İnsanlar eski deyimle tecessüs, yani merak sahibi olmuşlar her devirde. Mütecessis olmak en önemli özelliği olmuş insanın. Merak güzel bir şey mi? Kesinlikle evet! Düşünsenize insanlar meraklı olmasalardı, ne tekerleği icat edebilirlerdi, ne de yeni yerler keşfedebilirlerdi.

Bir de geleceği merak etme diye bir şey var. Acaba sınavı geçecek miyim? Çocuğum kız mı, erkek mi olacak? Ameliyatım başarılı geçecek mi ? İşte merak benliğimize yapışmış bir özelliğimiz. Eski çağlarda farklı mıydı? Kesinlikle hayır! İnsan bu, çağlar değişir, insanın özelliği değişmez. Onlarda da kahinler sınıfı, toplumun en saygıdeğer sınıflarından biriydi.

Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği Milet topraklarında, antikçağın en saygın dini kurumlarından biri olan kâhinliğin (bilicilik) bu kadar güçlü olması da, ilginç bir tezattır. Ama gerçekte bilicilik o zamanlar krallardan, en fakir köylülere kadar, bütün insanların başvurduğu bir kaynaktı. Merak işte !

Apollon Tapınakları eski dönemin kehanet merkezleri idi. Tıpkı Delphi’de, Claros’ta ve Didim’de olduğu gibi. Bu tapınaklar çok görkemli yapılar olmasının yanında, içerideki organizasyon da basit bir düzenleme değildi. Her şey tüm ayrıntısı ile hesaplanmış, bir dizi ritüelden oluşuyordu.

Peki Apollon kimdi? Artemis’in ikiz kardeşi olan Apollon, Zeus ve Leto’nun oğlu. Apollon, mitoloji kaynaklarında tüm sanatların, müziğin, güneşin, şiirin ve ateşin tanrısı olarak geçmektedir. Bunun yanı sıra kahin özelliği de bulunan Apollon, gelecek ile ilgili bilici bir rol üstlenir. Üstelik, kehanette bulunma ve bilme özelliğini, diğer insanlara da geçirebilme gücü bulunmaktaydı.


TAPINAĞI ÇOBAN KURDU


Efsaneye göre, Tanrı Apollon bir gün Didyma yöresinde çobanlık yapan Brankhos'a rastlar. Onun saf ruhundan ve nazik yaklaşımından çok hoşlanan Apollon, ona biliciliğin sırlarını öğretir. Öğrendiği tanrısal sırları insanlara aktarma amacındaki çoban Brankhos, bugünkü Apollon Tapınağı'nın bulunduğu yerdeki defne ormanı ve su kaynağının hemen yakınına tanrı Apollon adına ilk tapınağı kurar. Didyma sözcüğü de eski Yunancada ikiz, ikiz kardeş sözcüğünden türemiş. Apollon ile Artemis’in ikiz kardeşliğinden dolayı bu isim konmuş tapınağa.

İlk tapınağın arkaik dönemde, yani M.Ö. 7. YY civarında yapıldığını biliyoruz. Bu tapınağa en basit insandan, ünlü Lidya kralı Kroisos’a (Karun) kadar herkes geldi, geleceği bilmek istedi. Lidya kralı da Perslere karşı bir savaş başlatırsa, sonu ne olur, onu merak etti. Eee kolay değil, sonuçta koca Lidya’nın kaderi söz konusu. Ünlü Apollon tapınaklarına ulaklar yolladı, onlardan bilmek istediğini sordu.

Yukarıda dedik ya, Apollon tapınakları çok organize yapılardı. Öyle hesap kitap yapılmadan, insanlar uzun süre bekletilmeden, soranın gücüne göre değerli hediyeler alınmadan bir cevap verilmezdi. Verilecek cevap da çok düşünülür. Sonuç ne olursa olsun, cevap doğru olurdu. Nasıl ama, akıllıca değil mi? Bu şekilde kehanet merkezinin ünü korunmuş oluyordu. Kroisos da öyle bir cevap altı : “Eğer iki ülke arasında sınır olan Halys (Kızılırmak) nehrini geçersen, bu çok büyük bir ülkenin yıkımı olacak!” Kroisos buna çok sevindi. Düşündü ki, bu büyük ülke Pers ülkesiydi. Ama yanıldı. Büyük ülke olarak kastedilen Lidya idi.



Apollon tapınağı Milet kentine bağlı idi. Didim bir yerleşim değildi. Sadece bir tapınak ve çevresinde sosyal yapılar vardı. Sordukları sorunun cevabını bazen haftalarca beklerken canları sıkılmasın diye, spor alanları bile yapılmıştı. Milet ile arasında 16-17 km.lik kutsal bir yol bulunuyordu. Bu yol Milet şehir merkezinde, Arslanlı Liman’daki Yunus anıtından (Delphinium) başlar, Didim Apollon tapınağının önünde son bulur. Günümüze sadece Didim tarafında küçük bir bölümü kazılarda ortaya çıkartıldı. 4-5 km. lik düzgün plaka taşlarla döşeli caddenin iki tarafında arslan ve oturan rahip heykelleri vardı.

Gelelim tapınağa ; Günümüze bir bölümü ulaşan tapınak, arkaik dönemde yapılan tapınak değildir. MÖ. 4. Yüzyılda yani Helenistik dönemde yapılan şimdiki tapınak, etrafı çift sıra sütunla çevrili olacak şekilde (dipteros) planlanmıştı. Ancak gelin görün ki, 800 yıl süren inşaat sonrası tapınağın üçte ikisi ancak tamamlanabildi.

Kolay mı, her biri iki tondan yedi tona kadar ağırlıktaki sütun parçalarını o günün teknolojisi ile üst üste koymak ? Günümüzde dikili duran 3 sütundan ikisinin üzerinde bulunan mermer parçasının yaklaşık 15 ton olduğu hesaplanıyor. Merdivenli kısmı da eklediğinizde, 15 tonluk mermeri 25 metreye çıkartmak nasıl bir şey acaba. Her birinin boyu 19,75 m. olan tam 124 sütun. Gerçi tümü tamamlanamamış ama, olsun. Niyet böyle… Tapınağın boyutları da 109×51 metre. Nerdeyse dünyanın yedi harikasından biri olan Efes Artemis tapınağı ile boy ölçüşmeye kalkacak.

Tapınağın bazı bölümlerinde kullanılmış devasa mermer blokların 60 tonu geçtiğini düşününce, insan ister istemez hayretler içinde kalıyor. Hele iç avluya giden iki tünel geçit. Bunlar 4-5 yıl önce yapıldı deseler, inanırsınız. O kadar güzel korunmuş. Bir de taş işçiliğinin, daha doğrusu ustalığının mükemmelliği var. Tonlarca ağırlıktaki mermer blokları doğanın bağrından kopartıp oraya taşımak bile tek başına şaşkınlık yaratıyor. Ya bu devasa taşları işleyip üst üste koyduğunuzda, aralarında bir jilet bile giremeyecek kadar birbiri ile uyuşmalarına ne demeli ?



İç avluya giden iki tünelin duvarlarında gördüğümüz, üzerinde harfler yani yapan ustanın imzası bulunan kare yükseltiler dikkati çeker. Dümdüz olması gereken yerde günümüze kalan bu çıkıntılar, yapılan işçiliğin hesaplanması için bırakılıyordu. Ödeme yapıldıktan sonra, usta tarafından düzleştiriliyordu. Günümüze kadar gelmiş pek çok imzaya bakıldığında, zavallı ustaların son paralarını alamamış olduğunu anlıyoruz.

İç avluya girdiğimizde ise görkemli duvarlar arasında kendimizi çok küçük hissediyoruz. Üzerine aşağıda duran sfenks benzeri kabartmaların olduğu mimari parçalar da eklendiğinde 25 metreyi bulan duvarlar, insanı dış dünyadan tamamen kopartıyor. İç avluda bulunan, önünde dört tane iyonik sütun bulunan minik tapınak ise, burada kehanet öncesi istihareye yatan rahiplerin ilham bekledikleri yapı olarak tanımlanıyor.

Yönümüzü merdivenlere doğru döndüğümüzde, sol tarafımızdaki duvarın tünele yakın tarafında mimari çizimler bulunda. Burada yıllardan beri kazı yapan Alman Arkeoloji Enstitüsü arkeologları sadece özel ışık koşullarında görülebilen çizimleri fotoğrafladılar. Tapınağa baktığınızda zaten her şey milimetrik. Hesapsız kitapsız böyle bir tapınak inşa etmek mümkün olabilir mi ?

Yazsanız kitaplara sığmaz Didim Apollon tapınağı. Ama ben ne sayfanın, ne de sabrınızın sınırlarını zorlamak istemiyorum. Bu günlük de bu kadar. Gelecek hafta görüşmek üzere…