Hazırlayan/ Serdar Çelenk

Orada kentin tarihini, alışkanlıklarını, yaşanmışlıklarını buluyorsunuz. Ama bundan da önemlisi kent insanı ile iletişime geçtiğiniz nokta bit pazarlar. Aynı antic çağda agoralarda olduğu gibi.

Bizde bit pazarı olarak adlandırılan bu eski pazarları pek çok dilde “pire pazarı” olarak adlandırılıyor. Flohmarkt, flea market vs… Bu arada bit pazarı kavramını biraz açmakta yarar var. Genel olarak iki tip bit pazarı var. Birincisi profesyonel insanların hiçbir duygusal bağlantı olmadan ele geçirdikleri, başkalarına ait malları ticari kaygı ile pazarlamaları. Diğeri ise esas ilginç olanı. Kendine veya yakınlarına ait olan kullanamayacakları eşyaları çok küçük bedellerle, hatta ücretsiz olarak başkalarının kullanımına sunmaları. Onlar için değerli bu nesnelerin çöpe atılması yerine bir başkasının ellerinde yaşam bulması.

Bit pazarlarında zaman duruyor benim için. Ayırabildiğim tüm zamanımı ürünleri incelemekle geçiririm. Arkalarındaki yaşanmışlıkları ile. Kimler kullandı, onları kullanırken neler hissettiler, sevinçleri, üzüntüleri, duyguları… Bazıları küçük olur, bazıları da bir koca günde bitiremeyecek kadar büyük. Ufak tefek bir şeyler aldığım da oluyor tabii. Kendim için veya bununla mutlu olacak dostlarım için. Antika fincanlar, kadehler, biblolar veya ilginç eski aletler.

Genelde iki tip bit pazarı var. Belli alanlarda kurulan bit pazarları ve senede bir-iki kez kentin belli bir semtinde, evlerin avlularında. İşte bit pazarı olayının can alıcı noktası ikincisi. O semtin sakinleri, genelde kapısına rengarenk balonlar astıkları avlularda, garajlarının veya evlerinin önünde, kullanmadıkları fazlalık eşyalarını birinci elden satıyorlar. Tertemiz yıkayıp ütüledikleri giysilerden, eski fotoğraf makinalarına, mutfak eşyalarına kadar.

Buradaki amaç evdeki fazlalıklardan kurtulmak, ama doğru kişilere ulaştırmak. Onun için de buralarda komik fiyatlara çok ilginç eşyalar, giysiler bulabilirsiniz. Bir de yaşlı insanlara yalnızlıklarını paylaşma, üç beş kelime de olsa, insanlarla konuşma olanağı sağlıyor. Çocukları başka kentlerde ve onlara zaman ayıramayan yaşlılar için içlerine çektikleri derin bir soluk anlamına geliyor.

Bir de biraz daha hüzünlü olanı var. İnsanlar yaşlı büyükleri vefat ettiklerinde, evlerindeki eşyaları bir şekilde elden çıkartmaları gerekiyor. İşte önce bu amaçla kurulmuş bir şirketi arıyorlar. Aileye ait birkaç hatıra, birkaç resim dışında tüm eşyayı bu şirkete boşaltmak üzere teslim ediyorlar. Şirket bazen ücretsiz, bazen de üstüne para isteyerek bu işi üstleniyor.

Bu konuda uzman olan şirket çalışanları hızlı bir şekilde eşyaları değerine göre sınıflandırıp kolilere koyarken, yaşlı insanların kötü günler için saklayabilecekleri değerli eşya, para ve mücevherleri aramaya koyuluyorlar. Çoğu zaman da en büyük kazançları buradan oluyor. Bunun dışında para edebilecek eşyaları antikacılara, diğerlerini de karmakarışık olarak parçası sadece bir Euro’dan satılmak üzere bitpazarlarına yolluyorlar.

En meşhurları Berlin, Münih ve Viyana başta olmak üzere Avrupa’nın önemli şehirlerinde, yani tarihi ve gelenekleri köklü şehirlerde bulunuyor. Viyana’daki Naschmarkt bunların en ünlülerinden. Ama artık çok turistik olmuş. Viyana’ya gelen Cumartesi günleri burada kurulan bitpazarına uğramadan gitmiyor. Burada yeme-içme olayı da oldukça zengin. Almancadan “çöplenme” olarak çevirebileceğimiz “naschen” sözcüğünden geliyor adı. Yani burada hem bitpazarını gezip, hem de karnınızı doyurabilirsiniz.

Hangi tarafından bakarsanız bakın ilginç bir olay bit pazarı işi. Bizde ise bir ata sözü vardır. “Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağar.”diye. Bizim bit pazarı dediğimiz hurda pazarlarına olmasa da, Avrupa’nın bit pazarlarına nur yağıyor zaman zaman.