Hazırlayan/ Serdar ÇELENK

Çünkü Kültürpark kentimiz için, hepimiz için çok değerli. Kentimizin en önemli değerlerinden biri olan Kültürpark’a gelin biraz daha yakından bakalım.

Yangın yeri

İzmir’in kurtuluşundan hemen dört gün sonra, 13 Eylülde Basmane tarafındaki Ermeni katedralinde başlayan yangın, kısa zamanda rüzgarın etkisiyle Alsancak semtine doğru yayıldı. Bugünkü Fevzipaşa Bulvarı'ndan başlayarak, 17 Eylül’e kadar, dört gün içinde İzmir’in yaklaşık yarısını kül etti.

Dillere destan bir şehirden geriye kalan ise bir enkaz yığını oldu. Üretken, ticareti ve kültürü ile zenginlik içinde bir şehir gitmiş, yangın enkazını bile kaldırmaya gücü yetmeyen bir şehir kalmıştı yöneticilerin kucağında. İşte bu yangın alanından İzmir Enternesyonal Fuarı ile özdeşleşen Kültürpark ortaya çıktı.

FUAR’ın hikayesi

İzmir Fuarı Türkiye’nin ilk uluslararası fuarı. Temelleri ise 1923 yılında Atatürk'ün emriyle İzmir'de toplanan Birinci İktisat Kongresi'ne kadar uzanıyor. 17 Şubat 1923'te, (henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken) Hamparsumyan binasında küçük sanayi ürünleri, tarım ürünleri, ihraçlık pamuklar, maden örnekleri, tütün, sigara, şarap, kereste çeşitleri sergilendi. Daha sonra 1927 ve 1928 yıllarında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü’nde 9 Eylül Mahalli Sergileri açıldı. 1934 ve 1935 yıllarının 9 Eylül günleri, şimdiki Büyük Efes Oteli''nin bulunduğu alanda, halkın büyük coşkulu desteği ile panayırlar açıldı.

İzmir'de uluslararası bir fuar kurma fikri ilk olarak, genç ve idealist belediye başkanı Dr. Behçet Uz düşündü. Projeleri zamanın başbakanı İsmet İnönü''ye gösteren ve onayını alan Dr. Behçet Uz, hala moloz yığınlarıyla dolu yangın yerlerinde fuarı kurmak için çalışmalara başladı.

Değerlendirme için gelen yabancı heyetler "Burası 40 yılda eski haline gelmez" demişlerdi. Ancak Behçet Uz kararlıydı. İzmirliler de imece yöntemiyle yardıma katıldı ve sadece 243 günde adete bir cennet oluşturuldu. Molozlar temizlendi ama, gelin sorun bakalım nasıl?

Ölen atlar

Atatürk çeşitli engeller yüzünden 10 yıl temizlenememiş yangın alanının hemen temizlenmesini istiyordu. Atatürk bu sıkıntılar nedeniyle, çok sevdiği İzmir’e uzun zamandır gelmiyordu. Behçet Uz Atatürk’ü Cumhuriyet alanındaki Atatürk Heykelinin 27 temmuz 1932 yılında yapılacak olan açılışına davet etmek üzere İstanbul Florya Köşküne gitti. Atatürk Behçet Uz’a çalışmalarını takdir ettiğini belirterek İzmir’e dönmesi ve yangın alanını temizlemesini istedi.

Behçet Uz büyük paralar karşılığı yapılabilecek, çok uzun zaman sürecek bir işi pratik zekasıyla çözer. O zaman için müteahhit diyebileceğimiz Niyazi Ersoy (Bayburtlu Niyazi) ile molozların taşınması konusunda bir anlaşma yapıyor. Enkazdan çıkan duvar yapmaya elverişli taşları ayrı bir yerde biriktiriyor. Daha sonra bu taşlar fuarı çevreleyen duvarın yapımında kullanılır. İş makineleri yerine beden gücü ve at arabaları ile gece gündüz çalışılıyor. Bu çalışmalarda 168 at ölüyor. Dr. Behçet UZ ölen 168 adet atın anısına heykel yapılmasını istiyor. “Atbaşları” heykeli Şadi Çalık’ın ilk heykeli. Bugün eski Hayvanat Bahçesinin bulunduğu yerde parkı süslüyor.

Zamanın Google’ı

Eğlence ve ekonomiyi çok güzel harmanlayan İzmir Fuarı, dönemin Goodle’ı idi. Görsel anlamda iletişimin olmadığı dönemde, insanlar merak ettikleri, ilgilendikleri alanlardaki gelişmeleri görme olanakları yoktu. Bu nedenle İzmir Fuarı “dünyada neler oluyor”u bilmek isteyenler için muhteşem bir olanaktı. Damızlık inekten traktöre, fotoğraf makinesinden yolcu otobüsüne kadar her şeyi, ama her şeyi burada bulmak mümkündü.

İnsanlar bu gelişimleri görmek için ülkelerin pavyon binalarının önünde uzun kuyruklar oluşturuyordu. Hele dağıtılan küçük hediyelerden alabilmek büyük sevinç kaynağıydı.

Ülkenin eğlence merkezi

1950'lerden itibaren büyük rağbet görmeye başlayan Fuar gazinoları, çok kanallı televizyonlar dönemine kadar Türkiye eğlence hayatı için olmazsa olmazıydı. Parası olanlar şöhretli sanatçıları en ön sıradan, parası olmayanlar da, gazinonun dışından dinlerlerdi. Sanatçılar için de Fuar’da sahneye çıkmak prestij konusuydu.

Fuar Göl Gazinosu, Mogambo Gazinosu, ismini Zeki Müren'in verdiği Manolya Bahçesi en önemli gazinolardı. Özellikle Zeki Müren, Bülent Ersoy, Gönül Yazar, Sezen Aksu, Tanju Okan, Ajda Pekkan, Barış Manço ve daha pek çokları fuarın müdavimleriydi. Tiyatrolar da gazinolar gibi önemli eğlence merkezleriydi.

Tiyatrolar ise başka bir alemdi. Muammer Karaca, Yıldız-Müşfik Kenter, Nejat Uygur, Altan Erbulak, Zeki Alasya-Metin Akpınar, Sadri Alışık ve diğerlerinin bir yıl boyunca yolları beklenirdi. Yirmi ağustostan, 20 eylüle kadar sadece İzmir değil, onbinlerce ziyaretçi eğlenceye doyardı.

Mini tren ile Kültürpark’ı dolaşmak çocuklar kadar, büyükler için de büyük eğlenceydi. Lunaparkta da büyükler çocuklardan çok eğlenirdi. Kahkaha aynalarında gülmekten midemize kramp girerdi.

Nasıl olmalı

İzmir’in tam ortasında, her yerden rahat ulaşılabilir bir konumda bir parkımızın olması kocaman bir hediye. Zengini de, fakiri de bir alanda buluşuyor. Yaşlılar, bebek arabaları ile anneler, engelliler, spor yapmak isteyenler burada trafikten uzak, gönüllerince hareket edebiliyorlar.

Yeşilin verdiği huzur, hemen duvarın arkasındaki keşmekeşten uzak büyükşehir insanını rahatlatmaya yetiyor. Eğer bir de çevremize bakmayı, bakıp da farklılıkları görmeyi becerebiliyorsak, keyfimize diyecek olmaz.

Ben Kültürparkı, mesleğimle bağlantılı olarak bir tur alanı olarak görmek istedim. Özellikle okul öğrencilerinin belirli zaman dilimlerinde, İzmir’in tarihini, değerlerini, ağacını, kuşunu öğrenmeleri ve hoş zaman geçirmeleri için bir açık hava okulu olarak düşündüm. Tarihse tarih, doğa ise doğa, müze ise müze…

Klavyeden, ekrandan uzak, ağaçlara dokunarak küçük öğrencilere ne kadar güzel turlar yapılabilir. Gergin olmayan bir ortamda, onların da rahat hareket edebileceği. Teknolojiden oldukça uzak. Özgürce…

Bir de Milli Kütüphane’yi düşündüm Kültürpark içinde. Yıkılacak holler yıkılsın. Uygun bir yapının düzenlenmesi ile, sıkışık tarihi binadan kurtulsa ne güzel olur. Antik çağın en büyük üç kütüphanesinden iki tanesi bugünkü İzmir il sınırları içindeydi. Biri Bergama’da, biri İzmir’de. İkisinin tam ortasında, Kültürpark’ta neden dillere destan bir kütüphanemiz olmasın?

Milli Kütüphane’nin tarihi binası da güzel bir Kitap Müzesi olur belki…

Müze demişken, tabii Fuarın ve Kültürpark’ın hafızası olacak bir Fuar Müzesi’ne de ihtiyacımız var. Fuarın geçmişini, görkemli günlerini ziyaretçilere anlatacak. Hem de arşivini oluşturacak. Bunun için de eski IEF binasını düşündüm. Çok da yakıştırdım. Hafızamızın silinmeye çalışıldığı günümüzde bu çok, ama çok önemli.

Çok şey mi istedim acaba?