silahçı Tahsin Bey vardı ondan esinlenilerek. Paris’te siyasal bilimler okudu. Orada sosyalizmle tanıştı. Sosyalizmle milliyetçiliği bağdaştırdı. Bolşevik olmadı. Saf bir sosyalizmden yanaydı. Maceralı bir hayattan sonra mütareke döneminde İzmir’e geldi. 1. Dünya Savaşı yıllarında Romanya’da tutuklu idi. İngiliz Buxton kardeşlere suikast yapmıştı. İzmir’de görünürde zahire ticareti yapıyordu. Ama mütarekede özellikle İzmir’de mukavemeti örgütlüyordu. İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin her toplantısında hep en öndeydi. İzmir’de bir gazete çıkardı. Adı Hukuk-u beşerdi. Yani insan hakları. Bu gazetede sosyalist fikirlerini yaydı. 14 Mayıs akşamı Maşatlık’ta düzenlenen işgali telin mitinginde en öndeydi. Ertesi sabah saat 10.00’da Yunan ordusuna karşı ilk kurşunu sıktı. Oracıkta saat kulesinin dibinde şehit edildi. Sonra yıllarca biraz da maksatlı unutuldu. 60’lı yıllarda yeniden hatırlandı. Zira hem ittihatçı hem de sosyalist idi. Bu özellikleri unutulması için yeterdi. Muhafazakar cahiller onun mason olduğunu ve ilk kurşunu atmadığını söylediler durdular. Ama işgal döneminde Yunanlıların Sansür Müdürü Mihail Rodas şunları yazdı: “Bu genç Hasan Tahsin’in parçalanmış cesedini konakta saat kulesinin dibinde bulduk…”
Başbakanlık Osmanlı arşivinde İzmir’in işgali günü şehit edilenlerin bir listesi var. Orada 1 numarada şu ibare geçer: “Hukuku Beşer Gazetesi ser muharriri Hasan Tahsin Recep Bey”
İşte böyle dostlar. Emperyalizme karşı ilk kurşunu bir sosyalist attı.
Onun attığı ilk kurşun Türkün ateşle imtihanını başlattı.
9 Eylül bu devasa mücadelenin adıdır.
Kutlu olsun…

KÜRT REŞO
Diyarbakır’ın Memalan Köyü’ndendi. Balkan Savaşı’ndan beri ömrü cephelerde geçmişti. Sonra kutsal savaşla birlikte Mustafa Kemal’in askeri olmuştu. Batı cephesinde her yerde savaştı. Yaralandı, yılmadı. Hemen cepheye koştu. Sarı Paşası emir vermişti çünkü:
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!” demişti…
Sonra bir 9 Eylül sabahı İzmir’e ilk giren süvari bölüğünün neferi olarak Yüzbaşı Şerafettin ve Teğmen Ali Rıza Akıncı ile birlikte İzmir Hükümet Konağı’na İzmirli kadınların ellerinde özenle diktikleri ay-yıldızlı bayrağımızı gururla çekti Diyarbakırlı Reşit Çavuş.
Nam-ı diğer Kürt Reşo.
İçi içine sığmıyordu.
Zaferi izleyen günlerde yayan olarak Diyarbakır’daki köyüne döndü. Ne han sahibi oldu ne de hamam. Büyük ozan Nazım’ın Kuvay-ı Milliye destanında Kartallı Kazım’ı anlatırken söylediği gibi zaferden önce Kartalda bahçıvandı, zaferden sonra Kartal’da bahçıvan.
Dövüştü aşk ile, sevda ile…
Dövüştü vatan için pir aşkına.
Mustafa Kemal’in askeriydi. Ölümüne kadar her 9 Eylül sabahı köylülerini köy meydanında toplar onlara büyük savaşı, Sarı Paşasını anlatırdı Reşit Çavuş.
Haa bir de her 9 Eylül sabahı bütün köy Reşit Çavuş’un öncülüğünde İzmir Marşı’nı söylerlerdi. Işıklar içinde uyu Reşit Çavuş…
Nam-ı diğer Kürt Reşo…
Bu ülke, bu kent size minnettardır…

9 EYLÜL ŞEHİTLERİ
9 Eylül sabahı Sabuncubeli sırtlarından İzmir’e ilk giren birliklerimiz şimdiki Şaraphane’de bir tuzakla karşılaştılar… İronik bir şekilde tuzak burada bulunan Tuzakoğlu Un Fabrikası’nda kurulmuştu… O fabrika 1908 yılında yapılmıştı… Sahipleri Yuan Tuzakoğlu ve Vasili İstefanidi idi… İzmir’in en ünlü un fabrikasıydı… O hain tuzakta Akşehirli Bekir oğlu Mehmet, Antalyalı Ömeroğlu Hakkı, Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Mehmet ve Ahmet oğlu Ahmet şehit düştüler…
Büyük kurtarıcının emri üzerine Akdeniz’in mavi sularına ulaştıkları anda şehit oldular… Şehit oldukları yerde ‘Vatan ve Namus’ yazılı 9 Eylül Şehitliği var bugün…
İzmir Büyükşehir Belediyesi orayı, Tuzakoğlu Un Fabrikasını restore etti ve kent koleji yaptı. Şehitliğin hemen yanı Bomonti Mahall oldu…
Şehitlikler dahil olmak üzere kent parsel parsel inşaat rantlarına kurban ediliyor.
Nazım’ın dediği gibi “… ve Kayserili bir nefer yanan şehrin ışıltısı içinde seyretti Akdenizi…”
9 Eylül Şehitleri…
Bu kent size minnet borçludur…
Bir gün yolunuz Şaraphane’ye düşerse iki dakika durup o şehitler anıtına bakın…
Arada, sanki o inşaat hengamesinin içinde kaybolacak gibi…
Orada yatıyorlar…
Mustafa Kemal’in askerleri….

İZMİR YANGINI
Zor iş tarihçilik… Ne kadar belge kanıt sunsanız, kanaatlere ve ön yargılı spekülasyonlara engel olamıyorsunuz… Şu İzmir yangını meselesi… Ömrümün on yılını bu konuya ayırdım… Hem Türkiye’de hem de Yunanistan ve Fransa olmak üzere arşivlerde çalışma yaptım. Bulduğum verileri insanlarla paylaştım… Bir tane çok önemli belgesel yaptık… CNN Türk’te Rıdvan Akar’a konunun bütün ayrıntılarını ve belgelerini sunduk…
Ama bir acayip takım var ki biz ne söylesek tersini söyleyerek ve herhangi bir belgeye de dayanmadan İzmir’i 13 eylül 1922’de kentteki Türk ordusunun yaktığını iddia ediyorlar… İşte Ayşe Hür, Engin Ardıç, Ahmet Kuyaş ve diğerleri…
Şimdi gelelim gerçeklere…
1- İzmir yangını 13 Eylül 1922’de başlamış ve 18 Eylül’e kadar devam etmiştir.
2- Yangın sonunda şimdiki fuar alanı, Kahramanlar, Çankaya ve 1. ile 2. Kordon tamamen kül olmuştur.
3- Yangın Türk ordusu kente girdikten 4 gün sonra başlamıştır.
4- Yangın şimdiki Kapılar ile Kahramanlar’da bulunan Ermeni Mahallesi’ndeki Suzan Sokağı’nda başlamıştır.
5- İzmir Ermenileri 1915 tehcirinden o dönem İzmir valisi olan Vali Rahmi Bey’in gayretleriyle muaf tutulmuşlardı.
6- Nitekim 30 Ağustos’ta başlayan büyük taarruzla birlikte İzmir’de başta Rumlar ve Levantenler olmak üzere tahliye başlamış ancak Ermenileri tahliye edecek bir yapı ortada görünmüyordu.
7- Türk ordusu şehre girdiğinde meskun mahallerinde sadece Ermeniler vardı.
8- Nitekim İtilaf Devletleri Komiseri Amiral Dumesnil, bunu yangın raporunda belirtmiş, İzmir’İi yakarak teslim etmek isteyen Ermeni çetelerinin yangını çıkardıklarını ifade etmiştir.
9- O sırada İzmir’de bulunan batılı devletlerin savaş muhabirleri de yangının Ermeni mahallesinde Ermeniler tarafından çıkarıldığını rapor etmişlerdir.
10- Bunlardan illüstürasyon muhabiri George Ercole yangının Ermeni çeteler tarafından çıkarıldığını haber etmiştir.
11- Yangın konusunda en ayrıntılı raporu İzmir İtfaiye Müdürü Sırp asıllı Avusturya vatandaşı Paul Greskoviç sunmuştur. Raporun aslı Amerikan Kongre Kütüphanesi’ndedir. Bir nüshası da İzmir’de Şark Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Greskoviç, İzmir’de çoğu batılı sigorta kumpanyalarının itfaiye müdürüydü. Yani belediyenin değil. Belediyenin o tarihte itfaiyesi yoktu. Greskoviç de raporunda yangının Ermeni mahallesinden Ermeni çeteler tarafından çıkarıldığını ayrıntılı olarak aktarmaktadır.
12- Son olarak İzmir’de Fransızca yayınlanan Le Levant Gazetesi’nde de ayrıntılı bir yangın raporu yayınlanmış ve yangının Ermeniler tarafından çıkarıldığı açıklanmıştı.
Bütün bu arşiv belgeleri ortada iken İzmir’i Türk ordusunun ve Sakallı Nurettin Paşa’nın yaktığını iddia edenler ise tek bir sorunlu kaynağa gönderme yapmaktadırlar o da Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı kitabı. Biliyorsunuz Falih Rıfkı da kurtuluş günlerinde kenttedir. Atay, Çankaya kitabında bu işte Sakallı Nurettin ve adamlarının bayağı maharetli olduklarını belirtir. Ancak bu yorum zorlamadır. Zira Sakallı Nurettin Paşa Atatürk tarafından çok tutulan biri değildir, nitekim Nutuk’da onu uzun uzun eleştirir. Aynı Falih Rıfkı Çankaya’dan sonra kaleme aldığı Babanız Atatürk adlı kitapta da bu kez yangının Ermeni çeteler tarafından çıkarıldığını belirtir.
Görüldüğü gibi gerçekler bunlardır. Ermeniler kentte yangın çıkararak aslında Damlacık, Namazgah, Ballıkuyu, Tilkilik gibi kentin Türk mahallelerini hedeflemişlerdi.
Biliyorsunuz İzmir’de rüzgar denizden karaya doğru eser. Bu rüzgarın da yardımıyla tepelerdeki Türk mahallelerini yakmayı planlamışlardı. Ama ters giden bir şey oldu. Yangın günü ve izleyen 4 gün boyunca rüzgar karadan denize kuvvetli bir şekilde esti. Bunu körfezde demirli İtilaf Devletleri donanmalarının seyir raporlarından anlıyoruz. Sonra İzmir’i Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefi yapmış bir başkomutan kenti ele geçirdikten 4 gün sonra niye yaksın? Yanan yerler İzmir’in ihracat depolarının olduğu yerler. Bir sürü han. Eylül ayı. Ege Bölgesi’nde üzümün, incirin, zeytinin ihracat ayı. Türlü yokluklar içinde İzmir’e ulaşmış bir ordu bunu niye yaksın? Sonuç olarak 1922 İzmir yangını bir savaş trajedisidir. Harb-i Umumi yani 1. Dünya savaşı bizim için 13 Eylül 1922 büyük İzmir yangını ile bitmiştir. İzmir yangını 1917 Selanik yangını ile benzerlikler gösterir. Orada Selanik’in Osmanlı geçmişinden kopması söz konusuydu. 1922 İzmir yangını ile Levantın yıldızını, güzel İzmir’i yok etmek istediler. Ama bu güzel kent buna direndi ve 1930’larda küllerinden yeniden doğdu. Onun imbatında her daim cumhuriyet var artık. Hariçten gazel okuyanlar okumaya devam etsinler. İzmir yangını meselesi budur….