Çeşme'nin, Alaçatı'nın kalabalığından sıkıldınız mı? “Pandemi de var, çok da insanlarla dip dibe gezmeyelim” mi diyorsunuz? İş güç derken yorulan bedeninizi de ruhunuzu da dinlendirmek için yer mi arıyorsunuz? O zaman direksiyonu Ildırı'ya kırın. Bu şirin ve az bilinen balıkçı kasabasında sakin ve huzurlu anlar sizleri bekliyor. Üstelik burası bizim 'mevsimsiz' dediğimiz yerlerden. Yunan filozofu Platon'un dediği gibi, yazın da kışın da en güzel günbatımlarını izleyebilirsiniz Ildırı'da.

Biz, Ildırı'yı yaz mevsiminde de kış mevsiminde de ziyaret ettik. O yüzden gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki, burası her mevsim ayrı güzel. 'Ildırı'da ne yapılır?' derseniz, 'Önce kültür mirası' deriz. Ildırı'da, merkeze yürüme mesafesinde, bisiklet parkurunun üstünde Erythrai Antik Kenti yer alır. İsmi, Yunanca 'kızıl' anlamına gelen Erythros türetildiği düşünülen bu kent, 12 İyon kentinin biridir. Kente, toprağının renginden dolayı bu ismin verildiği varsayımlardan biridir. Diğeri ise kentin ismini, kurucusu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro'dan aldığı varsayımıdır. Ya da belki her iki durum yüzünden kente bu isim verilmiştir.

İlk yerleşim 5 bin yıl önce

Erythrai, Atina Krali Kodros'un soyundan gelen Kleopos/Knopos tarafından genişletilmiş. M.Ö. 8'inci yüzyıldan itibaren kent, İyonya'nın sosyo-politik gelişmelerinde önemli rol oynamış. Arkeolojik buluntuların yerleşimin neredeyse tamamında kesintisiz olarak ortaya çıkarılması, İyonya ile ilgili önemli bilgiler verirken, akropoldeki Pers egemenliği dönemine ait buluntular da, o döneme ilişkin bazı bilgileri değiştirmiş. Kentteki en erken yerleşim izleri, M.Ö. 3 bin yılına kadar uzanır. Antik yazarlara ve kazılardan elde edilen bilgilere göre, Erythrai’lıların Fenikelilerle yoğun ilişkiler içinde olduğu, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege'de ticari faaliyetlerini sürdürdüğü anlaşılır.

Arkaik dönemde başlayan ticaretle Erythrai, Doğu mallarını hem kullanmış hem de tüm İyonya'ya dağıtmış. Bu sayede kent, ticaret ve diplomasi alanlarında Samos ve Miletos ile dirsek teması halinde olup, karşı komşusu Khios'la ise rekabet içindeymiş.

Erythrai'dan Ildırı'ya

M.Ö. 6'ncı yüzyılın ortalarında tüm Anadolu gibi Erythrai da Pers egemenliğine girmiş. Ancak şehir, bulunduğu stratejik konumu kullanarak M.Ö. 5'inci yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği’nin önemli bir üyesi olmuş. Erythrai, bu birliğe İyonya devletleri arasında en çok vergi ödeyen şehirmiş. Bu da Erythrai'ın o dönemki gücünü gözler önüne seriyor. Erythrailılar, Pers satraplarıyla (yerel halktan seçilen valiler) kurduğu yakın ilişkiler sayesinde bu dönemde de güçlenmiş. Teşekkür olarak da kentin yöneticileri, Karia bölgesinin satrapı Mausolos’un altın taçlı heykeliyle karısı ve kız kardeşi Artemisia’nın gümüş taçlı heykellerini de şehre diktirmiş. Ancak giderek artan Pers baskısına dayanamayan kent, diğer İyon kentleriyle direnişe katılmış, kentin bağımsızlığı M.Ö. 334 yılında Büyük İskender'in desteğiyle kazanılmış. Kayıtlara göre Büyük İskender, Asya Seferi sırasında Erythrai'dan geçmiş ve kentin tiyatrosuyla surlarının tamamlanması için maddi destek vermiş. İskender'in ölümüyle başlayan karmaşa sonucunda Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığı'na geçmiş. Kentin, 'özgür kent' statüsü alması için M.Ö. 133 yılında gerçekleşmiş. Roma döneminde Erythrai, Sibylla (bilici kadın) kavramının doğduğu yer olarak itibar görmüş. Özellikle Romalı yöneticilerce yönetilmiş. Ancak savaşlar, yağmalar ve depremlerle sarsılan kent, Bizans hakimiyetindeyken önemini yitirmiş. 1366'da Türk egemenliğinin ardından sırayla, Erythre, Rhtyrai, Lythri, İlderen ve son olarak da Ildırı isimleriyle anılmış.

Kentteki, Athena Tapınağı ve Herakleion, İyon mimari özellikleriyle Anadolu’daki en iyi örnekler arasında yer alır. Samos Heraion’una yapılacak adaklar için kore tarzında heykeller ithal edilmiş, yakın yerleşim olan Klazomenai ile benzerlik gösteren kabartmalı, süslemeli lahitler üretilmiş. Roma zamanında da Erythrai´ın ihraç etmek için hazırlanan kaliteli şaraplarla meşhur olduğu biliniyor. Öyle ki bu şaraplar için özel amforalar da üretilmiş.

Tarlaların İçinde Antik Kent

Antik kente, lahana tarlalarının ve evlerin arasından giriliyor. İlk olarak Erythrai’da yaşamış dönemin ünlü komutanına ait olduğu düşünülen anıtsal mezar (Heroon) yer alıyor. Mezarın hemen arkasındaki bölüm olan Agora, İyon şehirlerinde hayatın kalbinin attığı yerdir. Burada resmi işlerin yapıldığı bölümlerle dükkanlar yer alır. Ardından bir kapı karşımıza çıkıyor. Kapı, belli saatlerde mi açık oluyor bilmiyoruz ama antik kente giriş ücretsiz. Dik basamaklarıyla antik tiyatro, ziyaretçileri karşılıyor. Bir zamanlar sahne olarak kullanılan alanın ortasında yükselen yaşlı badem ağacı, medeniyetlerin geçiciliğini, doğanın ise gücünü yeniden hatırlatıyor. Anadolu'daki en erken Grek tiyatrolarından biri olan yapı, günümüze çok iyi durumda gelemese de büyüklüğünden kentin gücü ve nüfusu anlaşılıyor. İmparator Hadrianus tarafından onarılan tiyatro, çift diazomaya (seyirci oturma platformları) sahip. Yapının cavea’sı (yarım daire formlu seyirci oturma kısmı) ve analemma duvarlarının, Hadrianus zamanında yapıldığı düşünülüyor. Skene (sahne) binasının da temelleri günümüze ulaşabilmiş.

Akropolün Eşsiz Manzarası

Erythrai'ın akropolü, Gerence ile Ildır körfezlerini gören bir tepenin üstündedir. Nefis bir panoramik manzaraya sahip olan alanda, yönetim binaları, dinsel yapılar, tapınak, heykeller ve saray yer alır. Doğal bir kale görevi gören akropolden, denizden gelebilecek olası tehditler de görülebilir. Akropolde yer alan kilisenin duvarları kısmen korunmuş durumda. Yağmurlu bir günde gezdiğimiz antik kentte, kiliseyi ilk gördüğümüzde tepesinde kuşlar uçuyordu. Bu haliyle, korku filmlerinde çıkmış bir havası vardı. Aynı alanda, M.Ö. 530 yılında inşa edildiği bilinen Athena Polias Tapınağı'na ulaşmak için de kazı çalışmaları yapılmış. Ünlü tarihçi Herodot tarafından yazılan kaynaktan, tapınağın kadın kahinleriyle meşhur olduğu öğrenilir. Pausanias ise kentin diğer tapınağı Herakles’e Trakyalı kadınlardan başkasının giremediğini belirtir.
Athena Tapınağı'nın günümüze temeli ulaşmış olsa da, Prof. Dr. Ekrem Akurgal tapınağı, 'Ege uygarlığının yükseliş döneminin ilk temsilcisi' olarak değerlendirir. Akropolden ayrıca Cennet Tepesi'ndeki Roma villaları görülür. Ildırı'nın girişinde yer alan tepede Roma döneminde yapılmış büyük bir villanın kalıntıları yer alır. Evin çok odalı oluşu, yerleşim en güzel yerinde konumlanması ve tabanındaki kullanılan kaliteli mozaikler, evin oldukça zengin birine ait olduğunu gösterir. Buradan çıkarılan örneklerden bazıları, İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.

Şehirde 5 kilometre uzunluğundaki surların, Aleon deresinin başlangıç kısmındaki antik döşemeler ve su kemerlerinin, Roma villasının yakınındaki hamamın, Ildırı' nın beş kilometre uzağındaki taş ocaklarının kalıntılarına da rastlanır.

Mübadiller Yerleştirilmiş

Antik kenti gezip akropolün enfes manzarasını hafızamıza kazıdıktan sonra Ildırı'ya dönebiliriz. Burası, 19’uncu yüzyılda 'Lithri' isimli Rum köyüymüş. Köylüler, zeytin, pamuk, üzüm, badem, tütün, buğday gibi ürettiği birçok ürünü ihraç ediyormuş. 1913’te köy halkı, Balkan Savaşları mağlubiyetinin ardından Anadolu’da baş gösteren intikam hareketiyle Sakız’a kaçmış. Boşalan köye, o tarihlerde Balkan göçmenleri yerleştirilmiş. 1919’daki Yunan işgalinde köyüne dönen bin 800 Rum, üç yıl sonra Yunan ordusu geri çekilince, son kez Ildırı'dan ayrılarak Sakız'a dönmüş. Bazıları da Atina yakınındaki Yeni Erythrai’yi kurmuş. Dalyan’a yerleştirilen Müslüman mübadillerin de buraya gelmesinin ardından başlayan sıtma salgını nedeniyle köy, 1929-1937 tarihleri arasında boş kalmış. O dönemde buradaki yapı malzemeleri çevre köylere satılmış. Antik kentin taşlarının da o zaman yağmalandığı düşünülüyor. 1937'den sonra mübadiller sağlam kalan 14 yapıyı satın alıp köye dönmüş. 1981’de SİT alanı ilan edilen Ildırı'da, yapılaşmaya izin verilmemesi bölgenin bakir kalmasını sağlamış. Erythrai'da yapacağınız tırmanışın ve inişin ardından Ildırı'nın sahilinde yer alan balık restoranları hem soluklanmak hem de karnımızı doyurmak için iyi bir alternatif. Biz en salaş olana oturduk. Mezelerinin lezzeti ve su ürünlerinin tazeliği hala aklımızda.

Hz. İsa kehaneti

Ünlü coğrafyacı Strabon, kentin kadın kâhinleriyle (Sibylla) tanındığından bahseder. Strabon, 'Coğrafya' adlı kitabında, “İlki benden önce, Büyük İskender’in çağında yaşamış, ismi Athenais” diye yazar. Rivayete göre bu kahin, İskender’in doğumunu ve kentin Perslerden kurtuluşunu görür.

İkinci Sibylla ise daha dikkat çekici bir kehanette bulunur. Hz. İsa'nın gelişini ve paganizmin sonunun geleceğini öngörür. Dünyevi adı Herophile olan kadın kahinin hikayesini, Decameron Öyküleri’nin ünlü yazarı Giovanni Boccaccio, 1375’te yayımlanan “Ünlü Kadınlar” adlı kitabında anlatır. Herophile’nin tasvirini ise Michelangelo'nun yaptığı Sistine Şapeli’ndeki fresklerde görürüz.

Herakles heykeli ve saç örgüsü

M.S. 2'nci yüzyılın sonlarında yaşamış Lidyalı gezgin ve coğrafyacı Pausanias tarafından Erythrai ve Erythrailılar hakkında aktarılan öykü şöyledir: Bir efsanede tanrılaştırılmış Herakles'i betimleyen bir heykelin Fenike'deki Tyros kentinden bir sal üzerinde denize bırakıldığı anlatılır. Sal İyonya kıyılarına yaklaşmış ve Khios (Sakız) Adası ile Erythrai'ın tam ortasındaki Mesate Burnu'nda (Topburnu) karaya vurmuş. Hem Khioslular hem de Erythrailılar heykeli kentlerine getirmek için ellerinden geleni yapmışlar. Fakat heykel bir türlü kıpırdamamış. Nihayet Erythrailı kör bir balıkçı bir düş görmüş. Düşünde ona, Erythrailı kadınların saçlarını kesmeleri, erkeklerin de bunlardan örecekleri bir halatla salı kıyılarına çekmeleri gerektiği açıklanmış. Soylu kadınlar böylesi bir saçmalık uğruna iş birliğine yanaşmamışlar. Gerek köleler gerekse kentte yerleşik yabancılar arasında bulunan Thrak asıllı kadınlar ise hiç düşünmeden söylenenleri kabul etmişler. Onların saçlarından örülen halat sayesinde, Erythrailılar sala ve heykele sahip olmuşlar. Dahası kör balıkçının gözleri açılmış. Herakles heykeli için bir kutsal yer yapılmış. Bu kutsal yere Thrak kadınlarının dışında, kadınların girmesi yasaklanmış.

Nasıl gidilir?

Ildırı'ya ulaşabilmek için iki yol kullanılabilir. Eski Yol olarak tabir edilen, Urla-İçmeler-İYTE yolundan Çeşme’ye doğru giderken kahverengi Ildırı tabelasını takip ederek gidebilirsiniz. Ya da otobanda Çeşme yönüne doğru giderken Karaburun-İYTE kavşağından çıkarak buraya varabilirsiniz. Aceleniz yoksa Zeytinler Kavşağı'ndan çıkarak orman içinden Ildırı’ya gitmeniz de mümkün.